Esselâmü Aleyküm.

Dünyadan haberler neler?

(Av. Güven Yılmaz, hâdiselerin Carlos’un da zaten takib ettiği çerçevede geliştiğini söylüyor.)

Takib ediyorum, evet. Görünüşe göre, muhteşem liderimiz, büyük Müslüman Fetullah Gülen, Türkiye’deki terörist bir hükümet tarafından rahatsız ediliyor, değil mi?
(Av. Yılmaz gülüyor.)

Hayır, hayır. Biz onun halife olmasını istiyoruz; Halife Fetullah Gülen, gerçek adı ile Mister ABD Golemi…

(Av. Yılmaz, “sadece İslâm dünyasının değil, tüm dünyanın halifesi” diyerek mukabele ediyor ve gülüyor.)

Yalnız, bu adam öyle aptal biri değil. Akıllı bir adam; tehlikeli… Ciddi söylüyorum…

“Türkiye’deki 15 Temmuz darbesine karıştığıma dair bana yüzde on kadar olsun bir delil gösterin, gönüllü olarak gideceğim ben Türkiye’ye!” diyor ve oyun oynuyor şu ân.

Oysa Gönüldaş Erdoğan’la Müslüman Türk vatanseverleri, Gülen’le savaşmıyor ki; ABD emperyalistleriyle savaşıyor onlar! Evet, ABD emperyalistleridir savaştıkları ve çok uzun ve tehlikeli bir savaş olacaktır bu…

Bu bakımdan, Gönüldaş Erdoğan için endişeleniyorum… Öldürülebilir… Darbeye tevessül ettikleri ama başaramadıkları bu noktada, kendisinden kurtulabilmelerinin kalan tek yolu, onu öldürmek olacaktır çünkü.

Dolayısıyla, çok ama çok dikkatli olmalıdır kendisi. Sokağa çıkıp halkla beraber olmaktan hoşlanıyor belki ama çok dikkatli olmalıdır. Gerçekten!..
(Av. Yılmaz, Fetullah Gülen’in “kim” olduğunu Kumandan Mirzabeyoğlu’nun bundan 30 sene önce söylediğini belirtiyor Carlos’a.)

Kumandan Mirzabeyoğlu elbette benden daha iyi bilir Gülen’in kim olduğunu. Onca sene zindanda yatmasının sebebi de budur zaten. Bence bunun ardında da Gülenciler vardı hep.
Diğer yandan, bir de kendilerine güya Kemalist denilenler var tabiî. Fakat bunlar da ABD için çalışan “neo-sabeyatist” subaylardır bence. Gerçek Kemalist, vatansever olur, milliyetçi olur çünkü; Amerikan ajanı olmaz. Ne var ki, uzun zaman boyunca orduyu, adliyeyi ve güvenlik servislerini kontrol edenler, Amerikalılardan alıyordu emirleri.

İşte bu yüzden, hep zindanda tuttular Mirzabeyoğlu’nu; çünkü “tehlikeliydi” O!.. Genç bir adamdı çünkü o zaman ve neler olup bittiğini gören, neler olup bittiğini söyleyen ve iyi insanlar tarafından takib edilen bir insandı. Tüm bunlar da O’nun “tehlikeli” olması demekti.

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun yeni hükümette, birlik hükümetinde bazı resmî siyasî sorumluluklar üstlenebilmesini ümid ediyorum. Öyle umalım…

Kendisinin şahsî bir ikbâl ve mevkî peşinde koşmadığını biliyorum, ancak böyle bir görevlendirme gerçekleşmelidir mutlaka. Çünkü Türkiye’nin çıkarınadır bu; Türk İslâmî Devrimi’nin hayatta kalmasının çıkarınadır. Bunu “devrim” olarak adlandırıyorum; çünkü gerçekten İslâmî bir devrimdir bugün Türkiye’de yaşanan. Neler olur, bekleyelim ve görelim…

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı bu arada?

(Av. Yılmaz, şayet dilerse, 9 Ağustos 2016 tarihinde Rusya’nın St. Petersburg şehrinde gerçekleşen Erdoğan-Putin görüşmesi hakkında konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Tamamdır.

Yoldaş Vladimir Vladimiroviç Putin ve Gönüldaş Erdoğan, Rusya’nın St. Petersburg şehrinde, Rus Çarlık İmparatorluğu’nun son başşehrinde, aynı zamanda Rusya Devlet Başkanı Putin’in de doğum yeri olan bu şehirde bir araya gelip görüştüler.

Bir hanedanın devamı olarak değil de seçilerek iktidara gelmiş olduğu unutulmamak üzere, kelimenin müsbet anlamıyla gerçekten de “imparator” seviyesinde bir devlet başkanıdır Putin.
Yine Putin, Rusya’nın halkça en sevilen devlet başkanıdır ve kendisine apaçık karşı ama vatansever olan liberal muhalefet bile desteklemektedir kendisini. Destekledikleri, şahıs olarak Putin değil, en başta Rusya’dır burada.

Unutmayınız ki, insanlar “liberal” ama aynı zamanda vatansever olabilirler. Türkiye için de geçerlidir bu durum. İnsanlar ideolojik olarak liberal ama kendi bakış açıları çerçevesinde “önce Türkiye!” diyen birer vatansever olabilirler. Yabancıların ajanı değildir çünkü onlar.

Hep savunduğum gibi, bizim ihtiyacımız vardır Rusya’ya; biz derken, biz üçüncü dünya ülkelerinin. Kendilerine göre farklı bir tarzı olan Çinlilerle birlikte, ABD Siyonist ve emperyalistlerinin karşısına çıkan yegâne güçtür çünkü Ruslar. Bir gerçektir bu.

Bu bakımdan, Gönüldaş Erdoğan’ın da Siyonistlerle herhangi bir suç ortaklığı içinde bulunduğuna ya da kendilerine karşı herhangi bir sempati beslediğine inanmıyorum, bundan kuşkulanabileceğimizi de düşünmüyorum. Eşi ve ailesiyle birlikte, gerçek bir Müslüman, gerçek bir Müslüman Türktür kendisi. İsrail’le falan yaptığı bazı anlaşmaların da taktik bir mesele olduğunu, yâni stratejik bir mesele olmadığını zannediyorum. Zaten İsrail de, bağımsız, devrimci, vatansever ve Müslüman bir ülkeye hep karşı olacaktır nihayetinde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’le görüşmek üzere Rusya’ya gitmesinin başta gelen sebebinin ise, bir Rus savaş uçağının Türkiye-Suriye sınırında iki Türk savaş uçağı tarafından düşürülmesinden doğan problemleri diplomatik yollarla çözmek olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde, söz konusu iki Türk pilotun, ya aptalca bir yanlış yaptıklarını veya bunun bizzat düşmanlar tarafından ayarlanmış bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Orada tam olarak neler olup bittiğini bilebilecek olan Türkiye’nin kendisidir kuşkusuz.

Rus uçağı düşürüldüğünde, Rusya’nın Türkiye’ye karşı “örtülü” birtakım askerî operasyonlar gerçekleştirebileceğinden korkuyordum gerçi. Türkiye’ye doğrudan bir savaş açacaklarını ise düşünmüyordum.

Sonuçta, Türkiye düşman bir ülke değildir Rusya için. Mesele, Erdoğan’ın Türkiyesi değildir çünkü burada. Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti, Stalin’den Putin’e kadar, Ruslar için düşman olmamıştır hiçbir zaman.

Evet, şu ân, düşürülen Rus uçağından doğan problemleri tamir etmeye yönelik olarak atılan bu adımlar, önümüzdeki dönemde diplomatik çerçevede daha iyi siyasî ilişkiler geliştirmek istikametinde ilerleyecektir. ABD, ajanları ve –aile geleneklerine bağlı Müslüman bir ülke olarak Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde görmek istemeyen ama 50 yıldır da onu hükümetler boyu oyalayan- Avrupa’daki köpekleri bundan rahatsız olacaktır elbette.

Türkler ve Ruslar arasında geçmişte birçok savaş yaşanmış olmasına rağmen, bu yaşananlar, Türklerin Ruslara yahud Rusların Türklere duyduğu bir nefret hâlini almamıştır asla.
Ruslar, çok özel insanlardır. Hâlâ hatırlarım, 1968’de Rusya’ya gittiğimde, ülkem Venezüella’da da yine böyle bir gelenek olduğu gibi, eğitimli insanlar Fransızca biliyordu. Ancak Rusya’da sokaklardaki insanların hepsi, normal Rus halkı yâni, Almanca konuşabiliyor ve anlayabiliyorlardı. Buna şaşırmıştım, çünkü Alman Naziler Ruslara karşı sayısız suç işlemiş, insanları öldürmüş ve Rusya’yı işgal etmiş olmasına rağmen; Hitler Almanyasıyla Stalin Rusyası arasında milyonlarca insanın hayatını kaybettiği dehşetli bir savaş yaşanmış olmasına rağmen, zihnen Nazi taraftarı olmasalar bile, Rusların Almanlara, Alman kültürüne, Alman müziğine ve Almancaya olan ilgileri geçmişte olduğu gibi hâlâ devam ediyordu. Rus kültürünün bir parçasıydı çünkü bu ilgi.

Türklerle Ruslar arasında ise, Almanlarla Ruslar arasında yaşanana benzer korkunç bir savaş tarihte hiçbir zaman yaşanmamıştır ve bu bakımdan, Türklerle Ruslar arasında dil ve kültür farkları bulunsa bile, iki halk arasındaki birbirine saygılı yakınlık ve yakınlaşma bundan sonra da hep devam edecektir.

Aynı şekilde, Türkiye’de son dönemde yaşanan tüm o saldırılara, patlamalara ve darbe teşebbüsüne rağmen, Avrupalılar tatil amaçlı olarak Türkiye’ye bir daha hiç gitmeyecek ve bundan hâliyle korkacak olsalar bile, Ruslar farklı davranacak ve bu farklı zihnî yaklaşımlarından dolayı, Türkiye’deki yabancı turistlerin belki yüzde 90’lık kitlesini artık –ille de etnik Rus olmaları gerekmez- Rusya vatandaşları, Rusya pasaportu taşıyanlar oluşturacaktır.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin, sadece sağlamlaştırılan siyasî bağlar çerçevesinde değil, tarihî, kültürel, dinî farklılıklara karşılıklı saygı çerçevesinde de daha fazla gelişmesini umalım.
Unutmayalım ki, İstanbul, 1920’lere kadar İslâm’ın üssü ve başşehriydi. Yine unutmayalım ki, 1917’ye kadar Moskova’ya da -Hristiyanların atfettiği değeri göstermek bakımından- Roma ve Bizans’tan sonraki “Üçüncü Roma” denirdi.

Gelmek istediğim nokta, bu iki ülkenin maddî-manevî birbirine verebileceği çok şeyi olduğudur. Bu ise, Türkiye veya Rusya’nın başında hangi hükümet bulunursa bulunsun, her iki ülkenin de tarihî ve jeopolitik bakımdan çıkarınadır.

(Carlos, II. Dünya Savaşı sırasında şu ân Tataristan topraklarında yaşayan Tatarlar doğru tarafta yâni Sovyet Rusya safında yer alır ve özerk bir cumhuriyet olarak hâlâ varlıklarını korurken, Kırım Tatarlarının yanlış tarafa oynaması ve peşinden büyük kayıblar yaşamasıyla ilgili olarak, daha önce de BARAN için söylediği çerçevede bir değerlendirme yapıyor ve Kırım Tatarlarının bugün de yanlış tarafa oynarlarsa bu sefer her şeylerini kaybedebileceklerini, üstelik eskisi gibi Sibirya’ya gitmek yerine, tamamen Rusya toprakları dışına çıkabileceklerini belirtiyor; geçmişteki yanlışı tekrarlamak yerine, İslâm düşmanı Ukrayna’yı bırakıp doğru tarafta yâni Rusya safında yer almalarını tavsiye ediyor ve belki bu sayede Türkiye’den Kırım’a dönüp orada yeniden kökleşebileceklerini ifâde ediyor.)

Kumandan Mirzabeyoğlu başta olmak üzere, siz kardeşlerim de kendinize çok dikkat edin ve doğru tarafta saf tutarak duruma müdahale etmeye de her zaman hazır olun.

Allahü Ekber.

13 Ağustos 2016


Baran Dergisi 501. Sayı