“İrfansız ve hikmetsiz bir Sünniliğin vebali kime ait?” başlığıyla YeniŞafak’ta çıkan son yazısında, “Sünniliğin irfansız ve hikmetsiz salt bir fıkıh ekolü haline indirgenmesine şiddetle karşı çıkmamız lazım. Yoksa eriyen ve bir taraftan gizlice Vahhabileşirken diğer taraftan mealcileşen bir yeni Sünnilik anlayışı sahayı kaplamaya başladı” uyarısında bulunan Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, “Seyyid Arif isimli bir kardeşimiz benim bu minvalde yayınladığım bazı yazılarımdan yola çıkarak bana Hanefiliğin yani Sünniliğin Vahhabiliğe kaydığı bir yer olarak Afganistan başlıklı bir mektup gönderdi. Temas ettiği şeylerin önemine binaen ve kendinden izin alarak mektubunu aşağıda aynen naklediyorum” ifadelerini kullandıktan sonra, kendisine gelen mektubu okurlarının dikkatine sundu. İşte o mektup:

“Muhterem Hocam, eskiden Afganistan’ın kuzeyinde bizim mollalar, yani yerel deyişle movleviler, büyük din alimlerimiz ve imamlarımız (ki bunların hepsi Hanefi idi) İslam kültürünü kucaklayıcı bir düşünce yapısına sahiplerdi. Örneğin bir Movlevi (medrese hocası) fıkıh, hadis, mantık, kelam (genelde Fıkh-ı Ekber ve Şerhu’l-Akaid okutulurdu) gibi ilimlerin yanısıra ulu tasavvuf şairlerinden Mevlana, Attar, Sa’dî, Hafız, Nevayi ve hatta İkbal gibi şairlerin şiirlerinden birçoğunu ezbere bilir, bunlar üzerinde düşünür, yorumlar ve şiirlerin felsefesini yaparlardı. Katıldıkları mahfil ve dost meclislerinde meclisin atmosferine uygun şiirler seçerek okur ve maneviyatlarını etraftakilerle paylaşırlardı.
Küçüklüğümüzde dinî eğitim almak için gittiğimiz camilerde, imamlar elifbe cüzünü bitirdikten sonra Kur’an-ı Kerim ile birlikte sırasıyla Çehâr Kitâb (dört kitaptan oluşan mecmua), Hafız’ın Divanı, Kul Hoca Ahmet (Ahmet Yesevi’nin Divanı), Nevayi’nin Garâibüs-Sıgar’ı, Sadî’nin Bustan ve Gülistan’ı, Huveyda Divan’ı, Sofi Allah Yar’ın Tuhfetü’l-Âbidîn vb. gibi eğitici ve ahlakî eserleri de okuturlardı.
Aynı müfredat evlerde bayan hocalar tarafından da kız çocuklarına okutulmaktaydı. Ayrıca ayda bir veya iki defa kitap okuma grupları oluşturulur hem erkekler hem bayanlar arasında bu kitapların birinden parçalar okunarak sosyal bağların güçlenmesi sağlanırdı. Bunları gören son nesil biz olduk.
İşte yüzyıllardır böyle bir Geleneğin devam ettiği bu bölgede bugün, bırakın yukarıdaki müfredatın okutulmasını, bu ulu insanlar, yazdıkları engin eserler ve hoşgörülü düşünce dünyaları yüzünden en çirkin ifadelerle tekfir edilerek İslam dışına itilmeye çalışmaktadırlar.
Bunun en acı tarafı ise bu çirkinliğin kendilerini Hanefi mezhebi mensubu olarak gören “alimler” tarafından yapılmasıdır. Zira bu camilerde, medreselerde artık bu eserler hiç okutulmadığı gibi (çok az da olsa istisnalar var) talebelere, Kur’an ve hadislerle sözümona desteklenerek radikal ve ideolojik düşünceler verilmektedir. Bunun şu an gözle görülen nedeni, bu ulemanın Pakistan’da resmi olmayan yerlerde eğitim görüp ülkeye dönmeleridir. Bizim eski ulema ise ilim silsilelerini Buhara’ya dayandırırlardı. Sonuç olarak Hanefi geleneğin bu mutedil düşüncesi yerini, günbegün katı ve ötekileştirme üzerine kurulu Vehhabi zihniyete bırakmaktadır.”