Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, kendisinin nasıl olduğunu soruyor Carlos’a.)
İyiyim, iyiyim. Hava soğuk ama en azından rüzgârlı değil bugün.
Yeri gelmişken, yolculuğunuz iyi geçti mi?
(Carlos, 7 Aralık 2015 Pazartesi günü kendisini Paris’te kaldığı Poissy Cezaevi’nde ziyaret eden Av. Yılmaz ve Av. Ahmed Arslan’ın Türkiye’ye dönüş yolculuklarının nasıl geçtiğini soruyor. Av. Yılmaz da, yolculuklarının iyi geçtiğini, şimdi Türkiye’de olduklarını söylüyor.)
Eve döndünüz yâni; güzel, güzel. Ama kısa bir seyahat yaptınız bu sefer; sadece üç-dört gün sürdü sanıyorum.
(Av. Yılmaz, Carlos’u doğruluyor, yaklaşık beş günlük bir seyahat gerçekleştirdiklerini ve bu çerçevede hem Carlos’u hem de Almanya’daki arkadaşlarını ziyaret ettiklerini söylüyor.)
Ne olursa olsun, sizleri gördüğüm için çok memnun oldum. Benim için her zaman gerçek bir zevk oluyor bu.
(Av. Yılmaz, Carlos’un Kumandan Mirzabeyoğlu’na gönderdiği hediyeyi kendisine teslim ettiklerini söylüyor.)
İnşallah kendisine tam gelmiştir, büyük gelmemiştir boyu.
(Av. Yılmaz, Carlos’un gönderdiği tişört için Kumandan Mirzabeyoğlu’nun çok teşekkür ettiğini ve Carlos’a dua ettiğini söylüyor.)
O tişört, Şili’deki en iyi takımlardan, çok eski takımlardan biri olan ve yaklaşık 100 yıl önce kurulan Filistinli bir futbol takımına âit. Çok nâzikler; yıllar önce hediye göndermişlerdi bunu. Ben de saklıyorum o günden beri. Hiçbir zaman giymedim üzerime. Futbol da oynamıyorum zaten burada. Kumandan Mirzabeyoğlu için iyi bir hediye olacağını düşünüyordum hep.
Tamamdır. Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını söylüyor Carlos’a.)
Birkaç şey hakkında konuşmak istiyorum aslında ama ilk konuşacağım şey, bir yıldönümü olacak.
Dün, Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi’nin resmî olarak kuruluşunun yıldönümüydü; 11 Aralık 1969’da FHKC’nin kuruluş deklarasyonunun ilân edildiği günün yıldönümü… Bir tarih yazan ve hâlâ da savaşan bir örgütün kuruluş yıldönümü…
Diğer örgütlerden farklı olarak, tarihî bir temele dayanarak gerçekleştirdiği eylemleri çok iyi yönetmiş, masumları öldürmemiştir; FHKC için daima önemli olmuştur bu.
Laik bir örgüttür aynı zamanda.
Dört kişi tarafından kurulmuştur: Suriyeli bir Sünni; Arab dünyasında hâlâ bile en iyi okul olan Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde öğrenim gören Kuveytli Şii bir öğrenci; esas liderler olarak da iki Filistinli…
Bu iki Filistinliden biri, Filistin direnişinin bir tarih yazan Dış Operasyonlar Bölümü’nün kurucusu ve şefi olan Vedî Haddad. Ailesi Anglikan Hıristiyandır. Gerçi ailesi kısmen Ortodokstur ama anne babası Anglikan olmuşlardır sonra. Böyle olunca, onun için de Anglikandır denilebilir. Bu da ilginç tabiî. Sömürgecilerin Anglikan mezhebinden olan, ama sömürgeciliğe karşı mücadele eden bir insan…
İkinci Filistinli ise, George Habaş. O ise, öyle dindar biri olmasa da, Ortodoks bir aileden gelmedir. Elbette Marksist-Leninist falan filândır asıl; hepimiz öyle olduğumuz gibi (Carlos gülüyor).
Unutmayınız ki, medya bile bu insanlar hakkında çokça konuşuyor hâlâ. Bugün el-Cezire televizyonunda gördüm meselâ, saygıyla onlardan bahsediyorlardı. Bu da ilginç bir mesele tabiî.
Mart 1976 olsa gerek, ben de merkez komitesindeydim FHKC’nin. Yanlış anlaşılmasın, öyle Politbüro falan değil de, daha çok sembolik birşeydi benim durumum. Arabçam ise şimdikinden bile kötüydü. George Habaş, Vedî Haddad, Politbüro ve Dış Operasyonlar Bölümü arasında bir çatışma vardı o sıralar.
Allah, Filistin halkının, Filistinli olan olmayan yoldaşlarımın yardımcısı olsun; tarihî, dürüst, kahraman örgüt FHKC çok yaşasın!
Kimsenin ajanı olmadı o örgüt. Yabancı istihbarat servisleri için çalışmadı. Fakat hemen hepsiyle de, çoğuyla da, resmî yahud gayriresmî irtibatları vardı. Hemen tüm hükümetlerle de öyle. Ancak hiç kimsenin ajanı olmamış bir örgüttü yine o. Hâlâ da aynı şekilde…
Allah hepsinden razı olsun.
Hakkında konuşmak istediğim bir diğer mevzu da, Venezüella’daki seçim sonuçları olacak. Buraya beni ziyarete geldiğinizde de konuşmuştuk.
Venezüella’daki durum, yanlış politikaların, yolsuzluğun ve fırsatçılığa hoşgörünün sonucuna bir örnektir.
(Carlos, 6 Aralık 2015 Pazar günü Venezüella’da yapılan parlamento seçimlerinde, Chavez’in sağlığında kurduğu iktidardaki Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi’nin yaşadığı hezimeti değerlendirmeye başlıyor ve daha önce de Venezüella hakkında yaptığı tahliller temelinde seçim sonuçlarını yorumluyor…
Seçimler sonucunda Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi’nin oyların dörtte birini, milletvekilliklerinin de üçte birini aldığını; Bolivarcı mevcud rejimin yaptığı ve gelebilecek başka hiçbir hükümetin yapmayacağı o yardımlarla ayakta duran ve hayat standartlarını biraz daha yükselten kendi fakir tabanından bile az oy alabildiğini; bunda da Chavez’in sağ kanattan sol kanada herkesi bu partiye toplaması yüzünden yaşanan sızmanın ve yozlaşmanın rol oynadığını; bu partinin rejimi içten çökerttiğini vurguluyor…
Resmî verilere göre Suudî Arabistan’dan bile daha zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahib ve dünyanın potansiyel olarak bu en zengin ülkelerinden biri olarak Venezüella’nın bugün içine düştüğü sefalet ve asayişsizlikte, hem Chavez’in hem halefi Maduro’nun yanlış ve gereğinden fazla ılımlı politikalarının rol oynadığını; yabancı istihbarat servislerinin her köşeye sızdığını; haydutların her köşede cirit attığını ve gece gündüz insanları katlettiğini; kendisiyle yedi yıl kadar önce konuştuğu Venezüellalı komünist eski gerilla örgütü liderinin bile daha Chavez zamanında bu gidişi öngördüğünü ve rejime tavır aldığını ekliyor…
Geçtiğimiz aylarda neredeyse Venezüella’ya savaş ilânı sayılabilecek resmî bir belgeyi imzalayan ABD Başkanı Obama’nın tavrının anlamlı olduğunu; Venezüella muhalefetinin soğukkanlı davrandığını ve hem legal hem illegal yollardan Bolivarcı rejimi devirmek için hazırlandıklarını; Maduro rejiminin ise günden güne sertleşmeye başladığını ve bu gidişin bir iç savaşa yol açabileceğini; ABD’nin de zaten bunu kolladığını ve bir yandan da ekonomik sıkıntı içerisindeki Küba’yla ilişkilerini normalleştirerek Küba’nın dahlini engellemeye çalıştığını; muhalefetin, ordudaki Bolivarcı rejime sadık generallerden dolayı bir askerî darbe yoluyla iktidarı ele geçiremese bile, mecliste kazandığı üçte ikilik çoğunluk gibi mevzîlerden ve sahib olduğu dış destekten dolayı daha güçlü bir saldırıya geçebileceğini; Maduro’nun ise dünyayı ve içinde bulunduğu savaş realitesini okumaktan uzak olduğunu belirtiyor…
Venezüella’yla dayanışma içerisinde olan ve oralara gemi vesaire göndererek bu dayanışmasını gösteren Rusya’nın şu ân Suriye’deki durumla meşgul olduğunu; “İslâm Devleti”yle savaşmak için değil de, bu gerekçeyi göstererek asıl 1950’lerden beri müttefiği olduğu Suriye rejimini korumaya ve Suriye’nin etrafındaki ajan rejimleri etkisizleştirmeye çalıştığını; Türkiye’nin elbette bir ajan devlet olmadığını ama İslâm düşmanlarıyla, Türkiye halklarının düşmanlarıyla, NATO’yla bağlantılı olduğunu ve Başkan Erdoğan’ın, Gönüldaş Erdoğan’ın, NATO’dan ayrılmak için gerekli tedbirleri hâlâ almadığını; Erdoğan’ın Suriye’deki rejime haklı eleştiriler getirmiş olsa bile, durumun bu olduğunu ifâde ediyor…
Venezüella’daki kötüye gidişin tek bir çözümü olduğunu ve bunun Bolivarcı rejimden farklı düşünen muhaliflere saygı göstermek, ama ister hükümet bünyesinde ister muhalefet bünyesinde olsun, yabancıların ajanı ve maşası olanlara en sert tedbirlerle göz açtırmamak olduğunu söylüyor…)
Allahın en nihâyet takdir edeceği şeye ve takdirin O’na âit olduğuna inanıyorum.
 
Allahü Ekber.
 
12 Aralık 2015