Kafatasında, bir bezelye veya kuru üzüm tanesi büyüklüğünde, beynin sağ ve sol yarılarının geometrik olarak tam orta noktasında, iki kaş arası hizasında yer alan bir organ… Bu organ, şeklî yapısı itibariyle göze benzetildiğinden ve de bilinmeyen ve görünmeyene kapı araladığı düşünüldüğünden sembolik dilde “üçüncü göz”, tıb literatüründe ise Epifiz bezi olarak adlandırılmıştır. Epifiz bezine “pineal gland / kozalaksı bez” veya “beyin epifizi” de denilmektedir. Osmanlıca lügatte ise “gudde-i sanevberî.” Epifiz bezine “kozalaksı bez” denilmesinin sebebi, görünüşünün çam kozalağına benzemesinden… Kalb için de aynı benzerlik söz konusudur.

Omurgalı beynindeki küçük bir endokrin/iç salgı bezi olan epifiz hakkında söyleyeceklerimize geçmeden, salgı bezleri hakkında kısacık da olsa tıbbî bir bilgi verelim.

Aynı embriyolojik süreçten geçen insanların ve hayvanların vücudunda kandan aldıkları ham maddelerle özel kimyevî salgılar üreten organlara “salgı bezi” denir. Salgıladıklarına ve fonksiyonlarına göre bezler;

1. İç salgı bezleri (endokrin / kapalı bez),
2. Dış salgı bezleri (ekzokrin / açık bez) ve
3. Karma bezler olmak üzere üç grupta incelenmektedir.

İç ve dış salgı bezleri özelliği gösteren bezlere karma bezler denir. Meselâ pankreas, mide (gudde-i mi’deviyye), ince bağırsak, testisler ve yumurtalıklar (eşeysel bezler) birer karma bezdirler.

Salgısını salgı kanallarıyla görev yerine ulaştıran bezlere dış salgı bezleri denir. Meselâ gözyaşı (gudde-i dem’iyye), tükürük (gudde-i luâbiyye), süt ve ter bezleri (gudde-i arakıye) bu gruba girer.

Salgısını doğrudan kana veren bezlere ise iç salgı bezleri denir. Meselâ hipotalamus, hipofiz, tiroid, timüs, böbrek üstü bezler, pankreas, yumurtalık ve testisler birer iç salgı bezleridirler.
İç salgı bezlerinin salgıladığı molekül veya hormonlar ise şunlardır: Hipofiz bezi endorfin ve seratonin, epifiz bezi melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin, tiroid bezi troksin, timüs bezi lenfosit, böbrek üstü bezler adrenalin, noadrenalin ve kortizol, pankreas bezi insülin, yumurtalık ve testis bezleri ise östrojen ve testosteron hormonları salgılamaktadır.  
Not: Hint Mistisizmindeki “Kundalini Yoga”, iç salgı bezleri üzerinden kendi “iç oluş” sistemini oluşturmuştur. İç salgı bezlerinin Kundalini Yoga’daki karşılıkları şu şekildedir: Hipofiz, Tepe Çakrası’na (Sahasrara), epifiz Alın Çakrası’na (Ajna), tiroid Boğaz Çakrası’na (Vişudda), timüs Kalb Çakrası’na (Anahata), böbrek üstü bezler Güneş Çakrası’na (Manipura), pankreas Göbek Çakrası’na (Svadisthana) ve yumurtalık ve testisler ise Kök Çakrası’na (Mulahadra) karşılık gelmektedir. (1)

Yazı başlığından da anlaşılacağı üzere mevzuumuz bir iç salgı bezi olan epifiz bezi ve onunla ilgili hemen her şey! Her ne kadar bir yazı dizisi boyunca işlemeyi düşünsek de, epifiz bezi hakkında önden bazı tıbbî bilgiler vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Tıb literatüründe, Endokrinoloji alanının konusu olan epifiz bezi, salgıladığı hormonların vücuda yaptığı muazzam tesirler sebebi ile çok uzun zamandan beri dikkatleri üzerine çekmektedir. Özellikle son 30 yıldır çok yoğun bir şekilde araştırma konusu olmuştur. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, epifiz bezi, yaşlanma, kanser, bunama, stres ve hipertansiyon gibi hastalıklara karşı insanı daha dirençli kılmaktadır. Salgıladığı melatonin ve pinolin molekülleri sinir sisteminin düzenlenmesinde rol almaktadır. Antioksidan, antistres ve antikanser özelliklerle donatılan bu moleküller, kişinin kuvvet ve enerjisini yeniden toplamasına, tiroid hormonlarının salınması için uyarılmasına, yaşlanmanın geciktirilmesine, parkinson ve alzheimer hastalıklarından korunmada etkili nörohormonlardır. Salgılanan bir diğer hormon olan dimetiletriptamin yani DMT molekülünün, ruhanî âlemlerle irtibatın kurulmasında ve metafizik etkilerin bedende hissedilmesinde etkin olduğu düşünülmektedir.

Gri ve kırmızımtırak bir renkte olan epifiz bezi, uyku ve uyanma modülasyon kalıpları, mevsimsel fonksiyonları etkileyen seratoninin türevi olan melatonin hormonu salgılamaktadır. Melatonin hormonu ise pineal bezde triptofan aminoasidinin serotonine, onun da melatonine dönüşmesiyle oluşmaktadır. Salgıladığı melatonin ile vücudun gece ve gündüz farklılıklarına uyum göstermesini sağlayan epifiz bezi, doku özellikleri itibariyle göz yapısına (kornea, retina) çok benzemektedir. Baş gözüyle epifiz bezi arasındaki en önemli fark, gözler ışığa duyarlıyken, yani göz organının fonksiyonları ışıklı ortamda devreye girerken, epifiz bezi ışık kesildiğinde, yani karanlık ortamda fonksiyonel olmaktadır.

Epifiz bezi tam üç çeşit hormon salgılamaktadır. Bunlar;
1. Melatonin,
2. Pinolin ve
3. DMT (Di-Methyl-Tryptamine: Dimetiltriptamin)’dir. (2)

Özellikle Dimetiltriptamin hormonu ve etkilerini incelememizde çokça ele alacağız.
İç salgı bezleri tarafından kana salgılanan, kan yolu ile hücrelere dağılarak belirli hedef organlara giden ve düzenleyici görevleri olan kimyevî maddelere hormon denir. Salgı bezlerinin oluşturduğu sisteme ise hormonal sistem.

Mahiyeti ile alakalı bu kısa bilgilerden sonra, epifiz bezinin konumlandığı mevkii olan beyinle ilgili bir miktar malumat vermek istiyoruz. Kemal Nuri Özerkan’ın “Spor Psikolojisine Giriş” isimli çalışmasından özetle;

“Beyin, omurilik paralelinde merkezî sinir sistemi üzerinden fonksiyoneldir. Serebrum ve beyin kabuğu, limbik sistem, talamus ve hipotalamus denilen bölgeler ön beyinde; beyin sapı ile sonlanan beyincik, pons ve medulla denilen bölgeler ise orta ve arka beyinde yer almaktadır.

“Beyin altı bölümden oluşmaktadır. Bunlar: Beyin (serebrum), beyincik (serebellum), diensefalon (talamus ve hipotalamus), mezensefalon (orta beyin), pons ve medula oblangata (bulbus)tur.

“Beynin foksiyonları ile ilgili yapılan araştırmalar göstermiştir ki, her iki yarıküre düşünce ve algının ayırt edici biçimlerini organize etmektedir. Meselâ, sol beyin yarıküresi zamanı, sağ beyin yarıküresi ise mekânı algılamamıza yardımcı olur. Bütünün parçaları (ya da ayrıntıları) beynin sol yarıküresi, eşzamanlı olanlar ise sağ yarıküresi ile algılanır. Beynin sol yarıküresi sözel becerilerle, sağ yarıküresi ise görsel becerilerle ilgilidir. Mantıkî ve analitik algı beynin sol yarıküresi, sezgiye dair algı ise sağ yarıküre tarafından yönlendirilir. Sol yarıküre bedenin sağ yanını ve görmenin sağ alanını kontrol ederken, sağ yarıküre ise ters yönde kontrol etmektedir.

“Beyin bir bütündür. Beynin bütün becerileri, birbirini tamamlar mahiyettedir. Meselâ sözel (teorik) beceriler egzersizi, analitik düşünme alışkanlığı kazandırmakta, pratik beceriler egzersizi, meselâ resim yapmak gibi beceriler de sezgilerimizi geliştirmektedir. Beynin en ilkel kısmı omuriliğin tepesini çevreleyen beyin sapıdır. Beyin sapı, nefes almak, vücudun diğer organlarının metabolik işleyişlerini ayarlamak, kalıplaşmış tepki ve hareketleri kontrol etmek gibi temel hayatî fonksiyonları düzenler. Önceden programlanmış bir düzenleyicidir. Beyin sapını çevreleyen limbik sistem, duygusal tepkilerimizi belirleyen bir merkezdir. Öğrenme ve hatırlama da limbik sistemin fonksiyonları arasındadır. Beyni omuriliğe bağlayan Beyin sapı, acıkmayı ve susamayı denetler. Denetlediği diğer etkinlikler arasında, solunum, vücut sıcaklığı, kan basıncı ve diğer temel vücut fonksiyonları da vardır.

Beynin pek çok bölgesinin aksine, epifiz bezi kan-beyin bariyerinin dışında kalmaktadır. Pinealositler gözdeki foto-reseptörlerle büyük benzerlik gösterdiğinden, epifizle gözün ortak bir embriyolojik kökten geldiği düşünülmektedir.

Epifiz bezi, beynin iki yarıküresinin tam orta noktasında tek parça ve bir bütün halinde bulunur. Bu arada hemen şunu da söyleyelim ki, omurganın başlangıç noktası olan “koksiks” (cocyxs) de tek parça hâlinde ve bir bütün olarak bulunur. Bilindiği üzere omurga, omurlardan oluşmaktadır. Tıp literatüründe omur, yani vertebra, omurgayı oluşturan 33-34 kemikten her birine verilen addır. Kafatasının hemen altından başlayıp kuyruk sokumuna dek uzanırlar. İnsan omurgasında 7 adet boyun omuru (servikal vertebra ), 12 adet sırt omuru (torakal vertebra), 5 adet bel omuru (lomber vertebra), 5 sakral ve 4 de koksal vertebra bulunur. Bu 33 vertebranın ilk 24 tanesi birbirine eklemler aracılığıyla bağlanmıştır. Bunlara presakral vertebralar denilir. Kalan 9 vertebradan daha üstteki 5 tanesinin birleşmesinden “kuyruk sokumu kemiği” (sakrum) meydana gelmiştir. En altta bulunan küçük ve tam gelişmemiş 4 vertebranın birleşmesinden ise koksiks denilen kemik meydana gelmiştir. Bu kemik Hadîs ile bildirilen Acb’üz-zeneb veya Us’us denilen kemik olup, bir tür genetik şifre olarak da değerlendirilmektedir. İnsanın öldükten sonra tekrar yaratılış veya dirilişinde çekirdek görevini görecek bu kemiğin toprakta çürümediği rivayet edilmektedir.
Not: Sakrum kemiği (kuyruk sokumu kemiği) çocukta beş ayrı omur biçimindedir. Ergenlik döneminde bu eklemler arasındaki fibroz doku kemikleştiği için erişkin kişilerde beş ayrı sakrum omuru değil, tek birleşmiş sakrum kemiği bulunur. Sakrum kemiğini kabaca tabanı yukarıda, ön yüzü içbükey, arka yüzü dışbükey ve yan yüzleri ise dar bir piramide benzetilmiştir. Bu piramidin üstte bulunan tabanı beşinci bel omuruyla eklemleşmiştir. Tepesi de “koksiks kemiği” (çocuklarda birinci koksiks omuru) ile eklemleşmiştir. Koksiks kemiği iki yanındaki birer sakrum kemiğiyle birleşerek leğen kemiğini (pelvis) kurar. Sakrumun yan yüzlerinde bulunan bu eklem yüzeyleri vücut ağırlığını leğen kemiğine iletirler. Sakrum tabanı yukarıda olup öne bakar. Tabanın ortasında büyük bir delik bulunur. Bu delik omurga kanalının uzantısı olan ve sakrum kemiğinin içinde orta hatta yukarıdan aşağıya uzanan sakrum kanalının giriş deliğidir. Bu deliğin her iki dış yanında “Eklem çıkıntıları” bulunur. Bu eklem çıkıntıları beşinci bel omurunun alt eklem çıkıntısıyla birleşirler. Sakrumun ön yüzünde orta hattın iki yanında toplam 8 delik vardır. Bu deliklere “foramina sakralis pelvina” denir. Bunlar birer tünel yardımıyla sakrum kanalı ile bağlantı kurmuşlardır. Bu deliklerden sakral sinirlerin ön dalları çıkar. Sakrumun arka yüzünde de aynı delikler görülür. Buradakilere “foramina sakralia dorsalia” denir. Bu delikler de sakrum kanalıyla bağlantı kurmuşlardır. Bu deliklerden sakral sinirlerin arka dalları çıkar. Sakrum tabanıyla beşinci bel omurunun birleşmesinden öne doğru bir çıkıntı oluşur. Bu çıkıntıya “promontorium” denir ve kadınlarda vaginal muayenede, muayene eden parmağın ucuyla hissedilebilir. Promontorium jinekolojik açıdan önemli bir çıkıntıdır. Bu çıkıntının yaptığı açı arkaya bakar ve kadınlarda 120 derece, erkeklerde 125 derecedir. Bu derece farkı kadının pelvisini yatıklaştırarak, doğuma daha uygun bir hale getirmektedir. Öte yandan kadınlara has kalça biçiminin oluşmasına katkıda bulunmaktadır. (3)

Epifiz bezi, doğum esnasında kadınların çok ihtiyaç duyduğu bir iç salgı bezidir. Epifiz bezinden salgılanan dimetiltriptamin hormonu, ağrı ve acı hissinin hafifletilmesinde “tabiî anestezi” rolü görmektedir. Bu mevzua ileride daha ayrıntılı bir şekilde değineceğiz.
 
(1)http://ufukozcizme.com/2016/12/23/enbuyuk-ustu-ortulen-gercek-ucuncu-goz/
(2)http://ufukozcizme.com/2016/12/23/enbuyuk-ustu-ortulen-gercek-ucuncu-goz/
(3)http://www.saglik.im/sakrum-kemigi-kuyruk-sokumu-kemigi/

Baran Dergisi 526. Sayı