Hiç kimse kusura bakmasın ve yine hiç kimse yağ gibi kendini üste sıyırıp çıkmasın. Doğrudur; Batıcı Laik rejimin kurucu ana unsurlarından biri fuhşiyat üzerine kuruludur ve yine doğrudur aynı batıcı rejimin genelde iki yüzyıl özelde son 90 yıldır Anadolu insanını fahişeleştirme işinde baş aktördür. Ama bu şu demek değildir hepten de suç onların… Sözde İslami ve yine sözde muhafazakâr hükümetlerden de çok çekmiştir bu millet. Her gelen muhafazakâr hükümet, bir önceki zulüm hükümetinin pisliklerini zulmüne temizleme adına iktidara gelmesine rağmen, ucundan kulağından “kazanılmış hakların bir kısmını iade ederken” milletin iyice sindirmesini sağlamaktan, rejimin otorite anlamında halk üzerinde daha fazla bünyeleşmesini ve yapılaşmasını sağlamaktan başka bir şey yapmamış, yapamamıştır. En son örneğini “başörtüsü meselesinde gördük. 1997 öncesine dönmeyi büyük bir zafer gibi vermek hangi akla kârdır. Zina kanunu ile zina serbestiyeti sağlayan sen değil misin? Kıvırmanın âlemi yok ister evde ister çalı dibinde ister Beyoğlu yokuşunda ister Üniversite hocalarının koynunda “zina suç değil” diyen sen değil misin? Edeb Yahu! Derler adama. Kuldan utanmıyorsun bari Allahtan utan. Bugün rejim foseptik çukuru patlaması gibi iğrenç bir şekilde dağılmıştır etrafa. Uyuşturucu bağımlılığı, fuhuş bataklığı, rüşvet dolapları, vatana ihanet derecesinde İslam ve millet düşmanlığı, bankacılık adı altında dolandırıcılık ve tefecilik yapanlar her biri bu fosseptik çukurunun dibine gömülmek üzeredir. Rejim fena halde kokuştuğu, yozlaştığı artık ayan beyan ortaya çıktı. Bu böyledir zaten sen rejimini hangi fikir üzerine kurdun; kadınları balolarda bu pisliğe bulaştırmadın mı, kızları karışık yurt ve okullara soktuktan sonra onları zorla çeşitli dans, gösteri etkinlik adı altında neredeyse çiftleştirmediniz mi? Sahi siz değil misiniz dışarıdan gelen yabancı diplomat, işadamı ve siyasetçilere karı kız ayarlayan, hem de evli barklı şanı şöhreti olan “sanatçı” kılıklıları. Ve yine siz değil misiniz çeşitli üstü kademede ki komutanlara bu çerçevede hizmette sınır tanımayan.

  Hatırlatalım; Rapor Basına yansıdığında en fazla gürültü koparan bölümü Genel Kurmay eski Başkanı Necdet Üruğ ile ilgili olan iddiaydı.: “Necdet Üruğ’un kadınlara düşkün olduğu ve 1981 yılında Fahrettin Aslan’ın İstanbul Sheraton Oteli’nde özel bir odada kalan N.Üruğ’a Emel Sayın’ı getirdiği, bu tarihte Emel Sayın’ın Fahrettin Aslan’ın oğluyla evli olduğu söylentiler arasındadır.”(S.Yalçın, Bay Pipo)

Beşeri rejimler ve mevcut batıcı laik rejim bu manada fıtratı dışlayan, belli bir topluluğun hırs ve arzularını tatmin eden, cemiyetleri de kendi istek arzuları doğrultusunda dizayn etmek gibi vazife edinen bir fikre sahiptirler. Bunu da kanunlara!, yasalara! dayandırarak meseleyi kendilerine göre meşrulaştırırlar. Her açıdan ikiyüzlü ve sömürgen olan beşeri rejimler en çokta kadını vurur. Öyle bir vuruşla vurur ki, bunu yaparken kadınların haklarını savunuyormuş gibi bile yapar. Ona çalışma hayatının tüm kapılarını açtığını söyleyerek, koca baskısından kurtardığını iddia ederek, önce kariyer sonra çocuk ideali ile kadınların en hassas oldukları annelik duygusunu öldürerek kadını özgürleştirdiğini iddia ederler. Oysa hakikat; tam bir kadın düşmanı, kadını köleleştiren, bedenini sömüren, cinselliğini istismar eden, tüm hayallerini ve ideallerini mahveden bir rejim oluşlarıdır.

Türkiye'de fuhuş yasaldır, Türk Ceza Kanunu'nun 5237 sayılı yasanın 227. maddesi tarafından düzenlenmiştir. Ancak, fuhuşa teşvik eden ve yolunu kolaylaştırana iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası uygulanır. Ayrıca, fahişelerin yabancı olmaması gerekir: pasaport kanunun 8. maddesine göre Türkiye'ye girmeleri izinli olmayan kimseler arasında "Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar" bulunmaktadır. Türkiye'de genelevlere ruhsat verilir, bunu düzenleyen tüzük "Genel kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü"dür.

Bugün batıcı rejim sokları, evleri, okulları, hastahaneleri açık fuhuşhane hali getirmiştir. Turizm adıl altında kumsallar, denizler, tarihi eserler ve mesire yerleri açık bir fuhuşhane olmuştur. Öyle ki iffet ve ahlaktan bihaber cenabet halleri ve nahoş hareketleri bu gibi kimselere camiler dahi sınırsız açılmış ve milleten bu namussuzlara “hoşgörü

Yakın dönem tarihimize bir daha dönecek olursak; Milli mücadelede en fazla şehid veren illerimizden olan Antep altı bine yakın şehit vermiştir. 1918 yılında Fransızlar Antep’i işgal ettikten ancak üç yıl sonra Fransız bayrağı Antep kalesine zorla çekildi. Bu işgal zamanında henüz 16 yaşında bir genç olan yiğit Kâmil, Fransızların işgali altındaki Antep sokaklarında dolaşırken bir Fransız askerinin elinin, bir Türk kızının başörtüsüne değdiğini görünce dayanamadı; Fransız askerini öldürdü. Onu da orada şehid ettiler ve bugün Şehit Kâmil adında Gaziantep’te bir ilçe var. İşte bu mübarek şehidimizin bulunduğu ve ismiyle anılan bu ilçede gerçekleşen vakıadan yetmiş yıl sonra Ortadoğu’nun en lüks, en modern kerhanesinin 1990 yılında Gaziantep şehrimizde kurban kesilerek, “Allahuekber” nidalarıyla, tekbirlerle, güle eğlene, bayram havasında açtılar. 1990′da CHP li Belediye Başkanı Celal Doğan (1989 – 2004) genelev açıyor ve açılış kurban kesilerek, tekbir getirerek yapılıyor. Hadisenin dehşetini, iğrençliğini ve utanmazlığını görüyorsunuz demi.

Türkiye’de 60’a yakın ilde devletin gözetiminde, kontrolünde, vergisi aldığı, temizliğini yaptığı “Genel Ev–Fuhuş Evi” var. Ayrıca bu genel evlerin dışında randevu evleri, apartlar ve fuhuşun ön plana çıktığı otellerle birlikte vesikasız çalışan hayat kadını sayısı yaklaşık 100 bin. Üç büyük kentte genelevinde çalışmak için vesika bekleyen kadın sayısı ise 30 bin civarında. 5 bine yakın travesti, homoseksüel, lezbiyen var devlet bunlara dokunamıyor bile. Kanunen dokunmak yasak zaten. Çeşitli adlarla dernekleşme inanılmaz boyutta. Derneklerde olan bitenleri tahmin etmeye gerek yok sanırım yahud buraların kayıt dışı çalışan Genelevler olduğunu. Ve bunların üstüne sayısı milyonları aşana deyyus-zâni erkek.

Peki, hükümet ne yapıyor koca bir hiç. Bırak buralarla ilgilenmeyi kadınlar alınıp satılıyor, özel borsası oluşmuş ve yine borçlandırılmış birçok kadın işkence ve tehdit ile burada çalışmak zorunda kalıyor. Peki Aile Bakanlığı ne yapıyor. Koca bir hiç, Hatta öyle işlere giriyor ki tersinden bu sektöre hizmet ettiğini bile fark etmiyor.  Başbakan bağırıyor, diyen yok ki ne dmeye bağırıyorsun çıkar zina kanunu olay çözülsün. Niye kaldırdın niye getirdin derler diye endişeleniyorsan o zaman konuşmayı, bağırmayı ve güya sureti haktan görünüp celallenmeyi bırak, kimse bunu yemiyor zaten.

Kızlı erkekli evler meselesi…

Siyasi bazı unsurlar “kültürel emperyalizm”in kıskacında inanılmaz bir akıl tutulması yaşıyorlar. İnsanın fıtraten korunma ve yine aynı fıtrat gereği sadık olma ihtiyacına itiraz ediyorlar. İtiraz edenler kim ve ne istiyorlar diye baktığınızda açıkca anlaşılan şu; “her yer genelev olsun bütün kadınlar fahişe” Erkek müsveddesi üç beş “p…nk” çıkmış bağırıyor. Hayırdır ne istiyorsun? “Biz devrimciyiz.” Neyin devrimcisin sen lan olum, Pezevenklik yapmak, deyyusluk yapmak, kadını kızı orta malı olarak kullanıp atmak mı senin devrimciliğin, desen!.. Söz çokta; vatanı satmayı fikir, kadını satmayı özgürlük, Anadolu insanını aşağılamayı ilericilik sanan bu zevata tek söz kâfi. Defolun pislikler sizi. “Her yer genelev hepimiz fahişeyiz.” Diye bağırın kı…ı yırtılana kadar.

İslam’da kadın bir fikirdir, bir ahlak ve iffet abidesidir. Hatta cennet ayaklarının altına serilmiş kutsal bir annedir. Öte yandan manada erkek ve kadın birbirlerini tamamlayıcı ana unsurlar içerirler. Kadının kadınlığını erkeğin erkekliğini kaybetmeye başladığı an hem bu mana biter hem de ulviyet kalmaz. Kadını bir meta, alınıp satılabilir bir nesne ve bir takım reklam aleti o ualarak erkeği avlama ve kontrol etme nesnesi olarak gören Kapitalizm kadına kadınlığını unutturmakla kalmamış onu bir anne olmaktan çıkarıp toplumun ortak malı – nesnesi yapmıştır. Hangi gazeteye açsan, hangi tv programına yönelsen, hangi dergi ve kitbı yoklasan ve yine en sıradan basit bir traktör reklamına bile baksan ana unsur kadın ve onun cinselliğidir. Dünyayı tekellerine alıp yönetmek ve kendi çizdikleri tipte “erkek ve kadın” profilleri oluşturmak isteyen batı ve batıcı rejimler kadını hep bu yargılar üzerinden değerlendirirler.

Nihai olarak Mütefekkir Üstad’ın “İdeolocya Örgüsü” adlı eserinden iktibasla yazımızı nihayetlendirelim:

“Kadın, İslâm’da, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlarıyle halkalanmıştır.

Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noksanıyla kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karsı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından

başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek

bir saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.

 

(...)

İslâm İnkılâbının, mimarîsini yerine getireceği cemiyette, aileye müteveccih suikastçı ve zıt vücutlardan, umumhane, meyhane, kumarhane, balo, bar ve hattâ kahvehaneye bile yer yoktur. Buna karşılık o türlü ve tamamıyla ulvî müşterek zevk ve sevk müesseseleri vardır ki, cihanın nazarında örnek buluşlar ifade edecektir.”

 

 Baran Dergisi 357. Sayı