Baran, kelime olarak, “Şiddetli yağmur ve rahmet” demek… Allah’ın güzel isimlerinden biri de EL-BÂRÎ… “Bar” ve “ân” olarak ayrı okunursa “her ân Allah’da diyebiliriz. Bizim zikrimiz, fikrimiz olduğuna göre, her ân Allah’ı anmak ve ilâ-yı kelimetullah, “BD-İBDA İslâm’a Muhatap Anlayışı’yla gerçekleşir. İslâm’a Muhatap Anlayışı rahmet bulutu gibi yağdıran iki isim: Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu… Eşya ve hadiseleri teshir edip yorumlayabilmek, harekete fikir damgasını vurabilmek, yani Allah’ı birlemek. İBDA’ya muhatap anlayışımızla bunu hadiseler içinde, dinamik plânda gösterebilmek” (Baran 1. Sayı)
11 Ocak 2007’de ilk sayımızı çıkarmışız. Hem de birçok kişinin başını kuma gömüp İslâm coğrafyasında estirilen Batı Terörünü görmezden geldiği ve Müslümanları şu yahut bu kusurlarından dolayı, ABD ve İsrail’in başını çektiği KÂFİR güçlere teslim etmeyi meşru gördüğü bir zamanda, ŞEHİD SADDAM HÜSEYİN’İN ŞEHADETİNİ SELAMLAYARAK sapık çağa meydan okumuşuz. Elbette çıkışımız bu vesileye dayalı iken gayemiz belli bir İDEOLOCYA’yı, yani DÜNYA GÖRÜŞÜ’nü cemiyetin kalbine, ruh ve fikir dünyasına yerleştirmekti. Yayın organı olarak kendimize seçtiğimiz bu faaliyet alanında Ehli Sünnet kaynaklı KIRMIZI ÇİZGİLERİ muhafaza etme kaydıyla kendimize mahsus bir usul ve üslub ile PROPAGANDA merkezi oluşturduk. Gayemiz hem aktüel mevzularda hem fikir, sanat ve aksiyon sahasında hem de zühd ve ahlâk çerçevesinde İbda Mimarı’nın yaşamıyla misallendirdiği ‘FİKRİ YAŞAMAK YAŞAMAYI FİKİR BİLMEK’ davasını hayata geçirmekti. Bunda da ilk gaye; sağda solda adam aramak değil ÖNCE KENDİMİZ ADAM OLMAK, FİKRİ ÖNCE KENDİMİZE TATBİK ETMEK ve yaşarken yaşatmaya gayret etmekti. Genel ifade ile İŞ İÇİNDE EĞİTİM şuuru ile önce İDEOLOCYA’yı kendimiz yaşamak. Bu şuurla çıktığımız yolda şimdilerde birçok sahada Büyük Doğu-İbda dili konuşulmaya ve seslendirilmeye başlandı; bunda zerre miktarı dâhi katkımız varsa bize ne mutlu. Nihayetinde Baran Dergisi olarak Büyük Doğu-İbda çatısı altındaki hareketimiz yaşadığımız asrın diyalektiği “KENDİNDEN ZUHUR DİYALEKTİĞİ”ne mutabık olarak, kendi istidat ve mizaç hususiyetleri benzer insanların bir arada bulunarak oluşturduğu “ÇEKİRDEK EKOLLER”den bir EKOL’dür. Kusurları kendine, iyi ne varsa davaya mahsus Baran Ekolü olarak bizimle 10 yıllık tarihimiz boyunca hemhâl olanlar çok iyi bilirler ki şahsımıza bildirilmiş kusurlarımız konusunda hemen düzeltmeye gitmiş hatta bize kusurumuzu irad edenin bizde bulduğu kusurdan daha dehşet bir kusur içerisinde olduğunu dile getirmeden GAYE – FİKİR noktasında muhatabımızı kırmamış, üzmemişizdir.
Malumu ilam halinde belirtelim ki GAYE’ye giden yolda bizim tek sermayemiz istikamet üzere dik duruşumuz ve samimiyetimizdi. Ne holdingler, ne partiler, ne de şu veya bu cemaat yahut siyasî örgütler vardı arkamızda. Gücümüzü davamızın yüksekliğinden ve samimi muhabbetimizden aldık-alıyoruz. Kitleler üzerinde her geçen gün artan tesirimiz ve gençliğe nüfuz eden tavrımız biraz da bu yüzdendi. Hem bırakın destek noktalarını, bizden önce başta Büyük Doğu Mimarı ve dergisi olmak üzere bu çizgide yayın yapan bütün gazete-dergilerin başına gelen bizim de başımıza geldi; soruşturmalar, kovuşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar. Kimi zaman rejime muhalefetten, kimi zaman İsrailci köpeklere muhalefetten, kimi zamanda Pensilvanya Kardinal adayı FETÖ lideri Gülen’e hakaretten mahkeme kapılarını arşınladık. Bazen de milletin yatmaktan korktuğu lâkin edebiyatını bol bol yaparak caka sattığı ‘Medrese-i Yusufiye’de yattık. Ama ne yıldık, ne usandık, ne pişman olduk; çok şükür dönmedik davamızdan…
Hatırlatalım; Kadîm yazarımız Çakal Carlos namlı Salim Muhammed dergimizin nerdeyse ilk çıktığı yıldan itibaren her hafta yorum – röportajları ile yazı yazmakta ve hâli hazırda Fransa cezaevinde. Ve yine geçen yıl 16 yıllık hücre esareti “yeniden yargılama” gerekçesi ile durdurulan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu dergimizin GAYE-HİKMET’i olarak eserlerini tefrika etmektedir. Diğer taraftan genel yayın yönetmenimiz Kazım Albayrak 17-25 Aralık FETÖ’cülerin kurduğu kumpas döneminde devam eden yargılamaları birden bire mahkûmiyete çevrilerek 10,5 yıl ceza almıştı ve daha birkaç gün öncesine kadar firari durumda idi. Yeri gelmişken belirtelim; hepsi olmasa da büyük bir kısmı yarının tarihçileri tarafından İman ve Öfke zarafetini gösterici dergi kapakları olarak stüdyolarda sergilenecek bu kapaklar gerçek birer vesika hükmündedir. Misal; Bir İmaj Cemaati; Fetullah, Rejim değişmedikçe ‘Kürt Meselesi’ Çözülemez! , Dersim Katliamının Baş Sorumlusu Mustafa Kemal Atatürk, İran: Kâfire Dost Müslüman Düşman, Modern Moğolluk: Mezhepsiz Sapkınlık (İŞİD ve türevlerini kasten), 22 Temmuz Muhtırası: Millet, Laikliği ve Kemalizmi Sandığa Gömdü, Emperyalizmin Düşüremediği tek kale; Ehli Sünnet ve’l Cemaat, Ortadoğu’da Cihad Coşkusu; Dişe Diş Kana Kan vs. Sadece bunlar değil elbet!. Son on yıllık Baran Arşivine bakın ne demek istediğimizi hem çok iyi anlayacak hem de orda mücadele tarihimizde nereden nereye geldiğimiz daha iyi müşahede edeceksiniz.
Dergimizin 400. Sayısı münasebeti ile (şu an 469. Sayıyı okuyorsunuz) yazdığımız yazıda dediğimiz üzere: “Keyfiyetimiz bir tarafa, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun  “İnsan 1-2”, “Esatir ve Mitoloji”, “Ölüm Odası B-Yedi” eserlerinin ilk önce ve sıcağı sıcağına yayınlanmak suretiyle dergimizi şereflendirmesi ve Müslüman Anadolu’nun nefes almasına, huzurlu ve ümitvâr olmasına sebeb olması bizim en büyük gururumuz ve onurumuzdu. Bu sürede cılızda olsa onun sesine ses katmak, onun sesine akis olmak en büyük gayretimizdi. Zaman zaman onun ahengine kendimizi uyduramasak da, ondan ayrı düşmemeye özel çaba gösterdik ve bunun neticesi olarak 400’ncü sayıdayız. Üstadın bilfiil elinin değdiği, kaleminin yazdığı Büyük Doğu dergilerinden sonra en uzun soluklu Büyük Doğu kökenli dergi olarak tarihe not düşüyoruz.
İslâm dairesi içerisinde, kendisine, İslâm’ın dış daire çizgisini sınır bellemiş, bundan başka yol ve yordam tanımamış Ehl-i Sünnet ve yine Ehl’i Sünneti kendisine temel dayanak kabul etmiş ve onun dış sınırlarını kendi kırmızı çizgileri olarak ortaya koymuş Büyük Doğu-İbda… Silsile hâlinde ‘O değil O’ndan’ diyalektik sırrı gereği dergimiz de, “Büyük Doğu değil ama Büyük Doğu’dan, bu yüzden O. Madem yazarlarının başında Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu var; “O değil O’ndan sırrı Yürüyen Büyük Doğu-İbda halinde Mütefekkir’de tezahür eder. Mütefekkir; Yaşayan Necib Fazıl.”
Bu arada sürekli yazılarını okuduğumuz Kazım Albayrak, Nazif Keskin, Mevlüt Koç, Şükrü Sak ve Abdullah Kiracı başta olmak üzere Ömer Emre Akcebe, Fatih Turplu, Faruk Hanedar, Gülçin Şenel, Bilgehan Eren, Bahattin Yeşiloğlu ve şahsımdan oluşan yazar kadrosunun yanına her gün yenileri de eklendi. Baran Dergisi olarak gençlere hatta ruhu genç kalmışlara da imkân sunmak adına yol açıcı olduk ve onların yazılarını da zaman zaman değerlendik. Kimi birkaç yıl devam etti kimi birkaç yazı ile destek verdi. Büyük bir kısmı gençlerden oluşan bu arkadaşlar içerisinden istikrarla devam edenlerde oldu. Bunların başında –ruhu genç- Fahri Özcan, Baran Demir, Taha İnci, Kubilay Akın Gürel, Muhammed Gülmez, Gürsel Tanrıverdi gibi gönüldaşlar gelmekte. Zaten bütün kavgamızda, bu gençliği yetiştirmek ve onlarla birlikte manen GENÇ ve DİRİ kalmak değil mi?
 
FİKİRSE FİKİR KAVGAYSA KAVGA
Fikirse fikir derken; başıboş fikir telakkilerinden ve serseri mizaçlı ucuz heyecanlardan tamamen uzak, ruh ve disipline gelmek yerine kuru akıl belasına müptela olan ahmak gibi ÇİĞLİĞİ AŞİKÂR bücür adamlardan ve oluşlardan kaçarak gerçek anlamda fikir üreten konuşmayı, bunun çile ve ızdırabını çekmeyi kastediyoruz. Ve yine kavgaysa kavga derken belli bir dünya görüşü çerçevesinde erimeyi, nefsi ve çevreyi bu eriyiş içerisinde düzeltmeyi, günü ve saati gelince YENİ İNSAN, YENİ NİZAM olarak zuhur etmeyi kast ediyoruz. Elbette kılıca karşı değiliz, elbette ‘yumruksa yumruk’a karşı değiliz. Hatta bilakis, ‘gereken yerde gerekeni yapmak’ düsturunca taraftarız. Tabiî ki şu ölçü çerçevesinde: “Kılıç kullanılacak yerde ihsân edilmesi, ihsân edilecek yerde kılıç kullanmak kadar zararlıdır” (Salih Mirzabeyoğlu, İslâma Muhatap Anlayış, sh. 186) Ancak biz işin kalem yönündeyiz ve bütün faaliyetlerimiz bu çerçevede…
Diğer taraftan Baran Ekolü olarak benimsediğimiz ve yapmayı murad ettiğimiz dava fikirde ve aksiyonda ŞUUR sahibi olarak her daîm yenilenmek ve yenileyici köprü vazifesi görmek. Bunun için de Kumandan’ın ifade ettiği ‘İhtilâlci Şuuru’ diri tutmak.
O diyor: “İhtilâl-İnkılâpçı bir yayın organının ‘âlet’ rolü ile muhteviyatının ne olması gerektiği meselesini, ‘mensupları arasında maddî ve manevî teması sağlama’, ‘iç ve dışa doğru tebliğ, telkin ve tesir’, ‘iç ve dışla ilgili haberleşme ve istihbarat’, ‘mensuplar arası kafa ve ruh disiplinini sağlama’, ‘örgütlenme’ ve her ihtilâlin toplumda bir sınıfa dayanarak gerçekleşmesi açısından ‘dayanılacak sınıf hedefi’ gibi mevzûlarla iç içe ele alırken, şu anahtar ifadeden hareket edeceğiz:
- ‘Her şey hazırken onları sıfıra indiren ve tesirsiz kılan bir eksiklik var: İhtilâl şuuru!’
Bu şuuru, ihtilâl şuurunu, daima diri tutmak...” (İdeolocya ve İhtilâl, sh.106)
Tarih Ocak 2016… Dergi olarak 10. yılımıza girdik. Çok şey değişti, lâkin Ümmetin birliği, dirliği, zaferi, istikrarı ve İslâm coğrafyasında zulmün, kanın, tecavüz ve yağmanın şekli, şemâili ve katilleri değişmedi. Neredeyse tüm İslâm beldeleri Batıcı ve İsrailci şebekelerin terör saldırıları altında... Suriye ve Irak işgalin ve yağmanın en acı olanını yaşadı, yaşıyor; şehirler harabe olmuş, oradaki savaş bir takım Batılı ve yerli uşaklar vasıtası ile Batı lehine meşrulaştırılmaya çalışılırken diğer taraftan topraklarını korumak isteyen Müslümanlar ‘IŞİD’ kodlaması ile karalanıyor, şeytanlaştırılıyor. Büyük bir medya savaşı yaşanıyor. Psikolojik Harbin her çeşidi yazılı ve görüntülü medya kullanılarak kitleler üzerine boca ediliyor. Bu sebeble eskisinden daha fazla ‘yerli ve milli’ tamamen Ehli Sünnet ve sağlam bir ideolojik yayın organına ihtiyaç var. Bu manada dergimiz ‘tüm ademe mahkûm etme’ faaliyetlerine rağmen önemli bir boşluğu dolduruyor. Ve Batılı propagandanın tesirini kırmakla kalmıyor kendi dil ve diyalektiğini de gündemleştiriyor. Yeri gelmişken hemen belirtelim; kendisi yahut kapağına taşıdığı yazısı onlarca kez gündem olan parmak sayısınca gazete - dergilerden biriyiz. Bu ise tesirin kemiyette değil keyfiyette olduğunu bir kez daha göstermekte.
Öte yandan dergimizde Arakan’dan Doğu Türkistan’a, Kırgızistan’dan Afganistan’a, Yemen’den Mısır’a, Irak’tan Filistin’e nerede bir Müslüman’ın ayağına diken batsa kendimize dert edindik ve müsebbiplerinden hesap sorulsun diye feryat ettik, ayağa kalktık, yumruk sıktık. Yazarlarımızdan Defne Bayrak’ın Afganistan ve Ortadoğu haber-yazıları, Dil Murat kardeşimizin Kırgızistan yazıları bu manada oldukça ufuk açıcı idi. Zulüm elbet bitecek ve hesaplar elbet bir bir görülecek; bu gayeyle yazdık, bu gayeyle sessiz kitlenin sesi olduk, şuurlara alternatif verdik.
Evet!. 10. yılımıza başlarken yıllar önce Kumandan’ın bir sözünü ahdleşir gibi söylemiştik. Bir mahzur görmüyor ve ahdimize ne kadar bağlı olduğumuzu ilan etme adına bir kez daha paylaşıyoruz.
O diyor: “Ve biz her şeye rağmen yürüyoruz, yürüyeceğiz ve güzel isimleri arasında ‘Galib’ isminin sahibi Allah adına ve aşkına yürümekten vazgeçmeyeceğiz.”
Ve biz de tekrar ediyoruz: “Ve biz her şeye rağmen yürüyoruz, yürüyeceğiz ve güzel isimleri arasında ‘Galib’ isminin sahibi Allah adına ve aşkına vazgeçmeyeceğiz.’
Yaşasın Kumandan Mirzabeyoğlu!

Baran Dergisi 469. Sayı