Anatomi, Yunanca’da “çıkarmak” anlamına gelen “ana” ve “kesmek” anlamına gelen “tome”den türetilmiş bir kelimedir. Canlıların yapısı ve düzeni ile ilgilenen Anatomi, insan, hayvan ve bitkilerin yapısını ve bu yapıyı oluşturan türlü organlar arasındaki ilişkileri araştıran, inceleyen bir bilim dalıdır.1

İnsanlarda, epitalamusun2 bir bölümü olan epifiz bezi, 4x8x12 mm boyutlarında, 0.15-0.20 gr ağırlığında oldukça küçük, gri ve kırmızımtırak renkli ve konik şekillidir. Epifiz bezi, epifiz cismi (corpus pineale) ve epifiz sapı (pineal stalk) olmak üzere iki esas bölümden oluşan bir organdır… Epifiz bezi talamusun3 arka-üst bölümünde yer almakta olup her iki yanında da yine Talamus bulunmaktadır. Üzerinde korpus kallozumun4 splenium5 bölümü ve kavum velum interpositium6 yer almaktadır. Arka bölümünde Galen veni7 ve kuadrigeminal cistern8, altında serebellumun vermis9 bölümü ve kuadrigeminal cistern, önünde ise üçüncü ventrikül (karıncık) bulunmaktadır… Subaraknoid mesafede yer alan bu organın cismi piamater10 ile çevrilidir. Histolojik olarak, parenkimal (özel doku) hücrelerden oluşan lobüller birbirlerinden septumlar11 ile ayrılmıştır. Parenkimal yapılar pinealositler12 (epiteloid hücreler)13 ile bu hücrelerin aralarında yer alan astroglial14 hücreler (interstisyel hücreler)15 olmak üzere 2 tip hücreden oluşmaktadır.16  

Fizyolojik ve Embriyolojik Açıdan Epifiz Bezi
Fizyoloji, canlıların mekanik, fiziksel ve biyokimyasal fonksiyonlarını ve sistemlerinin işleyişini inceleyen bir bilim dalıdır. Zigot oluşumunu, büyümesini ve gelişimini inceleyen bir bilim dalı olarak bilinen Embriyoloji ise, gelişim biyolojisinin bir alt dalıdır.

Epifiz bezinin temel fizyolojik fonksiyonu, gündüz-gece döngüsü ile sirkadiyen ritm17 ve üreme işlevi arasındaki ilişkinin düzenlenmesidir. Epifiz bezi, organizmanın değişik aktivitelerinin ışık uyaranı ile şekillendirildiği bir üst-kontrol merkezi işlevi görmektedir. Epifiz bezinde sadece melatonin sentez ve salınımıyla ilişkili hücreler yer almaktadır. Ancak, Epifiz bezi lateral (yanal, talî) gözler ile bağlantılı bir hal almakta, gözlerden çıkan sempatik lifler18 oldukça uzun bir seyir izleyerek SSG (Superior Servikal Ganglion)’a19 ulaşmaktadır. Daha sonra da, vasküler (damara ait) yapılar etrafındaki perivasküler (damar çevresi) mesafede ilerleyen ve n. conarii adı verilen bir çift sempatik sinir ile epifiz bezinde sonlanmaktadır. Memelilerde ve insanlarda embriyonal dönemde, önce diensefelon (ara beyin) tavanında bir divertikül oluşmaktadır. Epifiz bezi, 5. haftadan itibaren gözle görülebilir bir büyüklüğe ulaşmaktadır. Embriyolojik olarak, 7. haftada bir çıkıntı haline gelmektedir. Fetusta20 ise, bu doku pinealosit ve glia21 hücrelerine farklılaşmaktadır. Pinealositlerde, sentez edilen melatoninin ventriküler sistem veyahut da kapiller22 sisteme salınmasında rol oynayan hücre uzantıları mevcuttur. Epifiz cismi, sonuçta, mezensefalonun23 çatısında solid (katı, dayanıklı) bir organ haline gelmektedir. İnsanlarda, epifiz bezi gelişimini 10 yaşına kadar olan dönemde tamamlamakta ve daha sonra gerilemeye başlamaktadır. Sonuçta, bağ dokusu miktarı artmakta ve lobüller daha belirgin hale gelmektedir. İnsanlarda, epifizin kapsülü24 ve septumları içinde yaşlanma ile birlikte kum tanecikleri şeklinde, beyin taşı (acervulus serebri) olarak da bilinen, farklı büyüklük ve sayıdaki corpora arenacea (beyin kumu) adı verilen cisimcikler birikir. Bu cisimcikler, organik bir matriks25 içinde yer alan kalsiyum karbonat ve kalsiyum fosfat bileşiklerinden oluşmaktadır. Bu oluşumların fonksiyonel önemi bilinmemektedir. Epifizde yer alan bu kireçlenmiş cisimcikler, klinikte kafatası içi boşlukta görülebilen değişik patolojiler nedeniyle normal orta hattaki lokalizasyonunun değişmesi durumlarında bir tanı aracı olarak kullanılmaktadır. Sözü edilen durum, insanların % 75’inde doğrudan radyolojik çalışmalarda saptanabilen değerli bir göstergedir.26

Morfololojik Açıdan Epifiz Bezi
Biyoloji ilminde önemli bir yere sahib olan Morfoloji, bir organizma veya organizma bölümünün biçiminin incelenmesidir.
Epifiz bezinin en büyük özelliği melatonin hormonu27 salgılamasıdır. Melatonin hormonu, son yıllarda tüm dünyada gittikçe artan bir ilgiyle araştırılmaktadır. Ana görevi vücudun biyolojik saatini koruyup ritmini ayarlamak olan melatonin, vücudun birçok biyolojik ve fizyolojik sürecinde de yer alır. Hücrelerin yenilenmesi, bağışıklık siteminin güçlenmesi, uyku ritminin ve vücut ısısının düzenlenmesi diğer önemli görevleri arasındadır. Lipofilik28 özelliği nedeniyle bilinen en güçlü antioksidandır29. Bu özelliği sayesinde tüm vücut alanlarına ulaşabilmekte ve kan-beyin bariyerini geçebilmektedir. Uyku problemi olan kişilerde melatoninin düşük düzeyde bulunması, ilaç olarak kullanımını akla getirmektedir. Yapılan uygulamaların ardından melatoninin uyku total süresini değiştirmeden uyku kalitesini artırdığı belirlenmiştir. Ancak yaygın araştırılmasına rağmen melatoninin işlevleri halen tamamıyla bilinmemektedir.30

Etimolojik ve Epistemolojik Açıdan Epifiz Bezi
Epistemoloji, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Bilgi felsefesi olarak da adlandırılmaktadır. Etimoloji (Köken bilim veya İştikak ilmi), bir dildeki sözcüklerin kökenlerini ve bunun bir gereği olarak o dilin diğer dillerle ve o dili konuşan toplulukların geçmişten bugüne diğer topluluklarla olan kültürel ilişkilerini araştırır.

Corpus pineale olarak bilinen epifiz bezinin İngilizce asıl adı Pineal Gland (Glandula pinealis)dir. Epifiz bezine pineal gland denmesinin asıl sebebi çam kozalağına çok benziyor olmasıdır. Çam kozalağının İngilizcesi Pine Cone’dur. Burada pineal glandın, çam kozalağı (pinecone) ile bağlantılı olarak Latince pine (çam) kökünden geldiğini de söyleyelim. Türkçe lügatte, baskın mânâsı kümes olan “pine”nin diğer mânâları, çarıkların, yemenilerin altına vurulan kösele parçası; ek; parça; ayakkabıya, çarığa vurulan yama; yama şeklindedir. Epifiz bezi, Osmanlıca lûgatte “gudde-i sanevberî” (kozalaksı bez) şeklinde kayıt altına alınmıştır.

Epifizin varlığı eski zamanlardan beri bilinmektedir. Epifiz ile ilgili gelişmeler üç büyük döneme ayrılabilir. Birinci dönem; M.Ö. 3. yüzyıl civarında Yunanlı anatomi uzmanı Herophilus tarafından bu bezin bulunmasıyla başlar. Herophilus bu beze “düşünce akışını düzenleyen büzücü kas” adını vermişti. Kas kelimesinin Latince karşılığının musculus olduğu, bunun mânâsının “fare” olduğu, fare’nin ise “ışık, ziya ve nur” mânâsını mündemiç olduğu dikkate alındığında, Herophilus’un söylediği ile çok daha sonraları Descartes’ın söyledikleri arasında büyük bir benzerlik dikkat çekmektedir. Descartes’a göre (1596-1650) epifiz bezi, “ruhun oturduğu yer veya koltuk” olarak anlam kazanmaktadır. Galen, insan epifizini, çam ağacının tepesine benzetmekle beraber, bu bezi ifade etmek için Latince kökenli “conarium” kelimesini kullanmıştır. Dünden bugüne bu kelime pineal sinirleri tanımlamak için “nervi conarii” olarak kullanılagelmiştir. Andreas Vesalius (1514-1564) epifizin topografik yapısını dikkatlice incelemiştir. İkinci dönem; Rudolph Albert von Kölliker, memelilerin epifiz bezinde sinir liflerinin varlığını gözlemlemiştir (1850). 1886’da iki mikro anatomi uzmanı, H.W. De Graff ve E. Baldwin Spencer, birbirlerinden bağımsız olarak epifiz bezinin, küresel bir lens ile dolu dâhilî bir odayı çevreleyen pigmentli retina hücreleri olan haricî gözlerin tüm önemli özelliklerine sahip, güdükleşmiş bir göz olduğunu keşfetti. Bu keşif, evrimcilerin, “sürüngen atalarımızdan kalan, körelmiş bir organ” tespitine çok benzemektedir. Fransız düşünür-yazar Voltaire’in epifiz bezinin sırrını çözmek için birçok otopsi yaptığı söylenir. Santiago Ramón y Cajal ise (1852-1934), 1904 yılında fare epifiz bezinde demet yapan sinir liflerini bulmuş ve sempatik orjinli31 olduğunu iddia etmiştir. Üçüncü dönem son 50 yılı kapsar. En önemli gelişme Lerner ve arkadaşlarının epifiz bezinin salgılarında bulunan, amfibienlere verildiğinde cilt renginin açılmasına neden olan potansiyel pineal hormonu izole etmeleridir. Lerner bu maddeyi Yunanca’da “siyah” anlamına gelen “melas” ve “iş” anlamına gelen “tosos” kelimelerini birleştirerek “melatonin” olarak isimlendirmiştir.32

Fonksiyonel Açıdan Epifiz Bezi
Melatonin üreten ve salgılayan epifiz bezi, ışığa veya karanlığa bağlı günlük olayların gerçekleşmesinde rol oynamaktadır. Çeşitli türlerle kadife balığı veya yeşilsazan (tinca tinca), Japon balığı (carassius auratus), kuzey turna balığı (esox lucius), çipura/çupra (sparus aurata), gökkuşağı alabalığı veya çelikbaş (oncorhynchus mykiss), Japon som balığı (oncorhynchus masou) vb. üzerinde yapılan çalışmalar sonucu melatonin hormonunun sentezlenmesinin karanlık periyotta arttığı, ışıkta ise azaldığı görülmüştür. Yani epifiz bezinin melatonin salgısı gündüz baskılanırken, geceleri faaliyete geçmektedir. Benzer şekilde vücutta kış ayları boyunca, yaz mevsiminde olduğundan çok daha fazla melatonin salgılanmaktadır. Bu yüzden melatonin, “gece hormonu” olarak da nitelendirilmektedir. Balıklarla (Tilapialar) yapılan bir çalışmada, saat 21:00 den 06:00’ya kadar (karanlık periyot) plazma melatonin konsantrasyonu artarken 9:00’dan 18:00’e kadar (ışık periyot) düştüğü görülmektedir (Nikaido 2004). Yine turnalarla yapılan başka bir çalışmada, en yüksek melatonin salınımının saat 11:00-13:00 arasında gerçekleştiği görülmektedir… Epifiz bezinde triptofandan33 ve retinadan34 sentezlenen melatonin hormonu, biyolojik saatin düzenlenmesi ve mevsimsel değişikliğe olan adaptasyon gibi birçok fonksiyona sahip olduğu belirtilmektedir. Balıklarda glikoz dengesinin, beslenme ve harekete de etki ettiği bildirilmektedir. Son yıllarda balıklarla yapılan çalışmalarda melatonin, güçlü bir antibiyotik35 olarak tanımlanmaktadır. Beyin hormonu melatoninin, fizyolojik ve davranışla ilgili olaylarda, günlük ritim ve iç salgı hormonlarının düzenlenmesinde çok fonksiyonel olduğu tespit edilmiştir. Melatoninin en iyi bilinen etkileri üreme fizyolojisi ile ilgili olmakla beraber, bu hormonun bağışıklık sistemi, özellikle hücresel bağışıklığı hem doğrudan hem de dolaylı yollarla etkilediği ileri sürülmektedir. Epifiz bezinden salgılanan melatoninin, bağışıklık sistemi fonksiyonları için temel bir eser element olan çinko seviyelerini düzenlediği ileri sürülmektedir. Melatoninin bağışıklık sistemi üzerinde bahsedilen bütün etkilerinde çinko36 temel bir vasıta gibi görülmektedir. Melatonin eksikliğinin aynı zamanda çinko noksanlığı ile sonuçlanması bu bulguları desteklemektedir… Beyin epifizi ile sinirler arasında bir bağın olup olmadığı hala araştırılmamıştır… Epifiz bezi küçük, tek bir beyin uzantısıdır. Boyutu ve pozisyonu türler içinde dahi faklılık göstermektedir… Temel hücresi pineolosittir (epifiz hücresi). Epifiz hücreleri, yoğun çekirdeklidirler. Salgıladıkları esas hormon melatonin (5-metoksi-N-asetiltriptamin)’dir.37

Not: 1990'ların sonlarında, Jennifer Luke adlı bir bilim adamı, sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileri konusunda ilk çalışmaları başlatmıştır. Luke, beynin orta yerinde bulunan epifiz bezinin, florid için bir hedef olduğunu bildirdi. Epifiz bezi, bedendeki kemikler de dâhil diğer fizikî maddelerden daha fazla floridi emmekteydi. Epifiz bezi tıpkı bir mıknatıs gibi sodyum floridi kendine çeker. Bu da epifizin kireçlenmesine yol açar ve bedendeki tüm hormonal işlemin etkin bir şekilde dengelenmesine mani olur. Daha sonra yapılan çeşitli araştırmalar da sodyum floridin beyindeki en önemli bezde emilip hapsedildiğini kanıtlamıştır. Sodyum florid, beynimizdeki en önemli salgı bezimize saldırıda bulunmaktaydı. Sodyum florid, yiyeceklerde, içeceklerde, içme sularında bulunur. Bunun da insanın çevresine ve kendisine dair “farkındalığını/idrak gücünü” artırmasını engellemek maksadıyla, bilinçli olarak koyulduğu düşünülmektedir.38 En çok diş macunlarında kullanıldığını bildiğimiz sodyum florür, aynı zamanda fare zehiri bileşenlerinden biridir.

Notun notu: Yukarıda epifiz bezi ile sudaki florid arasında ilişkiye değinildi. “Her şey sudan yaratıldı” Mutlak Ölçüsü malum. Diğer bir malum ise, her bir varlığın ortalama % 70 su barındırdığıdır. Meselâ insan vücudunun %70’i sudur. Bu genel bilgiden sonra insanda yeme-içme veya beslenme mevzuu üzerinden bir tahmin yapmak gerekirse, epifiz bezinin sudaki floridden olumsuz yönde etkilendiğini iddia edebiliriz. İslâmî kültürde yeme-içme mevzuunda ne denli hassas davranıldığı malum. Az yemek, az konuşmak ve az uyumak tavsiye edildiği gibi, az su içmek de dolaylı olarak tavsiye edilmiştir. Meselâ çok yemek çok su içmeyi, çok su içmek çok uyumayı, çok uyumak gafleti ve gaflet de cehennemi davet eder… Allah Resûlü, “Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır”, buyuruyorlar. Yine Allah Resûlü, “İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslümana farzdır” buyurmuşlardır. “Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeye çalışınız!” buyuran da yine Allah Resûlü... İBDA Mimarı’nın, meâlen, “Velilik bir mecburiyettir” sözünü de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Telegram bağlamında düşünüldüğünde ise, yâni kâfir nefsin ruha musallat olmasından mülhem kâfir nefsin veya şeytanî heva ve hevesin müşahhas temsilcileri Deccaliyet taifesinin imana musallat durumları dikkate alındığında, yine İBDA Mimarı’nın bizzat yaşanmışlık veya tecrübe üzerinden söylediği, “Telegram uygulamasından imanını ancak Allah’ın Velî kulları kurtarabilir” sözü bize ışık tutmaktadır. Bu sayede de “Velilik bir mecburiyettir” sözü daha anlaşılır olmaktadır. Yani, Deccaliyet taifesinin yüklenmelerinden veya ruhu dişleyen tacizciliklerinden korunabilmek için de “Velilik bir mecburiyettir.” Burada anlatmak istediğim şey şu: İnsan, yaşlandıkça vücudundaki su oranı da düşmektedir. Meselâ, yetişkinlik döneminde vücudun % 60 veya 70’ı su iken, yaşlılıkta bu oran % 50’nin altına düşer. Dolayısıyla da epifiz bezinin fonksiyonunu yerine getirmesi sürecinde bloke edilmesi de kısmen önlenmiş olur. “Bunun faydası nedir?” şeklinde bir soruya verilecek cevap ise şu olsa gerek: İnsan hayatının ölçüler istikametindeki tabiî seyri, yâni bir yanda kemâlât, diğer bir yanda ise bu kemâlâtın getirdiği yükün altında yüke dayanıklılık ya da insanî hakikatin yerine getirilmesinden mutevellid ağırlığın hissedilmemesi veya ağırlığın altında ezilmemek çerçevesinde her şeyin çok tabiî imiş gibi seyretmesi, Epifiz bezinin salgıladığı melatonin veya DMT hormonları ile doğrudan ilintili gözükmektedir. Vücudun tabiî yapısı içerisindeki gelişimi ile insanî mesuliyetin yerine getirilişi süreci dengeli bir şekilde cereyan etmektedir. Kısacası, insan hayatında hemen her şey yerli yerinde ve zamanında ve de merkezinde cereyan etmektedir. Olgunlaştıkça kemâlat artmakta, kemâlat arttıkça da mekânet yüksekliği söz konusu olmakta, mekânet yüksekliği ise epifiz bezini harekete geçirip melatonin ve DMT salgılanmasına vesile olmaktadır. Bu da maddî ve manevî dayanıklılığı arttırmaktadır. Kısacası, insan olma memuriyetinin yerine getirilmesi süreci İlâhî yardıma kapı aralamaktadır. Salgıladıklarından hareketle epifiz bezine yapılan “hayalet molekül” veya “ruhî molekül” veya “ilâhî hormon” yakıştırmalarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
 
Dipnotlar:
1-https://tr.wikipedia.org/wiki/Anatomi
2-Yun. epi: üzerinde; thalamos: oda: Thalamus üstü. Beynin, hipofizi ve arka komisüri içine alan bölgesi.
3-Talamus, diensefalonun bir parçasıdır. Koku duyusu hariç, tüm sistemlerden gelen afferent impulslar (duyu organından beyine giden uyarı) için bir kapı olarak kabul edilir. Ayrıca amaca yönelik bilinçli davranışlardan sorumludur. Vücuda gelen çeşitli uyaranlara bir çeşit filtre görevi yapar. Bu sayede konsantrasyon sağlanabilir.
4-Asırlardır tanınmasına karşın görevleri hala tam açıklanamayan korpus kallozum, beynin tam ortasında bulunur. Korpus kallozum ve tüm unsurları; kavum septum pellusidum, bazı olgularda kavum vergae ve kavum veli interpoziti, beyin sapı, pons, vermis ve arka kafa boşluğu görülür. (http://www.isuog.org/NR/rdonlyres/24AAF069-A105-4BA3-8B38-A1A6FC8E96CC/0/Turkish_final_CNS.pdf)
5-Beyin büyük birleşeği (corpus callosum)nin arka ucu
6-Kavum: Boşluk, boş yer, kovuk, oyuk, çukur… Velum: n. (pl. Vela). Perde gibi bölme; zar; Velum interpositium: Beyinde üçüncü karıncığın atvanı.
7-Venler dolaşım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Kirli kanı kalbe taşıyan damarlar. Kanı kalpten vücudun diğer bölgelerine taşıyan kısacası venlerin tam zıddı görevi yapan kan damarlarına ise arter yani atardamar denir.
8-Guadrigeminal: Dört parçalı (kısımlı), dört kat… Cistern: Sarnıç, mahzen, su deposu. Vücutta herhangi bir sıvının toplandığı kese. Su deposu, rezervuar, sarnıç, mahzen, sıvı kesesi (vücut).
9-Beyincik ya da Cerebellum, vücudun denge organlarından biridir. Kasların düzenli çalışmasını sağlar... Serebellumun ortasından geçen vermis isimli bir yapı bulunur. Bu yapı 2 santimetre genişliğindedir ve serebellumu yukarıdan aşağıya, önden arkaya uzanarak çevreler, sarar.
10-Merkezi sinir sistemi zarlarının en incesi
11-Burun delikleri ya da kalp kapakçıkları arasındaki duvarlar gibi, farklı bölmeleri birbirinden ayıran yapı.
12-Korpus pineale olarak da adlandırılan epifiz bezinin parenkiminde yer alan ve melatonin hormonunu salgılayan hücre.
13-Epitel hücre, vücudumuzdaki dokuyu oluşturan hücrelere verilen isimdir. Granülomlu yangılarda, yan yana gelerek epitel hücreleri gibi dizilim gösteren, hücre zarları belirgin olmayan, çekirdekleri oval ve kromatinden fakir makrofajların ortak adı, epitelimsi hücre.
14-(Yun. aster: yıldız; kytos: hücre boşluğu) Merkezî sinir sisteminde bulunan bir nöroglia hücresi tipi.
15-Ovaryum ve testisin ara dokusunda bulunan iri, çok köşeli hücreler. Yumurtalığın stromasında bulunan bu hücreler östrojen; er bezinin ara dokusunda bulunan Leydig hücreleri adı verilen interstisyel hücreler ise testosteron salgılamaktan sorumludurlar.
16-http://dergipark.ulakbim.gov.tr/arsiv/article/view/5000072704/5000066951.
17-Tüm canlılarda, gün boyunca belirli biyolojik parametreleri düzenleyen ve genellikle 24 saatlik ritimler halinde işleyen, belirli iç saatler bulunmaktadır. Canlıların vücut saatini, dünyanın kendi çevresindeki dönme hareketi nedeniyle ortaya çıkan aydınlık-karanlık döngüsüne göre ayarlayan biyolojik saate “sirkadiyan saat” denilmektedir. Günün 24 saati boyunca, canlı vücudunda birçok fizyolojik ve metabolik değişiklik görülmektedir. Balıklarda epifiz bezinin, sirkadiyan sistemin bir parçası olduğu bildirilmektedir. (Birsen Kırım, Abdulkadir Bayır, Necdet Sirkecioğlu, N. Mevlüt Aras, “Balıklarda Pineal Bez ve Melatonin Hormonunun Fonksiyonları”)
18-Sempatik sinir sistemi, vücudu gerilime hazırlar. Stresli bir durum sırasında etkindir.
19-Vücuttan gelen bilginin beyne girmeden önce yeniden düzenlendiği son istasyondur. Migren, küme tipi baş ağrısı, gerilim tipi baş ağrısı, trigeminal nevralji, dolaşım bozuklukları, vertigo, tinnitus, baş bölgesinde aşırı terleme, depresyon durumlarında faydalıdır.
20-Fetus, üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen addır. İlk sekiz haftanın bitimiyle, 9.-40. haftalar arasını kapsayan fetal dönem başlar. Fetal dönemde, embriyonal dönemde oluşan organ sistemleri gelişir.
21-Nöroglia, İngilizce neuroglia veya yalnızca glia, sinir hücresi olmayan ve homeostaz (hücre dışı gerçekleşen olaylar karşısında hücrenin kendi metabolizmasını koruma eğilimidir) sağlayan hücrelerdir. Miyelin biçimindedir, beyin ve sinir sisteminin, otonom sinir sistemi gibi diğer bölümlerindeki sinir hücreleri için destek ve koruma sağlar… Yunanca adı kısaca glia olan nöroglialar çoğunlukla sinir sisteminin tutkalı olarak bilinirler. Fakat bu kesin değildir. Günümüzde nörobilim glia hücreleri için dört ana işlev tanımlamıştır: sinir hücrelerini sarmak ve onları bir arada tutmak, sinir hücreleri için besin ve oksijen sağlamak, bir sinir hücresini diğerlerinden ayırmak, patojenleri imha etmek ve ölü sinir hücrelerini kaldırmak. Yüzyıldan daha uzun bir süreden beri sinir iletiminde hiçbir rolünün olmadığı düşünülüyordu. Her ne kadar iyi olarak anlaşılabilir olmasa bile, nöroglialar sinir iletimini ayarlar. Böylece sinir iletiminde rollerinin olmadığı düşüncesi geçerliliğini kaybetti
22-Kılcal damar veya kapiler vücuttaki en küçük kan damarlarına verilen isimdir.
23-Orta beyin ya da mesencephalon (Grekçe: mesos - orta, enkephalos - beyin), merkezi sinir sisteminin; görme, işitme, motor kontrol, uyku/uyanma, uyarılma (tetiklik) ve sıcaklık regülasyonu ile ilgili bir parçasıdır.
24-Bakteri hücre duvarının dışında yer alan bir tabakanın ismidir.
25-Bağ dokusu hücreleri tarafından salınan ve onların etrafını çeviren cansız maddedir. Genellikle kalın ve ağ şeklinde örülmüş mikroskobik liflerden yapılmıştır.
26-http://dergipark.ulakbim.gov.tr/arsiv/article/view/5000072704/5000066951.
27-Epifiz bezinin pineolasit adı verilen hücrelerinden salgılanır. Biyoritmi (sirkadyan ritm) belirler ya da biyoritm üzerinde etkilidir.
28-Yağ tipi çözücülerde çözünme özelliği.
29-Antioksidan veya yükseltgeme önleyici, yağların oksidasyonunu yavaşlatan madde. Canlılarda, kimyasal süreçler (prosesler), özellikle oksitlenme, serbest radikallerin oluşmasına neden olur. Yüksek derecede reaktif olan serbest radikaller farklı moleküller ile kolayca reaksiyona girebilir ve böylece hücrelere, canlıya zarar verebilir. Antioksidanlar serbest radikallerle reaksiyona girerek (onlarla bağ kurarak) hücrelere zarar vermelerini önler.
30-Mehmet Turgut, Ayşegül Uysal, Mine Yurtseven, “Epifiz Bezinin Morfolojik Özellikleri, Embriyolojik Gelişimi ve Deneysel Greftleme İşlemleri”; http://dergipark.ulakbim.gov.tr/pskguncel/article/view/5000076302/0.
31-Otonom sinir sistemi; kalp atışını nefes alıp vermeyi kan basıncını, hazmı, hormon salgılanmasını ve diğer fonksiyonları düzenler. Otonom sinir sistemi genellikle bilinçli bir efor olmadan çalışır, yani tepkilerinden sadece birkaç tanesi; örneğin nefes alıp vermek istemli kontrol edilebilir. Otonom sinir sisteminin de iki tane alt bölümü vardır: Sempatik bölüm ve parasempatik bölüm. Sempatik bölüm, tehdit edici fiziksel veya psikolojik uyarıcılar tarafından harekete geçirilir ve fizyolojik uyarım sağlayarak vücudu harekete hazırlar. Parasempatik bölüm, bedeni daha sakin ve dingin bir hale getirir, aynı zamanda da hazmı idare eder. (http://www.guncelpsikoloji.net/sinir-sistemi-bolumleri-ve-gorevleri/)
32-Akın Çam ve Murat Faik Erdoğan, “Melatonin”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt 56, Sayı 2, 2003.
33-Triptofan (Trp,W) proteinleri oluşturan 20 aminoasitten biridir. Genetik kodu UGG’dir…
34-Retina, göz küresinin arka duvarını kaplayan ve görme hücrelerinden oluşan ağ tabakadır.
35-Antibiyotik, herhangi bir mikroorganizma tarafından, başka bir mikroorganizmayı öldürmek veya çoğalmasını durdurmak için üretilen her türlü madde.
36-Birçok besinde fazlasıyla bulunan çinko minerali bağışıklık sisteminde anahtar rolü oynar ve insanı zinde kılar. Akyuvarların, antikorların oluşmasında payı vardır. Bağışıklık sisteminin bu askerleri bizi hastalığa neden olan virüslerden koruduğu gibi zehirli maddeleri de zehirsiz hale getirmede yardımcı olur. Bağışıklık sisteminin düzenli çalışabilmesi için vücutta bol miktarda çinko bulunması gerekiyor. Yaraların iyileşmesi, görme duyusunun güçlenmesi diyabet hastalığı, böbrek hastaları, çinko eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Çinko eksikliği sizi enfeksiyon hastalıklarına karşı savunmasız bırakır. Ayrıca tat ve koku duyularını da zayıflatır. Kırmızı et, karaciğer, yumurta, deniz ürünleri, fasulye, bezelye ve fındık bol miktarda çinko içerir. Çinko Neler Yapar? Hastalığın kol gezdiği kış aylarında soğuk algınlığı ve gribe karşı çok etkilidir. Çünkü bakterilere ve virüslere karşı savaş açar ve sonuçta bu hastalıklara karşı çok zayıf olan kişilerde bu tehlikeyi azaltır. Akneye karşı da çok etkili bir mineraldir, A vitamininin kimyasal bileşimini harekete geçirir ve mikrop öldürücü etkisi akne sivilcelerinin kaybolmasını sağlar. Fakat çinkonun yararları bununla bitmiyor. Hücre yenilenmesinde payı olduğu için cildi de güzelleştirir. El tırnaklarını sertleştirir ve saçı kuvvetlendirir, nörodermitisi ve uçukları hafifletir. Adet görme ağrılarını hafifletmesini, kısırlığa karşı etkili olmasını da diğer özellikleri arasında sayabiliriz. Ve amalgam gibi ağır metalleri de vücuttan atar. Çinkoya Ne Kadar İhtiyacımız Var? Çinkoya olan ihtiyacımız birçok faktöre bağlıdır. Çocukların ve gençlerin yetişkinlere oranla daha az ihtiyacı vardır. Hastaların sağlıklı kişilerden daha fazla ihtiyacı vardır. Stresli tiplerin de sakin kişilere oranla ihtiyaçları daha fazladır. Alman Beslenme Cemiyeti yetişkinler için günde 15 mg öneriyor. Çinko kürü yapmak isteyen üç ay boyunca günde 20-30 mg almalıdır. Prensip olarak ise kadınların çinkoya olan ihtiyacı erkeklerden daha fazla değildir. Gebe ve emziren annelerin ihtiyacı biraz daha fazla olabilir. Çocuklarda çinko azlığı gelişme ve büyüme bozukluğuna yol açabilir. Dengeli Beslenme Yeterli mi? Her zaman yeterli değildir. Çinkonun bağırsak yoluyla alınması herkes için farklıdır. Besinlerin bileşimi de bunda önemli bir rol oynar. Vücut çinkoyu bol proteinli hayvansal ürünlerden aldığında bol lifli bitkisel yiyeceklerden aldığından daha iyi değerlendirir. Bu nedenle vejetaryenler genellikle vücutlarındaki çinko azlığından şikâyetçidirler. Sporcular ve şeker hastaları için de aynı şey geçerlidir. Çinko Azlığı Nasıl Anlaşılır? Özellikle enfeksiyonlara karşı zayıf olma çinko azlığının en önemli belirtisidir. Bunun dışında çocuklarda öğrenme yeteneğinin sınırlı olması, büyümedeki aksaklıklar, saç dökülmesi, kısırlık, soğuk eller ve ayaklar, koklama ve tat alma duygusunun sınırlı olması, tırnaklarda beyaz lekeler de çinko azlığının diğer belirtileridir. Çinko En Fazla Nelerde Var? (100 gramda) İstiridye 7 mg.. Peynir 2-4 mg.. Sığır eti 5 mg.. Sütsüz çikolata 2 mg.. Kuru fasulye 3 mg..Yumurta 1.5 mg.. Mısır 2.5 mg.. Brüksel lahanası 1 mg..  Karides 2.3 mg.. Brokoli 1 mg. [1]
37-Birsen Kırım, Abdulkadir Bayır, Necdet Sirkecioğlu, N. Mevlüt Aras, “Balıklarda Pineal Bez ve Melatonin Hormonunun Fonksiyonları”
38-https://onedio.com/haber/ruh-ile-yasam-arasindaki-bagi-kurdugu-soylenen-ve-ucuncu-goz-olarak-bilinen-epifiz-574568.
 
Baran Dergisi 527. Sayı