Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim.
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, ancak Kumandan Mirzabeyoğlu’nun Carlos’a çok selâm söylediğini ve ayrıca dua ettiğini söylüyor.)
Allah kendisinden razı olsun, İslâm davasında Allah Türk halkının yardımcısı olsun.
(Carlos, Av. Yılmaz’a, son dönemde fırsat buldukça yaptığı bir hatırlatmayı tekrar yapma ihtiyacı duyuyor ve hernekadar konuşmalarının Türkçe tercümesi internette yayınlanıyor olsa da, dünyada çok az kişinin Türkçeyi anlayabildiğini, oysa hem avukatları, hem Venezüella halkı, hem de tüm dünyadaki takibçileri için asıl İngilizce orijinal konuşmalarının hemen internete yüklenmesini rica ediyor. Yayınlanacak konuşmalarında da, şahsî veya güvenlik bakımından sıkıntı doğurabilecek değerlendirmelerinin değil, politik tahlillerinin internete yüklenmesine dikkat edilmesini söylüyor. Fakat Carlos’un bu söyledikleri telefon görüşmesini dinleyen “birileri”ni rahatsız ediyor olmalı ki, Carlos’un hattı âniden kesiliyor ve Carlos yeniden aramak zorunda kalıyor; konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor.)
Bugün size hatırlatmak istediğim bir şey var. Hani Paris Üniversitesi için “Psikolojik Savaş” başlıklı ve 15 Aralık 2014 tarihli bir çalışma kaleme almıştım ya -sizde de bir nüshası olması gerek-; derken, Paris’te Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik ve bazı ölümlerin sözkonusu olduğu saldırılar yaşanmıştı peşinden. İşte o çalışmada yaptığım tahliller, bence doğru tahlillerdi bu bakımdan.
İslâmcı hareketler ve cihad gibi konularda uzman bir Fransız profesör var: Gilles Kepel. Sanıyorum, Cezayir kökenli bir yahudi. Her ne olursa olsun, çok ciddi bir kişidir ve kendi sahasında referanstır. Bu çerçevede yazdığı kitabları ve makaleleri vardır. Sürekli televizyonlara davet edilir.
Bu profesörle Le Point dergisi bir röportaj yapıyor üç hafta önce ve dergide yarım sayfa olarak yayınlanan sözkonusu röportajda, benden bahsediyor Kepel. Benim bir kopyasını da Kepel’e gönderttiğim “Psikolojik Savaş” başlıklı çalışmama atıf yapıyor.
Evet, Gilles Kepel gibi ciddi bir adam, öyle polis muhbiri falan da olmayan, sahasının gerçek bir uzmanı ve Arabça konuşabilen bir profesör şayet benim hazırladığım bir çalışmaya atıf yapıyorsa, Fransa’nın en yüksek seviyedeki üniversite entelijansiyası, yaptığım analizleri ciddiye alıyor demektir.
Bu, şu bakımdan da önemlidir ki, BARAN veya oradaki diğer kardeşlerimiz devrimcidirler, hakiki müslümandırlar, ancak maalesef, onların, sizlerin, büyük medyaya öyle kolayca girme imkânı yoktur, imkânınız yoktur.
Belli meseleler üzerinde konuşabilecek tarihî bir otorite vasfı taşıyan şahsıma karşı, söylediğim şeylere karşı, dile getirdiğim hakikatlere karşı medyada uygulanan boykota rağmen, söylediklerimin bu şekilde yankı bulması ilginç tabiî.
Mesele şu ki, savaşı kaybetmiştir düşman. Daha önce mevcud olmayan türde problemlerin doğumuna yol açmışlar ve şimdi bunun bedelini ödemektedirler. Tam bir dehşet vardır şu ân aralarında. ABD ve tüm diğerleri dehşet içindedirler, çünkü kendilerini dehşete düşüren bir reaksiyona, bir tepkiye yol açmışlardır. İslâmcı militanlar, dünyanın her yanında ve kendi hayatları pahasına “karşı vuruş” gerçekleştirmektedir onlara karşı.
Biliyoruz ki, cennete gidecektir o şehidler. Bu yüzden, ölmekten korkmaz o müslümanlar. Ne var ki, emperyalist ve siyonist düşmanın korktuğu tek bir şey vardır ve o da ölmektir. Yalnızca maddî fayda için yaşar çünkü onlar. Hernekadar “tanrı”dan falan bahsetseler de, hattâ ABD anayasasında “tanrı” bir referans olsa bile, Allaha, hıristiyan inancına veya başka herhangi bir inanca saygı duymazlar. Onların gerçek tanrısı, “dolar” veya onun karşılığı olan şey neyse odur; hepsi o kadar.
Biraz da Venezüella’dan bahsetmek istiyorum.
(Carlos, birkaç gün önce, Caracas eski belediye başkanı Antonio Ledezma’nın Amerikan destekli darbe teşebbüsüne karıştığı için tutuklandığını söylüyor ve Ledezma’nın “sosyal demokrat” bir geçmişi olduğunu vurguluyor…
Bu arada, 1974-1979 ile 1989-1993 yılları arasında Venezeülla’da cumhurbaşkanlığı yapan Carlos Andrés Pérez’in isminden dolayı kendisinin de isminin “Carlos” olduğu bilgisini paylaşıyor ve uzaktan akrabası olan bu devlet başkanı ile, o henüz İçişleri Bakanı ve kendisi de küçük bir çocuk iken tanıştığını söylüyor…
Tekrar Antonio Ledezma’ya dönen Carlos, Chavez’in Cumhurbaşkanı Carlos Andrés Pérez’e karşı 1992 yılında düzenlediği başarısız darbe girişiminde, caddelerde gösteri yapan 400 silâhsız protestocunun ve başka bir hâdisede de cezaevindeki 200 mahpusun öldürülmesinde, işte bu Ledezma’nın sorumluluğu olduğunu belirtiyor…
Şimdi bu adamın Amerikan destekli darbe hazırlığına delilli isbatlı olarak iştirak ettiği için tutuklandığını, fakat meselenin niçin böyle bir suçluyu, böyle bir haini derdest etmek için bu âna kadar beklendiği olduğunu vurguluyor…
Ledezma’nın burjuvazinin bir kısmı tarafından desteklendiği için Caracas Belediye Başkanı seçildiğini, onu seçenlerin de Caracas’ın doğusunda yaşayan zengin ve “karşı devrimci” nüfus olduğunu söylüyor…
Chavez’e karşı koyan ve yüzlerce masum sivilin katledilmesinden sorumlu olan böyle bir adama bile, Bolivarcı Devrim’in “affedelim, bırakalım yapsınlar” politikası yüzünden bugüne dek dokunulmadığını söylüyor Carlos…
Venezüella’nın bugün içine düşürüldüğü ekonomik krizde en büyük sorumluluk kendisinde olan ABD’nin, şimdi de Küba üzerinde yeni bir oyun denediğini ve Kolombiya’daki FARC komünist gerillalarıyla –ABD adına iş gören!- Kolombiya hükümet güçleri arasında 80 yıldan fazladır süren savaşın bitmesi için güya arabuluculuk görüşmeleri yapmak üzere Havana’ya bir temsilci göndermeye hazırlandığı bilgisini veriyor; bu yolla Küba’ya sızmaya çalıştıklarını söylüyor…
Bir yandan Kolombiya’da masum insanları bombalayan ve bombalatan ABD’nin, diğer yandan da Venezüella’da –Cumhurbaşkanı Maduro’nun öldürülmesiyle başlayacak- bir darbe tezgâhlayarak binlerce masum insanı öldürtmeye hazırlandığını, ama aynı zamanda da güya “barış” görüşmeleri için Küba’ya gitmek üzere olduğunu vurguluyor…
Kolombiyalıların yaşadığı acıların bitme ihtimalinin güzel bir şey olduğunu ve buna Havana’daki görüşmelerin vesile olmasının elbette iyi olacağını söyleyen Carlos, tüm bu “barış” görüşmelerine rağmen emperyalistlerin bizimle savaşmaktan vazgeçmediğini ve bizim de “taktik anlaşmalar” dışında onlarla savaşa son vermeyeceğimizi belirtme ihtiyacı duyuyor; bu bahiste Vietnam’da yaşananları örnek gösteriyor…
Tüm devrimcilerin, vatanseverlerin, gerçek müslümanların “barış”a daima açık olmaları gerektiğini söyleyen Carlos, “savaş” için değil, “barış” için mücadele ettiklerini, ancak “küçük cihad” ne zaman gerektiriyorsa, işte o zaman da düşmanı bertaraf edeceklerini ifâde ediyor; şiddetin mutlaka olması gereken bir şey şey değil, ancak şartların bizi zorladığı noktada olması gereken bir şey olduğunu vurguluyor…
İnanmayanlar için bile, peygamber olarak görülmediği yerde bile, tarihin “herkes için” en büyük şahsiyeti olan Allah Resûlü’nün örneğinin takib edilmesi gerektiğini söylüyor…)
Emperyalistlerin en tehlikeli olduğu zamanı yaşıyoruz, çünkü dünyanın her yerinde kontrolü kaybediyorlar. Devrimin öncülüğünü ise hakiki mücahidler yapıyor; NATO rejimleri tarafından silâhlandırılan güya mücahidler değil. İşte bu savaşan gerçek mücahidler sâyesindedir ki, korku yer değiştirmiştir artık. Onlardadır artık korku; bizde değil.
Allahü Ekber.
Baran Dergisi 424. Sayısı