17-25 Aralık soruşturmalarında usulsüzlükler ve şüphelilere kumpas iddiasıyla aralarında Fetullah Gülen’in de bulunduğu 69 kişi hakkındaki soruşturmanın iddianamesi tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan iddianamenin şablon kısmı 97, metin kısmı ise 1356 sayfa; UYAP’ta incelenmesi kolay olsun diye PDF hâline getirilince de sayfa sayısı 1453 olmuş…
 
İddianame yayınlandıktan sonra hemen FETÖ taraftarları iddianamenin hukûkî olmadığı ve uydurma deliller olduğu yönünde Zaman Gazetesi etrafında manipülasyona başladılar…  Alaya alma, savcıyı kopyacılıkla suçlama vesâir ucuz muhalefet yoluyla Zaman Gazetesi ve yandaşları iddianameye hücum ediyorlar; iddianame içindeki “buz gibi” delilleri, tapeleri, kumpasları ve birçok kanunsuzluğu da bu dil etrafında aklı sıra gömmeye çalışıyorlar. Bu meyanda biz de iddianame içinden gözümüze takılan bazı hususları dile getirerek paylaşmak istedik.
1453 Muamması
Savcının hazırladığı iddianame biraz evvel belirttiğimiz gibi UYAP’ta incelenmesi kolay olsun diye PDF hâline getirilince de sayfa sayısı 1453 olmuş. Hal böyle olunca da “Cimaat” takımı hortlayarak bağırmaya başladı: “Bakın işte 1453, İstanbul’un Fethi’ne ayarlanmış sayfalar!” İyi de kardeşim, bizde tarih öyle şaşaâlı ve köklü ki, sayfa sayısı faraza 1553 olsa bu sefer de Şehzade Mustafa’nın (6 Ekim 1553) boğdurulmasına tesadüf edecek, paralel tayfa bu seferde “vay bizi boğacaklar!” diye feryat koparacak! Bir de aynı tarih (6 Ekim 2015) iddianamenin açıklandığı hafta içinde olduğunu da hesaba katarsak buyur bir de buradan yak, al sana paralel halüsinasyon…
Sizin anlayacağınız 1453-1553 vesâir diye dolaşan mide gurultusu, esasında, PDY’cilerin “aya bak kamyon farı gibi!” numarasıdır…
Umûmi Olarak İddianame
Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun 2014/115949 soruşturma numarasıyla hazırladığı iddianamenin “klasik iddianameler”den biraz farklı olduğunu söylemek lazım. Savcı İsmail Uçar sadece elde bulunan delilleri sıralayıp ardından da “filanca maddeye göre suçludurlar” dememiş, iddiasını ispat için, gerçek delillerin yanı sıra hadisenin coğrafî, iktisadî, içtimaî ve tarihî taraflarına da el atmış. Deliller ile elde edilip mevcut kanunlarla verilmesi gereken kararın sağlamlığı adına uzun uzun mevzuunu çalışmış. Yani “aha deliller, aha da kanun, bal gibi suçlusun!” diyebileceği yerde, mevzuun psikolojik veçhesinden tarihî akışına kadar gayret sarf etmesi bana kalırsa Türkiye’deki hukuk adına sevindirici bir gelişme; FETÖ’cüler savcı İsmail Uçar’ın hazırladığı iddianameden elbette rahatsız olacak ve –hesapta- alaya almaya çalışacaklardır.
 
Diğer yandan, “örgüt lideri olduğuna dâir herhangi bir delil olmamasına karşın bir örgüt lidersiz olamayacağından, örgüt lideri olduğuna” denilerek “olsa olsa budur!” kanaatiyle Salih Mirzabeyoğlu hakkında hazırlanmış iddianameyi ve kararı çok iyi bildiğimizden, FETÖ’cü tayfanın, hem de bu kadar delile rağmen, “hukuk” diye ciyak-ciyak bağırmasını pek manidar buluyoruz...
 
Bugün İsmail Uçar’ın hazırladığı iddianameyi hukuksuzlukla suçlayan aynı gürûhun bahis mevzuu iddianameyi, o günlerde “işte elebaşı, işte çetesi” diye gazeteleri Zaman’da ve sâir yayın organlarında nasıl alkışladığını hatırlatıyor ve yine bahis mevzuu tüm manşetlerin bulunduğu gazeteleri rulo haline getirip alakalılarına postalasak mı acaba diye soruyoruz?
 
İddianameye dönersek; tüm bunlara mukabil savcının tarihî bazı hususlarda kesinliği tartışmalı mevzuları kesin ifadelerle anlatmış olması da bizce yanlıştır. Fakat bu hususlar dosyadaki delillere halel getirecek nitelikte olmayıp sadece teferruat nev’indendir.
 
69 şüphelinin bulunduğu iddianamede bir numaralı şüpheli Fethullah Gülen… Gülen’in yanı sıra eski emniyet müdürü Yakup Saygılı ve dönemin mali şubedeki komiserleri ve polisleri de bu 69 kişi içerisinde... Fethullah Gülen’in “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, diğer sanıkların ise örgüt üyeliği, casusluk ve sâir suçlardan yargılanması iddianamede isteniyor.
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu dosyada müşteki sıfatıyla, Başbakan Ahmet Davutoğlu ise mağdur olarak yer alıyor. Daha birçok müşteki ve mağdur da dosyada…
 
İddianamenin ana mevzuu, 17-25 Aralık operasyonlarının yolsuzlukla alakalıymış gibi gösterilip FETÖ örgütünün darbeye nasıl teşebbüs ettiği...
 
Ayrıca, FETÖ’cüler “ah evropa, evropa!” diye ikide bir ağlamasınlar diye savcı İsmail Uçar’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki bazı maddeleri de iddianameye alarak şüphelilere “hukuk”tan başka sığınacak yer bırakmaması da gerçekten akıllıca bir yaklaşım olmuş.
Badem Bıyıklı Abilerden Küfür Şov:
Ellerde Sigara Ağızlarda Küfür Hizmete Devam
Büyük Doğu İBDA bağlıları olarak kaba bir tasnifle söylersek 30 küsur yıldır “hizmet hareketi” denilen bu FETÖ’cülerin, bu adamların nasıl sahtekâr olduğunu anlatagelmiştik. Gün geçti devran döndü ve Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle “zaman ayının ayılığını ve dayının dayılığını ortaya çıkardı.” Ve bizim için zaten malum olan bugün kamuoyu için de hakikat oldu. Hani bu “hizmet hareketi” denilen FETÖ’cü örgüt yapılanmasının adamları için kamuoyunda çizilen badem bıyıklı, halim selim bir portre vardı ya, işte o maske yırtılınca ortaya çıkan manzara bir acayip ki sormayın. Şahsen, birebir ilişkilerde, emniyette, mahkemelerde bu FETÖ’cülerin ne kadar vicdansız olduğunu çok gördüğümüzden bize şaşırtıcı gelmese de kamuoyu ve halkımızın bilmesi açısından bu kasetçi-montajcıların iddianamede ortaya çıkan yüzlerine ibret olması açısından paylaşalım:
 
“YASİN TOPÇU: Onunla konuşuyoruz dedim ki ben bu arada balkona çıktım bir sigara yakayım bir saniye.”…
Ooo Fetullahçı abi elde sigaralar, hayırdır?
YASİN TOPÇU : Şimdi en çok .ötü Yusuf Yusuf eden bizim o Donkişot müfettişlerle savcılar var ya o. Hadi madi bilmem ne falan İsmail Uçar falan .
SALİH :Hı hı.
YASİN TOPÇU :Şimdi onlar Yusuf Yusuf etmeye başlamıştır ya…ğı yedik şimdi diye .
SALİH :S….ki tuttuk demiştir s…ki tuttuk .
YASİN TOPÇU :Aynen öyle hayırlısı Salihim be.
SALİH :Hayırlısı abi .
YASİN TOPÇU :Görüşürüz abi kendine iyi bak.”
 
Vay arkadaş, hani marjinal bizdik? Bütün FETÖ’cüler tiren yapıyormuş da haberimiz yokmuş meğer…
Badem bıyıklı abilerimizdeki ağız, ağız değil kenef çukuru mübarek. Arkadaş, hadi kendi aranızda böylesiniz anladık! Terbiyesiz bir lügatınız var tamam. O gariban Afrikalı çocuklara Türkçe öğretiyorum ayağına yoksa bunları mı öğrettiniz lan siz? Rezil herifler, aşağılık kepazeler sizi. Dinler arası diyaloğunuz da, bu küfürlü diliniz de, bu hıyanetiniz de batsın be...
 
Yolsuzluk Yalanı, Kumpas, Darbe Teşebbüsü
İstanbul Mali Şube içindeki çeteci-örgütçü polisler başta o günlerdeki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün bakanlar kurulunun peşine düşmüş ve görünen o ki, mesailerinin çoğunu bu kumpasa harcamışlar. İddianamedeki bu detaylı bölümü görünce insanın faraza kaçakçı olası geliyor; çünkü, ister vergi kaçır, ister usulsüz ihale peşine düş, istersen hayali ihracat yap, ne yaparsan yap; nasılsa bütün mali şube müdürü, komiseri Başbakan’a kumpas kurmakla meşgul…
 
Adamlar işi o kadar abartmış ki, devletin yapacağı enerji ihalelerini takip ediyorlar, Taner Yıldız başta olmak üzere bütün devlet yetkililerinin özel hayatını fotoğraflıyorlar, dinliyorlar, videoya çekiyorlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı görüşmeyi takip edip, görüntülerini alıyorlar ve ardından bunu da Cumhuriyet Gazetesi’ne sızdırıp, gazetede “Haliç’te karanlık zirve” diye haber yaptırıyorlar; yani, bir yandan yapacakları tezgâhın basamaklarını hesapta “kanûnî!” açıdan sıralarken, diğer yandan kamuoyu algısı oluşturarak darbeye zemin hazırlıyorlar. Haliç Kongre Merkezi’nin görüntülerini Narkotik Şube adına istettirip, Mali Şube’deki kendi dökümanları arasına iliştiriyorlar. Yahu arkadaş kimse de sormuyor ki, Hakan Fidan ile Recep Tayyip Erdoğan’ın “görüşmüş” olması nasıl bir suç teşkil edebilir? Kaldı ki, hukuken dokunulmaz olan Başbakan ve kabinedeki birçok bakanı sen nasıl soruşturabiliyor, Başbakan’ın evinin krokisini nasıl çıkartabiliyor, adım adım nasıl fotoğraflayabiliyorsun? İşte tezgâh burada başlıyor. Cumhuriyet Gazetesi vasıtasıyla “Haliç’te karanlık zirve” haberini kopyala-yapıştır bu görüntülere ekle, sonra Twitter’dan montajladığın ses kayıtlarını döşe; zaten aklı bir karış havadaki memleket evladının ver eline ve gerisini seyret hesabı…
Bir de işin ilginç tarafı “yolsuzluk” diye bahsedilen ve Mali Şube’nin takip ettiği mevzu bahis ihale yapılmadan “ihalede fesat” fezlekesi düzenleniyor ve hazırladıkları fezlekeye de Recep Tayyip Erdoğan için “dönemin başbakanı” ifadesini kullanıyorlar. Yani; mahkeme görülmeden mahkeme neticesi belirlenmiş ve iddianame, savcılık, mahkeme, yargılama gibi bütün safhalar atlanarak “dönemin başbakanı” ifadesinden de anlaşılacağı üzere çoktan FETÖ’cüler tarafından ceza kesilmiş… Adamlardaki rahatlık barometresi nereden baksan 1500… Bunun yanında eş zamanlı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın, bazı iş adamlarının, bakanların montajlı ses kayıtları basına ve kamuoyuna sızdırılarak kamuoyunu yapacakları tutuklamalara hazır bir hale getirmeye çalışmışlar…
 
Bu arada şunu da hatırlatmak gerekiyor ki, görüldüğü üzere FETÖ’cü örgüt elemanlarının -en azından Mali Şube’dekiler- birçoğu polis olmaktan öte sanırsınız Hollywood film yapımcısı; görüntü montajlama, ses montajlama, yayınlama, bunun pazarlanması. Arkadaş madem bu kadar maharetliydiniz, Yeşilçam’a da bir el ataydınız ya!..
 
Biraz evvel de bahsettiğimiz gibi “ihalede yolsuzluk” adı altında mevzu bahis ihaleler yapılmadan “ihalede fesat” diye fezleke düzenleyen FETÖ’cüler, aslında operasyonu 17-25 Aralık tarihlerinde yapmayacaklarmış. Daha operasyona vakit varken, gizli takipleri açığa çıktığından telaşa kapılarak acilen operasyon yapmak zorunda kalmışlar ve yaptıkları-yapacakları bütün işleri ellerine, yüzlerine bulaştırmışlar. Böyle olunca da mevcut hükümet Mali Şube’deki yetkilileri görevden alarak yeni polis müdürleri atamış; yeni müdürün atanmasıyla beraber telaşa kapılan FETÖ’cüler şube içinde ayrıca dosyaladıkları bütün darbe teşebbüslerini bilgisayarlardan geri döndürülemez bir biçimde silmiş, belgeleri çuvallara doldurarak kaçırmışlar. Bu mevzuya dair iddianamede geçen görüntülerden anladığımız kadarıyla FETÖ’cü bir polis yeni müdürün odasını koridordan gözetlerken, diğer FETÖ’cüler belgeleri çuvallara doldurarak şubenin arka kapısından kaçırıyorlar. Şerefsizlere bak, sanırsın CIA’nin ofisinden kendi memleketi için belge kaçırıyor; oysa bu adamlar o kadar adi ki, hepimizin verdiği vergilerle çalışan bu kopiller kendi liderleri Fethullah Gülen’in ihtirası peşinde her türlü adiliği yapacak kadar alçalmış suç örgütü mensuplarıdır. Sanki KBG’ye, CIA’e, MOSSAD’a operasyon yapıyorsun; oysa 2010’dan sonra “ayıkmaya” başlayan ve Batı çıkarlarının karşısında kendi memleketinin çıkarlarını korumaya çalışan zihniyete kumpas kuruyorsun… Demek ki insan aşağılaşmaya başladıktan sonra yani insan formundan çıkıp, başka bir forma girdikten sonra giremeyeceği tıynet yok; bunu da bu iddianame vesilesiyle anlıyoruz.
 
Elin CIA’cısı, BND’cisi, SAVAMA’cısı, başka memlekete gider, kendi memleketinin çıkarları için ajanlık faaliyeti yürütür, bizdeki .uştlar ise Amerikan tandanslı lideriyle beraber burada bizim memlekete kumpas kurar. Bi bitmediniz ... ! Tümünüzün köküne DDT be kardeşim!
 
Daha neler neler…
 
Bilgisayarlardan bütün delilleri silmelerine mukabil arta kalan bariz deliller bile, bu adamların değil kanun dairesindeki maddelerden suçlu bulunmasını, yatacak yerlerinin bile olmadığını gösteriyor.
Batan Gemi’nin “Mal”ları Bunlar:
FETÖ Örgütü’nde Motivasyon ZE-RO
Siz bakmayın Zaman Gazetesi’nde, Twitter’da ve diğer sosyal medyada bunların öyle gider yapıp hâlâ ileri geri konuştuklarına. İddianame ile ortaya çıkan bir hakikat de şudur ki; FETÖ Örgütü’nün bütün elemanları birbirine düşmüş ve hepsi “nasıl yaparım da bu işten sıyrılırım” diye dört dönüyor... Ayrıca yine iddianameyle beraber FETÖ Örgüt elemanlarının psikolojik açıdan “halüsinasyon” diyebileceğimiz suni bir hayal dünyası içinde yaşadıklarını da görüyoruz…
 
Önce hükümetin yaptığı operasyonlardan sonra Müslüman Anadolu toplumu içerisinde nasıl taban bulamadıkları yönündeki aralarında geçen konuşmaları sizinle paylaşalım:
 
“YASİN TOPÇU: Aynen aynen ya; şimdi bak adamlar yüzde kırk şimdi Ak Partiyi sil Türkiye’den geriye ne kalıyor dostum CHP HDP MHP. Bunlarda da iş yok ki dostum AK PARTİ Türkiye’nin bir gerçeği. Yani bunu tamam sevmiyoruz, yaptıklarını eleştiriyoruz, iki yıldır ağzımıza .ıçıyorlar, amma velakin Türkiye’nin gerçeği yani.
SALİH: Abi baksana Orta Anadolu’ya. Baksana hiçbir şey değişmemiş. Orta Anadolu’da, Karadeniz, Orta Anadolu’da…
YASİN TOPÇU: Ya dostum ya işte.”
İddianamede geçen FETÖ’cülerin aralarında yaptığı başka bir tape kaydı:
“MEHMET AKİF ÜNER: Ne seneyesi İsmail, bir cacık olmaz bu işten.
İSMAİL ARPACI: Ömür boyu kaldık diyorsun ha.
MEHMET AKİF ÜNER: Yani.
İSMAİL ARPACI: Hayırlısı olsun dostum ya.
MEHMET AKİF ÜNER: Sürecin biteceği yok amk.
İSMAİL ARPACI: Her gün bakarsan fuat avniye falan yazdıklarına sanki yarın bitecek iş, ama yok.
MEHMET AKİF ÜNER: Kaybedenlerdensin diyor başka bir şey demiyor anca, kaybeden biz oluyoruz.”
 
Zaman Gazetesi’nde ve Twitter’da öyle “dik duruyoruz” ayağına takılan FETÖ’cülerin, kendi aralarında konuştuklarında nasıl bir motivasyon kaybına uğradıkları açıkça görülüyor… Bilindiği üzere şov düşkünü Ekrem Dumanlı’nın da bu hafta Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’nden istifa etmesi Fetullah Gülen yandaşlarının ufak ufak “volta” aldığını gösteriyor…
Netice
İddianamenin içinden aktardığımız çok kısa bahislerden bile anlaşılacağı üzere FETÖ ve örgütü fena yakalanmışlar ve apaçık delillerle beraber kıskıvrak bugünkü hukuk sisteminin pençesine düşmüşlerdir. Biz, kendi dünya görüşümüze nisbetle her zaman “hukuk bir gün herkese lazım olacak!” düsturunu defaten dile getirdik. Bugün aynı hususu tekrar hatırlatıyor ve hukukun şahıs odaklı bir maşa değil adaletin tesisi noktasında kullanılması gerektiğini, bu sebeple -her ne kadar bizce vatan ihanetiyle suçlanmaları gerekse de- FETÖ’cülerin hiç olmazsa mevcut hukuk kaidesi içinde yaptıklarının bedelini ödemeleri gerektiğini söylüyoruz. Bununla beraber hukuku kendisinin maşası haline getiren FETÖ’cülerin daha önceki yıllarda verdikleri birçok yargı kararının da tekrardan gözden geçirilerek milletimizin halis evlatlarının haklarının bir an evvel iade edilmesinin de önemli bir husus olduğunu altını çizerek hatırlatmak istiyoruz…
 
Yazımıza niçin “Eto’o Değil FETÖ Bitmiş” başlığını attığımızı merak eden okurlarımız olursa, onlar için şu hususu da şerh düşmek istiyoruz; anlaşılan o ki, Antalyaspor’un transfer ettiği ve spor eleştirmenlerince “eski formu yok” denilen dünyaca ünlü 34 yaşındaki futbolcu Samuel Eto’o değil, FETÖ bitmiş.

Baran Dergisi 456. sayı