İnsanlığın üzerine bir rehavet çöktü. Devletlerden milletlere, milletlerden fertlere kadar herkes, sanki hayat sevincini kaybetmiş de ölümle olan randevusuna gün sayıyormuş gibi bir hâlet-i ruhîye içinde yaşıyor. Dünyanın en doğusundan en batısına kadar hâkim psikoloji bu... Mevcut hayatından kimse memnun değil, buna karşılık ne kimsenin içinde bulunduğu vaziyete itiraz edecek takati var, ne de motivasyonu. Üstad Necib Fazıl, “gençlik ruh işidir” diyor ya, o mânâ… Bırakın yaşlı yaşlı ruhları, sanki bütün bir insanlığın ruhu çekilmiş de ardında cesetlerden müteşekkil bir posa kalmış.

Son on yıllık zaman zarfında Kuzey Afrika’da tutuşturulan ateş bütün bir Ortadoğu’yu yangın yerine çevirdi. Mevcut düzene karşı memnuniyetsizlikten kaynaklanan hadiselerin Orta Asya’dan tutun da Güney Amerika ve Avrupa’ya kadar envaî çeşit tezahürüne şahitlik ettik, ediyoruz. Yangının üzerinden geçtiği yerlerde küllerinden yeni bir düzen de doğmuyor; bunun yerine zaman zaman harlanan, zaman zaman ise küllenen ateş, için için yanmaya devam ediyor. Dünya çapında iktidar iddiasında olan Amerika, Avrupa, Rusya, Çin gibi devletler tüm bu hadiseler karşısında fanatik taraftarların tuttuğu takıma verdiği destek kadar bile varlık gösteremiyor. 
Suriye özelini ele alalım… Amerika ile Rusya birbirine karşı(!) olduklarını iddia etmelerine, sahada bilfiil bulunuyor olmalarına ve on seneye yakın zamandır yaşanan onca çatışmaya rağmen birbirlerine tek bir kurşun bile sıkmış değiller. Şurada bir düğünde bile millet kazayla birbirini vururken, yapılan onca bombardımanı düşünün... Her ne kadar kendileri dışında kalan ülkelere karşı poz kesiyor, yer göstermeye kalkıyorlarsa da esasında hiçbirinin göstermelik girişimlerden ve sivilleri bombalamaktan öte bir hareket sergileyecek mecali yok. Dünyaya bugün hâkim olan kaosun en önemli gerekçesi, nizam verecek kimsenin olmayışı değil mi zaten?
Amerika ve Avrupa, senelerce rüya diye lanse ettikleri liberal kapitalist düzenin bugün nasıl da bir kâbusa dönüştüğünü görmüyor mu? İktisadî bakımdan kendi insanlarının bile refah seviyesini muhafaza edemiyor oluşları karşısında bir çözümleri var mı? 

Çin, mevcut düzene zıt bir dünya görüşüne mensubiyet iddiasına karşılık, Batı gibi yolun sonunda değil de başında insanını ezmek yolundan ilerlemiyor mu?

Rusya, nam-ı diğer Moskof ayısı, kendi insanına ve de dünya çapındaki insanlığa ne teklif ediyor? Bilen, duyan var mı? 

Yazının başında ifâde ettiğimiz rehavete dönecek olursak, dünya çapında hem ferdî ve hem de içtimâî bakımdan insanlık nasıl bir çıkmaz yola girdiğinin farkına varmış vaziyette. Bilhassa Batı dünyası bu çıkmaz yolun sonuna gelene dek o kadar uzun mesafe kat etti ki, geri dönüp, başka bir istikâmete gidecek takati kendisinde bulamıyor. Ortadoğu, Mağrib, Orta Asya ve Güney Amerika’nın Batı dünyasından farkı da bu noktada belirginleşiyor. Onlar, henüz Batı kadar uzun mesafeler kat etmediği için, sonunu gördükleri bu çıkmaz yoldan geri dönüş manevrası yapabiliyorlar; her ne kadar bu esnada sağı solu kırıp döküyor olsalar da. 
Libya’da yaşanan hadiselerin dünü ve bugününü ele aldıktan sonra bu bahse yeniden döneceğiz.

Libya’da Neler Oluyor? 
Kuzey Afrika ülkesi Libya’da 2011 yılında Muammer Kaddafî’nin öldürülmesinin ardından başlayan iç savaş ve siyasî kriz dokuzuncu yılına girdi. İki ayrı hükümetin olduğu, çatışmaların git gide arttığı ülkeye Türk askerinin gönderilebileceği gündemde. Suriye ve diğer çatışma bölgelerinde olduğu gibi yaşananlar an be an dünya gündemine düşmediği için bölgede neler olup bittiği tam mânâsıyla bilinemiyor. Bu sebeble önce Libya’da neler olduğuna kısaca bir bakacağız ve stratejikortak.com’un konu hakkında yapmış olduğu geniş bir derlemeden istifâde edeceğiz...

Libya: İç Savaş, Siyasî Kriz, Türkiye İçin Önemi ve Doğu Akdeniz’e Etkisi
Libya’da Birleşmiş Milletler’in meşru olarak tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ve General Hafter’in kontrolündeki Tobruk Meclisi adında iki ayrı hükümet var.

Ulusal Mutabakat Hükümeti: İlk olarak 17 Aralık 2015’te “Libya Siyasî Anlaşması” uyarınca UMH Başkanlık Konseyi kuruldu. BM Güvenlik Konseyi, UMH Başkanlık Konseyi’ni Libya’nın tek meşru temsilcisi olarak tanıdı ancak konseyin sunduğu hükümet listeleri General Hafter’in baskıları nedeniyle Tobruk Temsilciler Meclisi tarafından onaylanmadı ve süreç tıkandı. Bir yıl sonra Şubat 2016’da 18 bakandan oluşan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kurulduğu duyuruldu.

Tobruk Temsilciler Meclisi: ‘Fas anlaşması’ gereği ülkenin yasama meclisi olarak kabul edildi. Hali hazırda gayrimeşru hükümet olarak kendini tanımlıyor ve Ulusal Mutabakat hükümetini tanımıyor. Tamamen General Hafter’in kontrolünde.

İç Savaşta Tarafları Destekleyen Ülkeler
General Hafter’i destekleyen ülkeler; Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, ABD, Fransa ve Rusya. (Moskova yönetimi özellikle paralı asker grubu Wagner ve İHA desteğiyle sahada Hafter’e ciddi destek veriyor.)

Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyen ülkeler; İngiltere, Türkiye, Katar. (AB ve BM’nin siyasî desteği söz konusu.)

Ülkenin başkenti Trablus’u ve önemli nüfus yoğunluğuna sahip sahil şehirlerini UMH kontrol ediyorken, Hafter, kuzeydoğuda yer alan Bingazi, Tobruk ve Derne şehirleriyle birlikte ülkenin büyük bir kısmını kaplayan güneydeki çöl bölgelerinde hakimiyet gösteriyor.

Libya’nın en önemli özelliği diğer Arap ülkelerindeki gibi kabile ve aşiretlerin söz sahibi olması. Libya’da durum bunun biraz daha ötesinde. Ülkede en bilinen ve büyük bir nüfus yoğunluğuna sahip aşiretler Tuaregler, Amazingler, Verşufanna ve Tebular. Özellikle General Hafter aşiret liderleriyle iyi ilişkiler kurarak, toprak hakimiyeti konusunda üstünlüğünü korumaya çalışıyor.

Libya’da Hafter’in Saldırıları Ne Zaman Başladı?
General Hafter kontrolündeki silahlı güçlerin ‘çatı örgütü’ Libya Ulusal Ordusu, Libya Diyalog sürecinden iki hafta önce 2 Nisan’da aşiretlerle yaptığı görüşmeler sonrasında birçok bölgeyi savaşmadan kontrol altına aldı. 4 Nisan’da da başkent Trablus’u ele geçirmek için operasyon başlattıklarını duyurdu.

En az yedi cephede UMH’ye bağlı güçler ile savaşan General Hafter, Kaddafî döneminden kalma savaş uçaklarıyla özellikle havalimanlarını bombalıyor.

General Hafter, 12 Aralık’ta dördüncü kez Trablus’a yönelik operasyon başlattıklarını ve bu sefer ‘nihai zafere ulaşacaklarını’ söyledi. UMH’ye bağlı Dışişleri Bakanı Muhammed Syala da General Hafter’in başkenti ele geçirebileceği uyarısında bulunarak “Rusların insansız hava araçları ve paralı askerler aracılığıyla General’e destek vermesi neticesinde başkentin düşme riski bulunuyor” açıklaması yapmıştı.

Misrata Tugayları
Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek veren, Kaddafi’nin devrilmesine öncü rol oynayan, IŞİD’i Kaddafî’nin memleketi Sirte’den temizleyen ve 2014’te UMH ile birlikte Hafter’i püskürten Misrata Tugayları, Misrata’da seferberlik ilan ederek, yüzlerce askerî araç ve binlerce milis gücünü Trablus cephesine gönderdi.

Burkan el-Gadab
Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) yürüttüğü “Burkan el-Gadab” operasyonu çatısı altında mücadele eden güçlerden yapılan yazılı açıklamalarda, Misrata, Kabav, Zliten, Hums, Msallata, Zaviye, Cadu ve Zintan kentlerinde seferberlik ilan edildiği belirtildi.

Silah Ambargosu
BM’ye göre Libya’ya silah sevkiyatı yapmak ülkeye uygulanan ‘silah ambargosunu’ ihlal anlamına geliyor. BM raporunda Hafter’e doğrudan Fransa, Rusya, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin silah yardımında bulunduğuna, UMH’ye ise tek silah desteği veren ülkenin Türkiye olduğuna yer verildi.

Libya’da Mısır’ın Rolü
Yaşanan son gelişmelerin ardından bazı ülkelerin Libya’ya askerî müdahale için başvurduğunu ancak Mısır’ın bu teklifi reddettiğini belirten Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Libya’ya müdahale etme gücüne sahip olduklarını söyledi. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Libya ile kara sınırı olan Mısır’ın askerlerini sahaya sürmek için diplomasi trafiği yürüttüğü iddia ediliyor. 

General Halife Hafter kimdir?
General Halife Hafter, Libya’nın 1986’da Fransa tarafından desteklenen Çad ordusu ile çatışmalarda 300’e yakın askeriyle birlikte esir düştü. Hapishanede kalmasının ardından CIA ile yapılan anlaşmayla ABD’ye yerleşmesi nedeniyle de devrik lider Kaddafi tarafından “CIA ajanı” olmakla suçlandı. Virginia’da CIA’in merkezinin bulunduğu bölgeye yakın bir evde ikamet etti.

Uzun yıllar ABD’de yaşayan Hafter, Libya’da 1993’deki CIA destekli olduğu öne sürülen darbe girişimini desteklediği iddiasıyla idam ile yargılandı. 2011’de Kaddafi’ye yönelik halk isyanı ve NATO ülkelerinin müdahalesi sonrası Libya’daki yeni yönetimde görev almak üzere ülkeye döndü ve geçici hükümette Kara Kuvvetleri Komutanı olarak görev aldı. Desteklediği hükümetin lideri Abdülfettah Yunus’un suikast sonucu öldürülmesinin ardından ülkeden ayrıldı. Daha sonra 150 üst düzey Libyalı askerin Hafter kontrolünde yeni bir Genelkurmay Başkanlığı’nın kurulması talebi üzerine ülkeye tekrar döndü. Ülkedeki siyasî krizi fırsata çevirmek adına 2014 yılında Trablus hükümetini tanımadığını ilân etti ve Tobruk’taki ‘Temsilciler Meclisi’ni ‘resmi hükümet’ olarak tanımladı. Konuşmasında ülkedeki krize karşı bir yol haritası yayınladı. Bu tarihten itibaren yaklaşık 3 yıl süren Bingazi savaşıyla birlikte ülke genelinde hızlı bir yükselişe geçen Hafter güçleri, birçok ülkenin desteğiyle illegal hükümetini Trablus’a alternatif olarak sunmaya başladı.

Türkiye, Libya’daki Krizin Neresinde?
Türkiye’nin Libya’daki faaliyetleri, 2016 yılında Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kurulması ve buna karşı Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan bloku tarafından desteklenen General Hafter’in saldırılarıyla alenî olarak gün yüzüne çıktı. Türkiye, BM tarafından resmi olarak tanınan UMH ile birçok anlaşma yapmasıyla birlikte yardım faaliyetlerinde de bulundu. “Üçlü Arap blok” tarafından desteklenerek ülkede tam hakimiyet kurmayı hedefleyen General Hafter’in karmaşık geçmişi, birçok ülkenin planlarının bir parçasını taşıdığı izlemini verdi. Öyle ki ABD tarafından yıllarca ‘korunan’ Hafter, sahada Rusya gibi ülkelerin de desteğini almasıyla dikkat çekti.

Türkiye neden UMH’yi destekliyor?
Kaddafî döneminden bu yana özellikle inşaat sektöründe büyük yatırımlarını korumak istiyor.

Türkiye, Doğu Akdeniz’de deniz sınırı olan Libya ile bölgesel iş birliği hedefliyor.

Yunanistan’ın 2014’te Girit adasını baz alarak işgal ettiği Libya deniz alanını tanımıyor. Bu kapsamda UMH ile 27 Kasım’da iki muhtıra imzaladı; “Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası” ve “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”.

Doğu Akdeniz’de ortak gaz arama ve boru hattı projesi gerçekleştiren İsrail, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Türkiye’yi pasifize etmesine karşı Libya ile ittifak gerçekleştiriyor. Deniz alanlarının sınırlandırılması anlaşmasıyla belirlenen Türkiye ile Libya’nın Doğu Akdeniz’deki sınırları BM tarafından kabul edilmesi halinde, İsrail’in gaz sahasından Avrupa’ya doğal gaz taşınmasını amaçlayan “East Med Boru Hattı” projesi için Libya’dan ve Türkiye’den izin alınması gerekecek.

Türkiye ile Libya arasında imzalanan “güvenlik ve askerî işbirliği” mutabakatına göre de Libya, Türk ordusuna topraklarında 3 yıl konuşlanabilme hakkı tanınıyor. Türk askerinin Libya’ya gönderilmesiyle hem psikolojik üstünlüğün ele alınması ve hem de sahada askerî strateji açısından başarı elde edilmesi planlanıyor.

Türkiye’den Beklenen Ne?
İngilizler Devlet-i Aliyye’nin yıkılmasından sonra Türkiye’nin elindeki Hilâfet müessesesini kendi çıkarlarına kullanmak suretiyle Müslümanlar üzerinde hâkim olmayı planlıyorlardı; buradaki İslâm düşmanlığından gözü dönmüş olan iktidarın hesapsızca Hilâfeti kaldırmasıyla bu planlarını gerçekleştiremediler. (Kader sırrı içinde her şeyin yeri vardır; fakat bu küfre rıza gösterilmesine sebeb teşkil etmez.)

Büyük Ortadoğu Projesi’ne göre Amerika ve İsrail, Türkiye’nin rol modelliği ve liderliğinde İslâm âlemi üzerinde kayıtsız şartsız bir hâkimiyet planlıyordu, olmadı.

Rusya’nın Avrasya Projesi’nde Türkiye, Sünnî İslâm âlemine hâkim olmanın anahtarı konumunda görülüyor ve stratejik hesablar bunun üzerine kurgulanıyor.

Geçen hafta dikkat çektiğimiz üzere İngilizleri oyunun dışında bırakıp bütün bir Ortadoğu ve Mağrib’te tek başına söz sahibi olmaya kalkan Amerika ve İsrail’e karşı Birleşik Krallık kendisine Türkiye’yi müttefik seçiyor ve onun üzerinden bir yandan Amerika ve İsrail’in oyunlarını bozarken, diğer taraftan da başından beri peşinde olduğu emeline ulaşıp ulaşamayacağını kolluyor. 

Amerika, İsrail, Avrupa, Rusya ve İngilizlerin hepsi de Türkiye’den aynı şeyi bekliyorlar dikkat ettiyseniz; hinterlandı olan coğrafyada, Müslümanların lideri olarak onlar adına söz sahibi olması. Mısır’dan, Suudî Arabistan’dan veyahut başka bir ülkeden böyle bir beklentileri yok, çünkü böylesi misyonun tek muhatabı Türkiye… Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dikkat çektiği, şartların Türkiye’yi üstlenmeye zorluyor dediği tarihî misyonu.

Türkiye bugün Katar’da, Suriye’de, Somali’de, Sudan’da ve yarın muhtemeldir ki Libya’da… Olmasın mı? Elbette ki olsun. Kendi siyasetini izlediği sürece dışa doğru her hareketini sonuna kadar destekliyoruz. Bununla beraber, bizim sorumuz muhalefetin gündeminde olduğu gibi “Türkiye neden orada?” değil, “Türkiye ne için orada?” sorusu. Şimdiden Türkiye’nin bu “ne için” sualinin yanıtı peşine düşmesi gerekiyor ki, içine girilen onca faaliyet, ödenen ve ödenmesi muhtemel bedeller bir spor faaliyeti olarak kalmasın, birbirini bütünlesin ve müşterek bir amaca hizmet etsin.

Evet, dünya Batı tarafından zorla içine itildiği çıkmaz sokaktan geri dönmek için debeleniyor ve Türkiye, bundan sonrasında insanlığa yeni bir istikâmet işaret etmek gibi bir misyonu istese de, istemese de üstlenmiş bulunuyor. 

Dünya, şartların da zorlamasıyla beraber Anadolu’dan yeni bir inkılâb bekliyor!

Baran Dergisi 676. Sayı