Carlos: Selamün aleyküm. Bir problem var mı, nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, herhangi bir sorun olmadığını belirtiyor. Kendisine bir soruları olup olmadığını soran Carlos’a, geçtiğimiz hafta Türkiye’de olan İgor Molotof’un Rusya’ya gittiğini, Carlos hakkında bir kitap yazmak istediğini ve bu sebeple birkaç sorusu olduğunu belirtiyor.)

Niçin Carlos? Bu lakabın nereden geldiği hususunda farklı şeyler söyleyen yazarlar var ve bunların bazıları Carlos isminin size Bassam Ebu Şerif tarafından verildiğini söylüyor. Yoksa kendi seçiminiz mi? Bu mevzuun aslı nedir?

Carlos isminin Bassam Ebu Şerif ile bir alâkası yok, bu yalan. Benim adım, Ekim 1970’ten beri Salim Muhammed. O dönem tüm uçuşlar için kullandığım Filistin kimlik kartlarının üzerinde yazan seçilmiş ismim budur. Filistinlilere kimlik kartı vermek için görevlendirilmiş memurun verdiği, üzerinde fotoğrafım olan kimlik kartında, yani Filistin resmi belgelerinde geçen ismim de Salim Muhammed’dir. Carlos ismi ise tabiri caizse bir kazadan ibarettir. Carlos Andres Peres isimli bir Venezüellalı vardı. Babam ona iktidara talip olduğunda yardım etmişti. Carlos Andres diye bilinen bu adam, bir kongreye katılmak üzere Beyrut’a gitti, Araplarla iyi ilişkileri olan birisiydi. Orada kendisinden bir pasaport aldım; aslında ondan sayısını hatırlamadığım kadar çok pasaport aldım. Bir Polonya pasaportuydu. Hatta 1974’te bir Hıristiyan kongresi için Jala’dan Güney Amerika’ya geçtim, Carlos Andres Peres’in elinde liste olan korumaların birine pasaportumu uzattığımda, ismi görünce çok şaşırdı; Carlos Andres Martines Torres… Daha sonra bazı gazetelerde ve haberlerde ismim Carlos olarak yayınlandı. Carlos isminin hikâyesi bundan ibaret…

Wadi Haddad’ın karakteri hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bazıları onun Che Guevera’dan daha militan bir şahsiyet olduğunu iddia ediyor, bu doğru mudur?

Doktor Wadi Haddad, Ebu Hani… Ebu Hani hakkında konuşulacak çok fazla ve güzel şey var. Ebu Hani gerçek bir militan, asker ve siyasetçiydi. Siyasette ve finansta müzakere dehası bir tıp doktoruydu. Arap-İsrail Savaşı’nın hareketli günlerinde, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde öğrenciyken, aynı dönemde orada olan George Habaş ile tanışmıştır. Habaş ve önemli bir isim olan Suriyeli Konstantin Züreyk ile birlikte hareket etmiştir. Haddad bir Anglikan’dır, Ortodoks gibi görünse de iddia edildiği, yazılıp çizildiği gibi Ortodoks değildir. Sünnî bir Müslüman olan bir Suriye kongre üyesi, Kıbrıs’ta MOSSAD tarafından öldürülmüştü. Daha önce hiç görüşmediğim Kuveytli Şii bir gazeteci bana Arap Ulusal Hareketi ile alâkalı bilgiler verdi. Doktor Wadi Haddad’ın ailesi Ortodoks’tu. Ebu Hani’nin Filistin’in belki de en iyi okulu olan Anglikan Enstitüsü’nde fotoğrafları var. Okul Celile kasabasının kuzeyindedir. Her neyse, Ebu Hani ailesinin küçük çocuğuydu. Ailesini Kanada’da bırakarak politik mücadelesini sürdürdü. O gerçekten çok önemli bir isimdi, iyi bir liderdi ve birçok uluslararası operasyon gerçekleştirdi. Filistin’i işgal eden devlet ve havayolu şirketleri gibi bazı şirketleri beş milyon dolara yakın para ödemek zorunda bıraktı. Bu yolla, Arap Ulusal Hareketi’ne finansörlük yaptı. Belki de tarihte ilk defa Beyrut merkezli uluslararası kargo havayolu şirketini kurdu. Bu şirket ABD’nin başını çektiği emperyalistler tarafından engellendi, Beyrut havaalanı bombalandı. Bu şirket havaalanıyla birlikte ortadan kaldırıldı. Aslında bu harika bir fikirdi; böylece Amerika’dan, İngiltere’den, Hollanda’dan ve dünyanın hemen hemen her yerinden malzeme getirilebilecekti. Sadece Filistinliler için değil, tüm Araplar için çalışıyordu. Maalesef bir takım kötü şeylerden de bahsedilebilir; Arapların sosyal olmayan yapısından dolayı, insanların bir araya getirildiği yapılarda, bilhassa gençler arasında bir takım problemler çıktı. Buna mukabil gerçekten harika bir adamdı. Filistin davasının gerçek bir kahramanıydı. Düşmanları tarafından zehirlenerek öldürüldü. Ölmeden çok uzun süre önce Berlin’de görmüştüm, tanıdığıma gerçekten memnunum. Bazı eylemler onun gerçek bir askerî lider olmasında önemli rol oynadı. Birlikte bazı faaliyetlerimiz oldu. Doktorlar, onun kanser sebebiyle hayatını kaybettiğini söylese de zehirlendiğini düşünüyorum. Çünkü onu öldürmek isteyen birçok devlet ve istihbarat servisi vardı ve onlar düşmanlarını ortadan kaldırmak için genellikle bu metodu denerler. Wadi Haddad onların düşmanıydı; çünkü Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Dış Operasyon birimini kurarak, birçok eylem yaptı. Bir Hıristiyan mezarlığının Anglikanlar için ayrılmış bir bölümüne defnedildi. Birçok Arap devlet başkanıyla ve sonradan devlet başkanı olacak isimlerle ilişkisi olmuştur. Baas’ın Irak parçasını uluslararası bir parti konumuna gelmesinde Saddam Hüseyin kadar rolü vardır. Bu insanlarla tanışmış olmaktan gurur duyuyorum. Ebu Hani, cebine girebilecek milyonlarca doları devrim yolunda kullandı. Hıristiyan olmasına mukabil Kur’an-ı Kerim’i çok iyi biliyordu. Neredeyse bir hafızdı. Kur’an-ı Kerim’i ve vahyi çok seviyordu. Her Ramazan’da Kur’an okurdu. Kitabı, bir Hıristiyan olmasına rağmen, birçok Müslüman’dan daha iyi biliyordu; bu da Müslümanların bir eksikliğidir, çok önemli ve inanılmaz bir eksiklik.

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Filistin meselesi niçin devrimci hareketlerin merkezi hâline geldi ve niçin bugün birçok Müslüman, Filistinlilerin problemleri hakkında bir dert ve endişe sahibi değil?

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Arap Ulusal Hareketi içerisindeki ilk operasyonları yapan organizasyon değildir. Özgür Filistin için ilk eylemlilik kararı Kahire’de yapılan bir kongrede Arap Ulusal Hareketi bünyesi altında alınmıştır. Arap Ulusal Hareketi içerisinde iki farklı organizasyon vardı ve bunlar iki farklı merkezde konuşlanmıştı. Birinin merkezi Kudüs’te, diğerinin ise Lübnan’daydı. Kasım 1967’deki kongrede bunların birleştirilmesi ve FHKC’nin kurulması kararı alındı. Bildiğiniz gibi hareket daha eskidir; eylemlilik ise 1948 itibariyle başlamıştır. FHKC bünyesindeki birçok insan öldürülmüştür, 2000’lerde Genel Sekreter olan Ebu Ali Mustafa da bunlardan birisidir. Mustafa, yer altına çekilmemiş bir isimdi ve İsrail’in Ramallah’taki bürosunu bombalaması sonucu hayatını kaybetti. Gazze’de ve Filistin’in işgal altındaki tüm topraklarında Siyonistler tarafından bu tür operasyonlar gerçekleştirildi. Bu operasyonlara muhatap kalan insanlar saygı duyulması gereken insanlar, düşmanlarını korkutan insanlardır. Filistin’in özgürlüğü için mücadele ettiler. Filistin’de ezilen bir halk vardı ve bundan rahatsız olan devrimci hareketler Filistin meselesini bayraklaştırdı. Bugün Müslümanların bu hususta içinde bulunduğu durum ise onların birçoğunun gerçek Müslüman olmadığını, ikiyüzlü olduğunu gösterir mahiyette.

Londra’daki hayatınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Batı dünyasıyla ilk tanıştığınızda neler hissettiniz?

Londra’ya annem ve kardeşimle birlikte 1966’da geldim. Kardeşimle birlikte üniversite öğrenimi gördük. 1967’ye kadar sürdü bu. Okuduğum okul Londra’nın en iyi okuluydu. Bir Hindistan prensesinin limuzin ile okula geldiğini dahî gördüm. Çok önemli aktörlerle, komedyenlerle aynı okulda okudum, tanıştım. Bunlar gerçekten alâka çekici tecrübelerdi benim için. 1968’de tekrar okula döndüm; fakat daha sonra Moskova’ya geldim. Daha sonra yenilikçi bir kişi olarak Ürdün’e gittim, insanlarla çok fazla irtibat kuramadık. Zaman zaman Venezüella’dan ayrılıp çeşitli yerlere gidiyordum. 1971’de tekrar Londra’ya döndüm. Londra’da birçok kişiyle irtibat kurdum. İngiltere biraz farklı bir yer; aristokratik bir hayat var orada, zarif insanlarla tanıştım. 1973 yılında tekrar ayrılarak Beyrut’a gittim.

Son sorum, gazeteciler Frederick Forsyth’nin “Çakal” isimli kitabı sebebiyle sizin için bu lakabı kullanıyorlar. Bu lakabın kullanılmasından dolayı ne hissediyorsunuz? Takipçilerinize bu ismin kullanılması hakkında neler söylemek istersiniz?

Bahsettiğiniz kitabı bilmiyorum. Fakat kitap demişken Macar bir gazetecinin 1992’de yazdığı kitaptan bahsedeyim. O kitapta hakkımda yazılan birçok şey, hatta her şey yalan ve yanlıştır. Diyor ki: ben 85 kişiyi öldürmüşüm; 85 kişiyi kendi ellerimle infaz etmişim. Bunların tamamı hainmiş. Düşünün 85 hain! Ayrıca yirmi polisi öldürmüşüm; onlar hain değil, savaşırken, çatışırken öldürmüşüm. Gerçekten inanılmaz, çok aptalca bir kitap. Dört-beş kere haksız yere suçlanmama sebep oldu. Tamamen manipülasyon için yazılmış bir kitap. İnanılır gibi değil. Hikâye yanlış, tarihler yanlış, bilgiler yanlış.

Başka bir sorunuz yoksa söyleyeceklerim bu kadar…

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na selâmlarımı iletin…

Allahü Ekber!

08.07.2017

Tercüme: Faruk Hanedar

Baran Dergisi 550. Sayı