Denizler, tefekkür için her türlü ihtişam ve güzelliğin bulunduğu mekânlardır. İşlerin yoğunluğundan, dünyevî meşgalelerden arada sırada kurtulup bize cennetin bir numunesi olarak gösterilen bu güzellikleri tefekkür etmek en akıllıca işlerin başında gelir.

“Deniz kenarında yaşamadığım için böyle bir fırsatım yok” diyenlere, denizlere çoğu zaman rengini veren gökyüzüne bakmayı ve tefekkür etmeyi öneriyorum. Gece bir başka, gündüz bir başka güzel olan gökyüzü hiç de sahil kenarlarına gitmeyi gerektirmez. Başımızı bir parça kaldırsak bu eşsiz güzelliği fark edebiliriz.
“Tefekkür etmesini bilmiyorum, bana bu konuda yardımcı olur musunuz?” diyenlere, bu yazı dizisi gibileri ve Bediüzzaman’ın adı gibi güzel olan kitaplarını öneriyorum. Tefekkürün birbirinden eşsiz binlerce yolunu bu kitaplar aracılığı ile bulabilirsiniz.

Gemiye katılırken onlarca kitabı alarak okumaya çalışır, bazen bu güzel yazılardan tefekkür etme fırsatı yakalarım. Gerçi artık akıllı telefonlara yüklenmiş vaziyette. Lakin kitaptan okumayı sevenler için yolculukları esnasında bu kitaplardan hiç olmaz ise bir iki tane almayı ve okunmasını tavsiye ederim.

Çünkü Risâle-i Nurları okuma fırsatı bulan her insan, kâinata bir başka güzel şekilde bakabilir. Bunun için birkaç dakika zaman ayırmak, düşünceye dalmak yeterlidir.

Peygamber Efendimiz (asm), bir saat tefekkürün bir yıllık nafile ibadet etmekten daha üstün olduğunu söylemiştir. O halde durmamak lazım. Deniz kenarlarına eğer yoksa kırlara o da yoksa sakin bir yere koşmalı. Cenâb-ı Allah’ın bizlerin okuyup anlaması için göndermiş olduğu mektupları okumalıdır. Bunun bir parça tadını alabilirsek eğer, daha hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimizi düşünüyorum.

Şimdi yeniden Kızıldeniz’deki yolculuğumuza geri dönelim. Dünyanın en nemli suyollarından biri Kızıldeniz’dir. Nemli bir denizde sıcaklık çok daha fazla hissedilir ve insanı bunaltmaya başlar.

Gemimizin air condition sistemi gayet iyi çalışıyordu.  Bu nedenle güzel bir sefer oldu. Aynı zamanda gemimizin küçük havuzu da vardı. Bu sayede mesai saatlerinden sonra gemiciler serinleme fırsatı bulabiliyorlardı.

Sonunda Kızıldeniz’i geçip Babülmendep boğazına varmıştık. Artık önümüzde neredeyse Karadeniz büyüklüğünde olan Aden Körfezi bulunuyordu. Korsanlar yüzünden bu bölge denizcilerin korkulu rüyası hâline gelmişti.

Aden Körfezi’nin bulunduğu denizin bir başka ismi Arap Denizi’dir. Lâkin şu anda Arap yerine İran, ABD, Koalisyon Savaş Gemileri ve korsanlar bu denizde cirit atıyor. Yemen’de dehşetli bir savaş devam ediyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Osmanlı’nın adilane yönetimi ne yazık ki son bulmuş. Batı dünyasının ve İran’ın emperyalist emelleri çok sayıda Müslüman kanının akmasına yol açıyor…

Arap Denizi’nin ve genelde de Hint Okyanusu’nun en önemli özelliklerinden bir tanesi de çok sık yakamoza rastlanmasıdır.

Peki, aklınıza geldi mi, nedir bu yakamoz? Birçok insan ay ışığının denizde yansımasına “yakamoz” der. Fakat bu isimlendirme çok yanlıştır. Yakamoz ışık yansıması değildir. Yakamoz, hurdebini yani mikroskobik deniz canlılarının ısı kayıpları ile meydana gelen fosfor ışımasıdır.

Yakamoz görmek istiyor isek mehtap ışığı veya herhangi bir ışığın olmadığı zamanları ve mekânları seçmeliyiz. Zira yakamoz, ışığı sevmez. Zifiri karanlıkta ve özellikle de Hint Okyanusu’nda, Arap Denizi açıklarında çok görülür.

Yakamoz bazen o kadar yoğun bir şekilde meydana çıkar ki deniz adeta süt rengini alır. Bembeyaz ve fosfor renkli bir ışıltı her tarafı kaplar. Öyle olur ki gemilerde vardiya tutan denizciler korkudan içeriye yani dümen evine kaçarlar.

Hint Okyanusu’nda ve Hürmüz Boğazı’nda seyir esnasında gemimizi kuşatan yakamoz ilginç bir görüntü vermişti. Yıllarca unutamadığım bu muhteşem bir ışık gösterisini paylaşayım:  
İnsanlar dünya üzerinde meydana gelen muazzam olaylara sadece bir isim koyarak basitleştirmeye çalışırlar. Elektrik, yerçekimi, fotosentez gibi muazzam olaylar güya bir ad koyuvermekle adileşmiş ve mânâsı anlaşılmış olur.

Hâlbuki kâinatta cereyan eden bütün olayların çok derin anlamları vardır. Adeta bütün hadiseler ve kanunlar Rabbimizden biz insanlara gönderilmiş bir mektuptur. Aklını doğru yönde kullanabilen insanlar için bu mektuplarda anlaşılması gereken birçok mesaj vardır.

İnsanlar yanlışlıkla kâinatta cereyan eden bütün bu olaylara tabiat adını verir ve Yaratıcımızı görmezden gelmeye çalışırlar. Hâlbuki tabiat denilen şey Allah’ın emriyle meydana gelen hadiselerdir. Her birisinin mühim hikmetleri vardır. Ne mutlu o insana ki Rabbini tanır ve yaratılan her şeyin O’nun eseri olduğunu anlar. Ve yazıklar olsun o kimseye ki kâinatta meydana gelen bütün hadiseleri kör tabiata, tesadüfe ve hiçbir şeyi yapmaya gücü yetmeyen sebeplere verir dalâlete düşer.

İşte bu yazıda insanların yaptığı hataya düşmemeye çalışarak yaşamış olduğum çok ilginç bir olayı anlatacağım. Zira bazı insanlar bu olaya basitçe bir isim takarak “İşte buna yakamoz denir” demesin.

Hürmüz Boğazı, Umman Denizini Körfeze bağlayan stratejik önemi büyük bir yerdir. Kuzeyinde İran, Güneyinde ise Umman devletlerinin toprakları vardır. Bir Nisan akşamı yatsı namazını kıldıktan sonra namaz tesbihatını yapmak üzere kırlangıca çıktım. (Kırlangıç köprüüstünde sancak ve iskeleye doğru uzanan balkona benzeyen çıkıntılardır) Âyete’l Kürsiyi tam okumuştum ki gözlerime inanamadığım bir ışık gösterisi ile karşılaştım. Tekrar tekrar geminin bir sancağına bir iskelesine, bir ileri, bir geriye baktım; hayır yanılmıyordum. Muazzam bir ışık gösterisi ile karşı karşıya kalmıştım.

Geminin her tarafında denizin üstünü bembeyaz bir ışık demeti kaplamıştı. Bu ışıklar sabit değil hareket ediyor polis ikaz ışıkları gibi bazen pervane gibi dönüyor bazen de bir tarafa doğru dalgalar şeklinde yayılıyordu.

30 yıllık deniz hayatımda ilk defa böyle bir yakamoz olayı ile karşılaşıyordum. Bir denizcilik dergisinde Umman Denizinde meydana gelen yakamoz olayından bahsedilmişti ve tam olarak ne dediğini anlamamıştım. İşte şimdi tam da keşfetme fırsatı doğmuştu.

Dergide aynı zamanda kaptan olan yazar “yakamoz olayının Umman denizinde çok fazla görüldüğünü, denizin adeta bir süte benzediğini ve bazı gemicilerin bu olaydan korkarak dümen evine kaçtıklarından bahsediyordu.

Evet, gerçekten de bu yazıyı okumamış olsam, cinlere perilere karıştığımı zannedip ben de köprüüstüne yani içeri kaçardım. Fakat bunun Cenâb-ı Allah’ın biz aciz insanlara gafletten uyanmamız için gönderilmiş bir mesaj olduğunu anladığım için ibretle bakmaya çalıştım. Deniz yüzeyini adeta bir şenlik havasına sokan bu ilginç yakamoz gösterisinin bir anlamı olmalıydı.

Yakamoz denilen olay karanlık gecelerde tek hücreli canlıların (planktonların) su sıcaklık farklarından dolayı deniz yüzeyine salmış oldukları fosfor ışımasıdır. Yakamoz deyince çoğumuzun aklına ayın sudaki yansımaları gelse de, yakamozu meydana getiren aslında miniminnacık bir planktondur. (Lingulodinium polyedrum). Aslında ay ışığı, hareket ettiğinde ışık saçan bu küçük canlıların ışığını görmeyi engeller. Maldivler’de çekilen resimlerdeki görüntüler ise, yakamozun rüyadan farksız halini gösteriyor!
Yanlış bilinen noktalardan birisidir yakamoz-mehtap ayrımı. Herkes denize vuran ay ışığına yakamoz der. Yakamoz aslında, Dinoflagellatlar olarak bilinen, “flagella” adı verilen uzantıları sayesinde hareket yeteneğine sahip tek hücreli canlılardır.

Limunisans maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda veya akıntıya maruz kaldığında bir ışık saçar. Bunlardan milyonlarcası bir araya geldiğinde geceleri bir tekne geçerken veya bir balık sürüsü geçtiğinde bu canlılara çarparak bu floresan ışığına benzer görüntüye sebep olurlar, buna yakamoz denir. Aslında bu bir savunma sistemidir. Avcılar tarafından saldırıya uğrayan bu canlılar ışık saçarak daha büyük avcıları bölgeye yönlendirirler.

Çıplak gözle görüldüğünde muhteşem bir sahnedir. Benzer durumları Gine Körfezi’nden Güney Afrika’ya giderken de görmek mümkündür. Fırtınada meydana gelir ve her dalga tepeciği ayrı ayrı insanları selamlar. Kelimelerle anlatamayacak kadar güzel bir görüntü sunarlar. Geminin dümen suyunu (pervanesinden gelen köpüklü su) izlemek ise apayrı bir zevktir.
Porto Riko’da meşhur yakamoz koyları mevcuttur. Ziyaretçiler, La Parguera ve Vieques’te bulunan özel korumalı koylarda kürekli kayıklarla gezerek bu muhteşem görüntünün keyfini çıkarabilirler resimdeki gibi…

İşte yakamoz denizlerin, aynen karalarda olduğu gibi canlı varlıklarla dolu olduğunun bir delilidir. “Ben gözümle görmediğime inanmam” diyen zavallılara gösterilecek güzel bir örnektir. Mikroskobik canlılar adeta “ey gafil insanlar aklınızı başınıza alın ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a itaat edin” dercesine konuştuğu muazzam bir olaydır. Dolunaylı gecelerde ve ışığın bol olduğu denizlerde görülmez. Yakamoz sadece karanlığı sever.

Hürmüz Boğazındaki bu gösterinin yakamoz olup olmadığını anlamak için geminin projektörünü çalıştırdım. İskele tarafa çevirince birden deniz üzerindeki ışımalar kayboldu. Hâlbuki diğer tarafta yani sancak tarafta ışık gösterisi devam ediyordu.

Gecenin bir yarısında cereyan eden bu olayı görsün diye 2. kaptanı köprüüstüne çağırdım. İlk önce gözlerine inanamadı. Gözlüklerini sildi ve bir daha baktı. Biraz ürpermişti böyle bir şeyi daha önce görüp görmediğini sordum. İlk defa görüyordu bana ne olduğunu sordu, kısaca anlatmaya çalıştım.

Gecenin saat 10’undan 10.30’una kadar bu harika ışık gösterisi devam etti. Kutuplarda uzun kış geceleri meydana gelen ve “auora” adını verdikleri muazzam bir sinema gösterisine benzeyen ışık gösterisi nihayet sona ermişti.

Bundan bir ay önce Pakistan’ın önemli bir limanı olan Karachi’ye giderken bu sefer yunuslar gemimizin baş tarafına geçmiş bir sağa bir sola giderek bize sanki “hoş geldiniz” mesajı veriyorlardı. Yirminin üzerinde yunus, yarım saat gemiyle birlikte yüzdü ve daha sonra bizden ayrıldılar.

Evet, sadece denizde değil karada da böylesine güzel manzaralarla karşılaşmak mümkündür. Bunun için sadece gözlerimizi Rabbimizin çok hikmetlerle süsleyip bezendirdiği yeryüzüne ve kâinata bakmak yeterlidir.

Bizleri adeta esir edercesine karşısında hapseden televizyon, internet ve günümüzün salgın hastalıklarından olan tiryakisi olduğumuz alışkanlıklarımızdan kurtulmaya çalışmamız gerekiyor. Bir parça gökyüzüne baksak benim görmüş olduğum ışık gösterisi kadar harika, muhteşem olayları gözlerimizle görebiliriz.

Yaz tatili bitti. “Kışın şunu yapacağım” diyenler bu sözü bir dinlesinler. Her türlü ahlâksızlığın cirit attığı eğlence yerleri yerine bir de Rabbimizin bize gönderdiği muhteşem mektupları okumaya çalışsınlar. Bunun için para vermeye gerek yoktur, kâinata bakmak yeterlidir.

“İyi de ben bu şekilde tefekkür edemiyorum” diyenleriniz varsa öncelikle Bediüzzaman’ın muhteşem eseri olan Risâle-i Nur’lara bakmak kâfidir. 

Baran Dergisi 526. Sayı