1931 senesinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Bizans Enstitüsü namına, Thomas Wittemore, caminin mozaiklerini temizlemek ve tamir etmek bahanesiyle Türkiye’den müsaade istedi. O dönem Cumhuriyet ilân edilmiş, Kemalistler İslâm’ın Anadolu’dan kazınması için elinden gelen gayreti sergiliyordu. Amerikalıların teklifini reddetmediler. 1931 senesinde restorasyon bahanesiyle kapatılan Ayasofya, 1 Şubat 1935 senesinde bir gecede müzeye dönüştürüldü.

Anadolu’nun emperyalizmin boyunduruğundan kurtulması için, geçtiğimiz hafta Cuma günü, Akıncılarımız Ayasofya’nın önünde toplandı ve bu zilletin sona ermesi için bir kez daha seslerini yükseltti. 

Ayasofya Camii’nin emperyalist baskılar neticesinde müzeye dönüştürülmüş olması aslında yalnız Müslümanların değil, aynı zamanda samimiyetle antiemperyalist mücadele verdiği iddiasında olan her kesimden herkesin meselesi olmalıdır. Çünkü görünüşte bakanlıklar ile başkanlıklar arasında yapılacak birkaç yazışma ile tekrar cami statüsüne kavuşturulması mümkün olan Ayasofya’nın kapısına vurulan kilidin anahtarları, gerçekte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin elinde değildir.

Ayasofya’nın üzerinde hak iddiasında olan Yunanistan ve Rusya’dan başka, bu meseleye özel bir ihtimam gösteren diğer bir devlet ise ABD’dir.

Bildiğiniz üzere ABD’nin Dışişleri Bakanlığı her sene “Dinî Özgürlükler Raporu” adı altında çeşitli tesbitlerini ve bu tesbitlerden yola çıkarak çeşitli dayatmalarını içeren bir rapor yayınlamaktadır. Bilhassa 15 Temmuz’dan sonra Amerika’nın Anadolu’daki çıkarlarının teminatı FETÖ’nün devlet müessesesinden kazınmaya başlamasından sonra Amerika’nın Ayasofya’nın müze olarak kilitli kalmasına yönelik endişeleri artmış olacak ki, bu raporlarda da Ayasofya’dan sıkça bahsedilmektedir.

Son iki yıllık raporlarda Ayasofya’nın ne şekilde değerlendirildiğine kısaca bir bakacak olursak:

2016 Dinî Özgürlükler Raporunda Ayasofya
-“Hükümetin dini televizyon kanalı olan Diyanet TV, Ramazan ayı boyunca, 1935’te laikleştirilip müzeye dönüştürülen Ayasofya’dan her gün Kur’an tilaveti gerçekleştirmiştir. Diyanet İşleri Başkanı Ayasofya minarelerinden ezan okunurken röportaj vermiştir. Hükümet Ekim ayında Ayasofya’nın yanına ana binadan ayrı olacak şekilde Osmanlı devrinde inşa edilen Hünkâr Kasrı’na asaleten imam atamıştır. Hünkâr Kasrı’nda ibadet daha önce, yakınlardaki bir camiden gelen bir imamın günde iki kere namaz kıldırmasıyla gerçekleştirilmekteydi. Yeni atanan imam ile Hünkâr Kasrı’nda günde beş kere ibadet edilmektedir.”

-“Birçok İslami milliyetçi grup aralarında İstanbul’daki Ayasofya müzesinin de olduğu bazı eski Ortodoks kiliselerinin camiye dönüştürülmesini talep etmeyi sürdürmüştür. Bu talepler, son 50 yıldır müze olarak kullanılan ve Trabzon’da 12. yüzyıldan kalma bir Bizans kilisesi olan Ayasofya Kilisesi’nin 2013’te camiye dönüştürülmesinin ardından artmıştır. 28 Mayıs’ta binlerce kişi İstanbul’daki Ayasofya’nın önünde sabah namazı kılmışlardır. Anadolu Gençliği Derneği bu etkinliği hükümetin İstanbul’un fethinin 563. Yıldönümü kutlamaları kapsamında düzenlemiştir. Ekim’de Kanal A’ya çıkan bir yorumcu, Ayasofya’yı camiden müzeye dönüştürme yönündeki 1935 tarihli kararın İngiliz ve Amerikan komplosu olduğunu söylemiştir.”
Bu raporun sonuç bölümünde ise şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Büyükelçi ve İstanbul Başkonsolosu hükümet yetkilileri ile görüşmelerinde Ayasofya’nın tarihi önemi ve birlikte barış içinde var olabilme ve dinler arasında anlamlı diyalog bakımında taşıdığı olağanüstü̈ önemi dile getirmişlerdir.”

2017 Dinî Özgürlükler Raporunda Ayasofya
- “Ramazan ayı boyunca hükümet, kendisine ait dini televizyon kanalı olan Diyanet TV’de, 1935’de dini statüsüne son verilmiş ve bir müzeye dönüştürülmüş olan Ayasofya’dan Kuran ayetlerinin okunmasının günlük olarak yayınlaması uygulamasına üçüncü yılda da devam etti. Haziran ayında dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, minarelerinden ezan okunurken Ayasofya’da özel bir mülakat verdi.”

- “Ağustos ayında iki kişi, Haremi Şerif’teki İsrail güvenlik önlemlerini protesto etmek amacıyla Ayasofya’da namaz kıldı. Bu kişiler “Bu bir müze değil camidir” şeklinde konuştular. Güvenlik görevlileri, bu kişileri namaz sonrasında dışarı çıkardılar.”

- “Bazı milliyetçi İslamcı gruplar, İstanbul’daki Ayasofya da dâhil olmak üzere bazı eski Ortodoks kiliselerinin camiye dönüştürülmesini savunmaya devam ettiler. Bunlar, bazı Hristiyan gruplar tarafından eleştirildi. Ayasofya, 537-1453 arasında bir Ortodoks kilisesi, 1453-1931 arasında da bir cami olarak kullanıldı. 12. yüzyılda inşa edilmiş bir Bizans kilisesi olan ve son 50 yıl içinde bir müze olarak faaliyet gösteren Trabzon’daki Ayasofya’nın 2013’de bir camiye dönüştürülmesinden sonra bu kampanyalar hız kazandı. Mayıs ayında binlerce kişi, İstanbul’da Ayasofya dışında sabah namazı kıldı. İslamcı milliyetçi Anadolu Gençlik Derneği, bu etkinliği İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinin 564. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenledi.

- “Aralık ayında ABD hükümetinin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından sonra AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar, Twitter’da buna tepki olarak Ayasofya’nın bir cami olarak yeniden açılması çağrısında bulundu: “Sıra bizde, Ayasofya ibadete açılmalı. Ayasofya’da Cuma namazı kılmaya başlayalım.”

Sonuç bölümünde ise şu ifâdelere yer verilmiştir: 

-“Üst düzey ABD yetkilileri, hükümet yetkilileri ile görüşmelerinde Ayasofya’nın dinler arasında anlamlı diyalog ve saygı ile barış içinde birlikte yaşamanın bir sembolü olarak olağanüstü önemini belirtmeye devam ettiler.”

Merak Ettiğimiz Husus
Amerika’nın yayınladığı Dinî Özgürlükler Raporu’na baktığımızda bizim dikkatimizi çeken husus şudur: 2016’da Büyükelçi ve Başkonsolos, 2017’de ise daha yüksek perdeden üst düzey Amerikalı yetkililerle yapılan görüşmelerde, hadlerini aşarak Türkiye’nin belki de en mahrem iç meselesi diyebileceğimiz Ayasofya’ya müdahil oluşlarına, bizim yetkililer, “SANANE!” diye mukabele edebilmiş midir, yoksa edememiş midir?

Edememiş olacaklar ki, Ayasofya hâlen içerisinde bale gösterileri düzenlenebilen alelâde bir mekân vasfına mahkûmdur. 

Ayasofya Davası Bölücü Değil Bütünleyicidir
Akıncılarımızın Ayasofya’nın müze statüsünden çıkartılıp aslî hüviyetine kavuşturulması için yapmış oldukları eylem Türkiye’de Akit Gazetesi haricinde bir aksi seda bulamamış olmasına mukabil, Yunan basınında hem öncesinde ve hem de sonrasında uzun uzadıya haberleştirilmiştir.

Bizim kraldan çok kralcı takılan medya maymunlarının, iktidarı yalamaktan kurumuş küçük kafalarıyla, böylesi bir eylemin seçimler öncesinde iktidara zarar vereceğini düşündüğünü biliyoruz. Hâlbuki Türkiye’nin adeta antiemperyalizmin kalesi hâline gelmesine sebeb olan hadiseler silsilesinin Türkiye’yi nereden alıp nereye doğru götürdüğünün birazcık olsa şuurunda olmuş olsalar, Ayasofya meselesini manşetlerden indirmeyip, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’yı camii olarak hizmete açma hamlesi için sebeb teşkil ettirmekle meşgul olurlardı. 

Hem mesele yalnız seçim kazanmaksa bile Ayasofya’nın camii olarak açılmasının doğuracağı birlik ruhunun oy sandıklarına yansıması da yapılan iş çapında büyük olacaktır. Siyaset tarihinin çöplüğü, milletin istek ve arzularına karşı üç maymunu oynayan siyasetçi ve onların dalkavuklarıyla doludur.

Hani bu ülkede demokrasi var ya; hani bu ülkenin büyük bir kesimi Müslüman ya; hani yalnız Türkiye’de değil bütün bir İslâm âlemi için Ayasofya’nın camii olarak Müslümanların hizmetine tahsis edilmesinin dünya çapında bir ehemmiyeti var ya; hani bütün antiemperyalistler açısından da böylesi bir hamle büyük bir zafer anlamı taşıyor ya; hani tüm bunların üzerinde Ayasofya’nın birleştirici büyük bir mânâsı var ya…

Gazeteci ve aydın olmak avukatlık yapmanın değil, ön almanın, yol açmanın müessesesidir. Ancak böylesi bir diyalektik münasebet tesis edilebilirse, Ayasofya ve benzer vaziyetlerde iktidarın da eli güçlenmiş olur, hamle sahası genişler. Yok bunları düşünmeyip de kendi kıt aklınca iktidar avukatlığına soyunmanın neticesiyse, CHP’nin, PKK’nınkinden daha fazla emperyalizmin değirmenine su taşımak anlamına gelir ki, artık hakikaten tahammül sınırının haddine gelmiş bulunmaktayız.
***
Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan’dan başlayarak dünya çapındaki bütün Müslümanlar ve bütün samimi antiemperyalistler için Ayasofya’nın yeniden cami olarak açılması müşterek gayedir. Bunun aksi çok başka anlamlara çıkar ki, hiç oraya değinmeyelim. 

Son olarak, Türkiye kendi iradesiyle Ayasofya’yı Camii olarak açsın, ondan sonra kendi kararıyla isterse yıksın, hiç problem değil. Mesele, İstanbul’un göbeğindeki bir mekân üzerindeki inisiyatifin kimin elinde olduğu meselesidir ki, bu da memleketimizde iktidarın hakikaten kimin elinde olduğu meselesinin cevabını verir.


Baran Dergisi 630. Sayı