Devlet-i Aliyye’ye “Hasta Adam” yaftası vurarak o gün bugün ölmesini bekleyen Batı, hastalık sandığı emarelerin hakikatiyle toslaşacağı güne doğru adım adım yaklaşırken, kendi bünyesini saran amansız hastalığın hâlâ farkına varabilmiş değil. Dergimiz sayfalarında bundan sonra düzenli olarak yer alacak olan “Hasta Adam Batı” sayfasında, Batı’nın iliklerine kadar nüfuz etmiş ölümcül hastalığının içtimaî, ferdî, hukukî, iktisadî, siyasî ve askerî emarelerini siz okurlarımızla paylaşacağız.
 
'Küresel ekonomi tehdit altında'
IMF Başkanı Christine Lagarde, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın yıllık ortak toplantıları öncesi ABD'li siyasileri bütçe krizini aşmaları yönünde uyardı.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantısı 11 - 13 Ekim tarihlerinde Washington‘da yapılacak. Bu yılki buluşmaya damgasını vuracak konu belli. Geçen yıl euro krizi nedeniyle zorlu geçen toplantıda 188 ülkeden gelen katılımcılar, bu yıl ABD'deki mali krizin etkileri üzerine kafa yoracak.
IMF Başkanı Christine Lagarde, toplantı öncesi Washington Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada harekete geçmeleri için siyasileri uyardı. Lagarde "ABD'de bütçe ve borç tavanına yönelik devam eden siyasi belirsizlik, hiçbir şeye yardımcı olmuyor. Hükümetin kepenk indirmek zorunda olması zaten yeterince kötü bir gelişme. Ancak hükümetin yasal borçlanma üst sınırını zamanında yükseltmede başarıya ulaşamaması çok daha kötü olur. Bunun sadece ABD ekonomisine etkisi olmayacak, bu durum aynı zamanda küresel ekonomiyi de ciddi anlamda tehlikeye sürükleyebilir" diye konuştu.
En kötü senaryo gerçekleşirse
ABD şu anda 17 trilyon dolar olan borçlanma tavanını zamanında yükseltemezse, dünyanın en büyük ekonomisi ödeme yapamaz duruma düşebilir. Eğer ABD’nin her gün 2 milyar dolar daha fazla borçlandığı hesaba katılırsa, iflasın gerçekleşebileceği günü de tam olarak hesaplamakta mümkün. O da; 17 Ekim 2013.
Ekonomistler, bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda neler olabileceğini düşünmek bile istemiyor. Böyle bir durumda uluslararası finans piyasaları çökebilir, dolar ve ABD devlet tahvilleri de büyük oranlarda değer kaybedebilir. Kredi derecelendirme kuruluşları da otomatik olarak ülkenin uzun vadeli kredi notunu ıskarta seviyesine çekebilir. ABD devlet tahvillerine Merkez Bankası tarafından teminat gösterilememesi ise olabilecek en kötü şey değil. Zira ABD Merkez Bankası, konvansiyonel olmayan para politikası kapsamında ıskarta seviyesindeki değersiz tahvilleri bile teminat olarak kabul ediyor.
"ABD'nin para politikası değişmeli"
İşte bu nedenle Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın toplantısında ABD Merkez Bankası’nın konvansiyonel olmayan, yani aşırı ucuz para politikasından nasıl en az zararla çıkabileceği önemli yer tutacak. IMF Başkanı Lagarde uyardı ve "Birçok kişi, ABD’nin para politikasının miyadını doldurduğunu ya da konvansiyonel olmayan para politikasını terk edeceği noktaya yakında ulaşacağını düşünüyor. Ancak bize göre ucuz para politikasını terk etmek, çok dikkatli ve itinalı yapılmalıdır. Zira geleneksel para politikasına geri dönmek küresel çaptaki tüm piyasaları etkileyecektir" şeklinde konuştu.
Bundan iki yıl önce yapılan toplantıda kalkınmanın eşiğindeki ülkeler, sanayi ülkelerinin aşırı gevşek para politikasından şikâyet ediyordu. Buna, söz konusu para politikasının sermaye akışı ve kendi para birimlerinin değerine olan aşırı etkisini gerekçe gösteriyorlardı. Bunun da fiyat istikrarı ve ihracat şansını olumsuz etkilediğini belirtiyorlardı.
İlkbahar aylarında ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke de aksi bir tepki yaratabilmek için gevşek para politikasından çıkışı düşünmek gerektiğini söylemişti. Zira yatırımcılar, kalkınmakta olan ülkelerdeki sermayelerini ciddi oranda geri çekmiş ve bu ülkelerin para birimleri de değer yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Dolayısıyla IMF Başkanı’nın ucuz para politikasından dönüşün dikkatli ve şeffaf yapılması uyarısı, şaşırtıcı değil. Ucuz para politikasının artık bir son bulması gerektiğinde hemen herkes hemfikir. Zira bekledikçe, emlak fiyatlarının yeniden şişmesi ve küresel malî krizin yeniden alevlenmesi söz konusu.
 
Deutsche Welle
Kapitalizm orta yaş krizinde
Son yıllara damgasını vuran ekonomik ve malî kriz, kapitalizmin sorgulanmasını da beraberinde getirdi.
 
Para hırsı, kaynakların israf edilmesi, değerlerin arka plana itilmesi gibi kapitalizmin yan etkileri artık sadece küreselleşme karşıtları değil, bizzat malî sektör temsilcileri tarafından da sıkça dile getiriliyor. Almanya’nın Kiel kentinde Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün düzenlediği ve yaklaşık 600 iktisatçı, girişimci ve siyasetçinin katıldığı iki günlük sempozyum bir nevi ‘kapitalizmin günah çıkartma’ platformuna dönüştü.
Kapitalizmin en ateşli savunucuları bile artık şimdiye kadar geçerli olan başarı tanımını sorguluyor, yeni yollar arıyor. Almanya’nın Kiel kentindeki Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün geniş katılımlı sempozyumu da ‘Başarının Yeniden Tanımlanması’ başlığı altında düzenlendi.
 Dünya Ekonomisi Enstitüsü Başkanı Dennis Snower
Geçmişte sık sık neoliberal olmakla eleştirilmiş olan Dünya Ekonomisi Enstitüsü Başkanı Dennis Snower, Küresel Ekonomik Sempozyum’da ise neoliberal bir iktisatçıdan ziyade bir kapitalizm karşıtı izlenimi yarattı:
“Maddeler için gezegenimizi yağmalıyoruz. Bunun bize büyük mutluluklar getirmesini umuyoruz, ama mutlu olamıyoruz. Bu trajediyi büyük, israfçı bir yanılsama olarak adlandırabiliriz.”
Amerikalı iktisatçı Snower, “Sosyal çatışmalar ve çevre tahribatı sürekli artarken dünya çapında ekonomik performansın 1950'lerden bu yana on kattan fazla artması ne işe yarar ki?” sorusunu yöneltti.
Temel değerlere geri dönüş
 Finlandiya eski cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari
Finlandiya’nın Nobel Barış Ödülü sahibi eski cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari de insan hakları, hukuk devleti ve siyasî katılım gibi temel değerlere geri dönüş çağrısı yaptı:
“Bunlar sadece Batılı değerler değil, her yerde geçerli değerler. Kahire’de, Tahrir Meydanı’nda ve Arap Baharı sırasında gösteri düzenleyen insanlar bunu kanıtladı. Bu temel değerler olmadan adil bir toplum olamaz.”
Toplumun alt tabakalarından insanlara kendi ayakları üzerinde durabilmeleri yolunda yatırımlar ve eğitim yoluyla yardımcı olan Umut Operasyonu (Operation Hope) adlı kuruluşun kurucusu Amerikalı John Bryant ise ekonomik bir çağda yaşadığımızı vurguladı:
“Ekonomi çağında yaşıyoruz. Mısır’da sorun ne? İstihdam. Afrika’da sorun ne? İstihdam. Dünyanın her ülkesinde bu böyle. Nedenler ekonomik.”
Zenginlik merakı
 Deutsche Bank eş başkanı Jürgen Fitschen
ABD başkanları Bill Clinton, George Bush ve Barack Obama’ya danışmanlık yapmış olan Bryant, “Sorun ne parada ne de ekonomik sistemde. Sorun son yirmi yılda değerlerde yaşanan erozyondur” diyor. Bryant, dünyayı iyileştirmenin pek çok kişi için artık önemli olmadığını belirtiyor ve ekliyor:
“Son yirmi yılda herkes uyandı ve ‘zengin olmak istiyorum' dedi. Niye spor yapıyorsun? Zengin olmak için. Niye müzik yapıyorsun? Zengin olmak için. Niye şirket kuruyorsun? Zengin olmak için. Niye siyasete giriyorsun? Zengin olmak için. Ama böyle düşünen er ya da geç patlayacaktır.”
Malî krizden bu yana kapitalizmin etkileri ile ilgili eleştiriler malî çevrelerde de popüler hale geldi. Finans endüstrisinin mensupları da kaybedilen değerlerin arayışına girdiği sinyalini veriyor. Kiel’deki sempozyuma katılan Deutsche Bank’ın eş başkanı Jürgen Fitschen de kendisini acilen yeni bir başarı tanımı arayışında olan bir sektörün temsilcisi olarak tanıttı:
“Başarıyı ölçmek için öz sermaye kârlılık oranı yeterli değil. Branşımız, yaptıklarımızın toplumun işine yaradığını göstermekte başarılı olamadı. Güveni yeniden kazanmamız gerekiyor. Çünkü müşterinin ve tüm toplumun güveni olmadan bankacılık sektörü işleyemez.”
© Deutsche Welle Türkçe
Obama uyardı: ABD borçlarını ödeyemez duruma gelebilir
ABD Başkanı Barack Obama, Cumhuriyetçi Parti içinde ABD'yi borçlarını ödeyemez duruma getirmeye hazır bir grup olduğunu söyleyerek Wall Street'i uyardı.
Obama, Kongre'nin Cumhuriyetçi ve Demokrat liderleriyle görüşmelerde bulunuyor.
Amerikan hükümeti, Kongre'nin yeni bütçeyi onaylayamaması nedeniyle Salı gününden bu yana özellikle önem arzetmeyen ana hizmetler dışında resmi kurum ve kuruluşlarında her türlü işi askıya almış bulunuyor.
Federal hükümete bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan 700 bini aşkın kişi zorunlu olarak ücretsiz izine çıkarıldı. Kriz nedeniyle milli parklar, turistik ziyaret mekanları, hükümete bağlı internet siteleri ve çok sayıda resmi daire kapalı durumda.
17 Ekim'e geri sayım
Başkan Obama, henüz halihazırdaki bütçe krizi aşılamamışken, önümüzdeki haftalarda Kongre'nin karşısına daha da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek yeni bir bütçe tartışmasının çıkacağı söyledi.
17 Ekim tarihinde Amerikan hükümetinin yasalar uyarınca borçlanabileceği parasal sınıra ulaşmış olması bekleniyor.
Obama hükümetinin bu tarihten sonra piyasalardan borç alabilmesi için, Kongre'nin ''yasal borç tavanını'' yükseltmiş olması gerek.
Kongre'de Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğa sahip olan Cumhuriyetçiler, hem şu an süregiden hükümetin finansmanı tartışmasında hem de yakın zaman içinde borç tavanıyla ilgili olarak alevlenmesi beklenen anlaşmazlıkta, çözümün Obama'nın vereceği tavizlere bağlı olduğunu söylüyorlar.
Bankacılardan mektup
Cumhuriyetçilerin ana talebi, Demokrat Parti'nin 2010 yılında Kongre'den geçirdiği sağlık sisteminde reform yasasının ya geri çekilmesi ya da yürürlüğe girmesinin geciktirilmesi üzerinde odaklanıyor.
ABD'nin JPMorgan Chase, Goldman Sachs ve Bank of America gibi önde gelen bankalarınn üyesi olduğu Mali Hizmetler Forumu adlı lobi grubu Kongre'ye bir mektup ileterek borç tavanının yükseltilmesine onay vermelerini istedi.
Çarşamba günü banka yöneticileriyle bir araya geldikten sonra CNBC televizyonuna konuşan Barack Obama, krizin aşılamamasının Amerikan ekonomisinde derin bir etki yaratacağını ve Cumhuriyetçi Parti'nin ''aşırı uçtaki kanadı ile'' bir pazarlığa girmek istemediğini söyledi.
 
ABD'nin El Şebab'a karşı yaptığı operasyon başarısız oldu!

İngiliz basını, Kenya'daki Westgate AVM'ye yaptığı terör saldırısıyla en az 67 kişinin ölümüne yol açan şeriatçı El Kaide yanlısı El Şebab'a karşı Somali'de operasyon düzenleyen ABD'nin Seal komandolarının Mogadişu'nun 110 mil güneyindeki Barave kasabasında gerçekleştirdikleri baskının başarısızlıkla sonuçlandığını ve El Şebab'ın ABD komandolarını püskürttüğünü bildirdi.
Sky News ABD operasyonunun başarısızlıkla sonuçlandığını ve şafak vaktinden önce baskın yapan Usame Bin Ladin'i öldüren ünlü Seal komandolarının hedeflerini yakalayamadığına dikkat çekti.
Baskının şemasını yayımlayan The Times, El Şebab'ın baskından sonra Amerikan Seal komandolarının 6. Tim'ini püskürttüğünü vurguladı. El Şebab'ın hücum botlarıyla plaja inen Amerika'nın en eğitimli komandolarıyla çatışmaya girdiklerini yazan The Times, baskının ismi açıklanmayan bir El Şebab teröristinin Barave'deki iki katlı evine yapıldığını ileri sürdü. Baskının bir yakalama olayı olduğunu söyleyen ilgililer, Seal komandolarının hedeflerini almadan çekilmek zorunda kaldığını söylerken hedeflerinin kim olduğunu teyit etmediler. Kasaba sakinleri Amerikan komandoların sivil halkı tehlikeye sokmamak için çekildiklerini söylediler. El Şebab militanlarının baskından sonra ev ev gezerek evin istihbaratını veren casusu aradıkları kaydedildi.
ABD'nin baskın yaptığı Somali kasabasının Müslüman militan üssü olduğuna dikkat çeken The Wall Street Journal, baskının Somali'de son yıllarda bilinen en önemli baskın olduğunu belirtti. Baskında birçok Müslüman militanın öldürüldüğü ileri sürüldü. Haberde, çatışmanın sivil halkın hayatını tehlikeye koyacağı düşünülünce Seal komandolarının çekildiği kaydedildi.
Temmuz ayı sonunda Mogadişu'daki Türk Büyükelçiliği'ne bombalı saldırıda bir polisimizi şehit eden El Şebab'ın ilk hedefleri arasında Türk temsilciliklerinin olduğu öğrenildi.
 
BBC Türkçe