Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
Hâlâ hastayım; Venezüella Büyükelçiliği’nin temin ettiği ilâçlara izin versinler diye iki aydır da bekliyorum. Neyse…
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını; ancak, Kumandan Mirzabeyoğlu başta olmak üzere birçok kişinin Ramazan Bayramı münasebetiyle Carlos’a tebriklerini gönderdiğini ve çok selâm söylediğini; bu çerçevede gönüldaşların ve yine aktivist-sanatçı Ümit Yaşar Işıkhan’ın da çok selâmı olduğunu söylüyor. Carlos da Ümit Yaşar Işıkhan’ın ilginç ve iyi bir insan olduğunu, Kumandan Mirzabeyoğlu gibi Kürt kökenli olduğunu, iyi ve doğru tarafta saf tuttuğunu, bunun da önemli olduğunu, o ve onun gibi insanların dayanışma içerisinde bir kalbe sahib olduğunu söylüyor.)
Hakkında konuşulacak çok mesele var ama Yunanistan’la ilgili olarak konuşmak istiyorum biraz.
(Carlos, Avrupa Birliği’nin ekonomik krizdeki Yunanistan’a dayattığı şartları bir referandumla reddeden Yunan halkının iradesinin tanınmadığından bahisle, Yunanistan’ın, –Avrupa’da öyle adlandırıldığı çerçevede- “demokrasi”ye, halkın iradesine ihanet ve saygısızlık edilmesi bakımından üzücü bir örnek olduğunu söylüyor ve Yunanistan başbakanının ihaneti üzerinde konuşmaya başlıyor…
Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın atalarının, Yunanlılarla Türkler arasındaki savaş sonrasında gerçekleştirilen mübadele sırasında Türkiye’den, Trakya’dan Yunanistan’a göçtüğünü belirten Carlos, hernekadar Çipras bir Yunan ismiyse de, Çipras’ın sözkonusu ataları arasında yahudiler bulunduğunun iddia edildiğini, ancak bunu elbette kesinkes bilemeyeceğini ifâde ediyor…
Çipras’ın, gençliğinde Komünist Parti’ye katılmış bir insan olmasına rağmen, sonradan bazı angajmanlara girdiğini, AB ile anlaşarak herşeye, kendisiyle aynı noktada saf tutan hem solculara hem de sağcı milliyetçilere, Yunanlı faşistlere ihanet ettiğini vurguluyor…
Yunan faşistlerinin de, aynı Türkiye’deki milliyetçi parti (MHP) gibi, vatansever olduklarını ve bu yönden saygıyı hakettiklerini söyleyen Carlos, Yunan milliyetçileriyle Türk milliyetçilerinin birbirlerinden ideolojik olarak çok farklı olmakla beraber ve kendisinin bu fikirlere katılmamasına rağmen, ülkelerini sevdiklerini ve düşman ajanı olmadıklarını, bunun da önemli olduğunu belirtiyor…
Diğer yandan, Yunanistan sağının, sosyalist ve sosyal demokrat solun herşeye ihanet ettiğini, aynı şekilde, uzun yıllar İsrail’i tanımayan Yunanistan’ın İsrail’e yaklaşımı noktasında alınan İsrailci tutum bakımından da yine bir başka berbat ihanet yaşandığını ifâde eden Carlos, referandum sonrasında AB ile berbat bir anlaşmaya imza atan Çipras’a yapılan yönlendirmenin ardında, Almanlardan bile fazla olarak, Fransızların bulunduğu bilgisini veriyor ve bu rolleri dolayısıyla, “sosyalist” Fransızların da, kendi ideallerine, kendi sosyalist atalarına, kendi ülkelerine yine ihanet ettiklerini söylüyor…
AB ile varılan anlaşmanın, tüm Yunan halkının çıkarlarına ters olduğu gibi, Yunan halkının çoğunluğunun iradesine de ters olduğunu belirten Carlos, sözkonusu anlaşmanın mecliste sağcıların ve sosyal demokratların oyu ile geçtiğini ve gerçek bir demokraside böyle bir başbakanın istifa etmesi gerekirken Çipras’ın ise devam ettiğini vurguluyor…
Varılan anlaşma çerçevesinde, AB’nin Yunanistan’dan emekli maaşlarını azaltmasını istediğini, yüzbinlerce yaşlı Yunanı etkileyecek bu uygulamanın vahim bir hâdise olduğunu ifâde ediyor…
Yunanistan’dan yine bu çerçevede askerî harcamalarını azaltmasının da istendiğini söyleyen Carlos, bunun mantıklı olduğunu; zaten Yunanistan’ın Türkiye’yle olan ve İngilizlerin teşvikiyle 1820’de başlayan tarihî çatışmasının dışında, herhangi bir yerde herhangi bir düşmanının da bulunmadığını; sözkonusu çatışma sonucunda Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığını ve artık Alman soyluları tarafından yönetilmeye başlandığını; bunun da bugün İngiltere’nin İngiliz veya İskoç değil de Alman kökenli soylular tarafından yönetilmesi gibi berbat bir hâdise olduğunu; Türkiye’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra İngiliz ve Fransızların teşvikiyle Yunanlıların Türkiye’ye saldırtıldığını; bu süreçte, İngilizlerle Fransızların yaptıkları- Sykes-Picot Anlaşması çerçevesinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın küçük parçalara ayrılması felâketinin yaşandığını; ancak Sabetayistlik gibi bazı arızalarına rağmen Atatürk’ün Türkiye’yi kurtardığını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunu; onun sayesindedir ki, artık bir bölge gücü olmaya doğru giden bir Türkiye’nin mevcud olduğunu; geçmişte sınırları korumak için güçlü bir Yunan ordusuna ihtiyaç duyulduğunu, ancak bugün için böyle bir ihtiyacın sözkonusu olmadığını ve şimdiki çatışmanın sun’i bir çatışma olduğunu; kaldı ki, Türkiye ile Yunanistan’ın ortak bir tarihlerinin bulunduğunu; insanlarının birbirlerine karıştığını; hattâ Çipras’ın bile aslen Türkiyeli olduğunu –yahudi olup olmadığının ise Türkiye’deki dostlar tarafından Osmanlı resmî kayıtlarından araştırılıp doğrusunun yanlışının ortaya çıkartılabileceğini ve şayet öyleyse Çipras’ın haince davranışlarının bu yönden anlaşılabileceğini-; sonuç olarak, bu sun’i çatışmanın artık tamamen bitirilmesi gerektiğini belirtiyor…
Türkiye ile Yunanistan arasında artık böyle bir düşmanlık olmaması gerektiğini yineleyen Carlos, -Ortodoks Kilisesi’nin rolü gibi- içinde dinî unsur da bulunan bir Türk düşmanlığının hâlâ bazı Yunanlılardaki mevcudiyetine rağmen, İngiliz ve Fransız sömürgecilerin kışkırttığı bu sun’i çatışmanın aşılması gerektiğini ve Türklere yönelik silâhlanmanın Yunanistan tarafından azaltılmasının bu bakımdan olumlu olacağını ifâde ediyor…
Ne var ki, Türkiye’nin silâhlanmaya maalesef devam edeceğini, fakat bunun da Yunanistan’a yönelik olmayıp, Suriye ve Irak cumhuriyetlerindeki mevcud durumdan kaynaklanacağını söylüyor…
Yunanlıların, Avrupa ve Ortadoğu’daki en eski kavimlerden biri olduğunu belirten Carlos, yine, Karadeniz bölgesinde ve Batı Anadolu’da yaşamış kadîm kavimlerin hepsi ortadan kaybolurken, bugüne sadece Yunanlıların ulaştığını; Slavların, Türklerin, Tatarların ise hep Yunanlılardan sonra bölgeye yerleşmiş topluluklar olduğunu; zaten bölge ülkelerinde 4000 yıldır oralarda yaşayagelmiş ve hem dillerini hem de lehçelerini korumuş olan Yunanlıların hâlâ görülebileceğini vurguluyor…
Tekrar Yunanistan’daki ekonomik krize dönen Carlos, Yunanistan’ın bir “sınıf sistemi” tarafından tahrib edildiğini; meselâ, iktisadî bakımdan yönetici sınıfın en önemli unsurunun gemi sahibleri olduğunu ve muhtemelen dünyada da en çok gemiye sahib olan kişiler olan bu gemi sahiblerinin, üsleri ve mülkleri Yunan adalarında bulunmakla beraber, hiç vergi ödemediklerini söylüyor…
Tüm bu olan bitenler gözönüne alındığında, Yunanistan’da bir “devrim” gerçekleşmesi gerektiğini vurgulayan Carlos, bunu kanlı ve çatışmalı bir savaş anlamında değil, köklü bir sosyal değişim anlamında telaffuz ettiğini; Yunanistan’da geçmişten bugüne gelen içtimaî hastalıkların hem sağı hem solu, stratejik ve ekonomik tüm kurum ve kuruluşları sarmış ve artık dışa vurmuş bir kanser niteliği taşıdığını ve bunun tek çözümünün de işte böyle bir devrim olduğunu ifâde ediyor…
Yunanistan’da yaşananların sadece Yunanistan’ın kendisi için değil, sınır ülkesi olması bakımından Türkiye için de önemli olduğunu söyleyen Carlos, Yunanistan’da olumlu yönde gerçekleşecek stratejik bir değişimin Türkiye’nin de çıkarına olduğunu vurguluyor…
Yahudiler içinde de sapkın bir mezheb olan Sabetayistlerin, gerçek kimliklerini saklayarak nasıl dinden dine, ideolojiden ideolojiye geçip sonunda en tepedeki iktidar mevkîlerini tuttuklarına çeşitli örnekler veren Carlos, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın durumunun da bu bakımdan merak uyandırıcı olduğuna dikkat çekiyor; dinleri ve isimleri farklı olsa da Türklerle Yunanlıların ise kardeş olduğunu vurgulayarak konuşmasını sonlandırıyor…
Telefonu kapatmadan önce, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun ve cezaevlerindeki gönüldaşların Ramazan Bayramını tebrik ediyor; “Gönüldaş Erdoğan”ın, Türk adalet sistemindeki bazı unsurları temizleyerek, gönüldaşlar başta olmak üzere, -PKK, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silâh kullanmayacağına dair bir anlaşma imzalar imzalamaz- “Kumandan Öcalan” da dahil tüm siyasî mahpusları serbest bırakması gerektiğini ifâde ediyor…)
 Baran Dergisi 448. Sayı