Hayatta her şey Allah gayesine göre bir vasıta, bir vesile... Bu açıdan bakarsak, Büyük Doğu İslâmiyetin emir subaylığı ve İBDA, Allah ve Resûlü davasında Doğru Yol-Kurtuluş Yolu’nun bir remzi, bir alemi. BARAN ve AYLIK dergileri de İBDA’ya göre bir vasıta, tıpkı öbür İBDA Cephelerinin olduğu gibi... Hepimiz, Allah ve Resûlü davasının yeryüzüne nakşı davası içiniz...
BARAN ve AYLIK dergilerinin de katıldığı İstanbul Sirkeci Garı’nda 10-15 Mayıs 2016 tarihleri arasında yapılan 7. Uluslararası Dergi Fuarı’ndaki izlenimlerimi vesile amacıyla paylaşmak istiyorum. Fikri harekete geçirmek sadedinden kitle ile birebir temas, irtibat ve dayanışmaya da müşahhas misaller olarak...
Üstad’ın ve Kumandan’ın posterleriyle süslediğimiz standımıza gelenler, “Kumandan”, “Mirzabeyoğlu”, “Salih Bey” diyerek, “Ne zaman görülecek, televizyonlara çıkmasını beklemiyoruz ama en azından konferansı olacak mı?” diye heyecanla Kumandan’ı sordular. Biz de Kumandan’ın kitaplarından, BARAN’da tefrika edilen “Ölüm Odası” başlıklı dizi yazısından ve dava mesaisi üzerinde olduğundan bahsettik. Başka bir şey bilmediğimizi söyledik.
Amerika’dan Mısır’a, Mağrip’ten Uzak Asya’ya kadar standımıza uğrayanlar oldu. Amerika’dan bir ticaret şirketinin Ceo’su olan Selim bey, Kumandan’ın eserlerini okuduğunu; fakat dergilerden haberdar olmadığını belirtti. Dergilerden alarak, kartvizitini takdim etti. Milli Görüş’e yakın olduğunu belirtti ve bizimle biraz sohbet etti. Mısır Kültür Ataşesi gelip dergilerden aldı. Yanında ise İBDA Mimarının Başyücelik Devleti eserini Arapça’ya tercüme eden arkadaş var idi. Fas ve Tunus’tan ziyaretçiler geldi. Yan komşumuz Cezayirli iktisat profesörü Abdurrahman bey ise, Kumandan’ın “zamanı gelmiş bir fikri engelleyecek hiç bir güç yoktur” sözünden heyecanlandı. Arap halkının Türkleri sevdiğini ama elitlerin ve akademisyenlerin sevmediğini, düzenlerinin bozulmasını istemediklerini söyledi.
İmam-Hatip lisesinden bir edebiyat hocası geldi. BARAN’da tefrika edilen Ölüm Odası’nın başındaki Kumandan’a ait kıtayı okudu:
“Böyle daldan dala tedailerle
-Ahenk helezonu daralan boynuz-
Döllenir kelimeler kelimelerle
Sura üflemeden önce soyumuz...”
Sonra şunları söyledi:
“Edebî olarak çok güzel bir şiir. Çapraz kafiye ile yazılmış. Böyle şiirlerde ilk önce edebi kısmı dikkat çekiyor, ilk bakışta şiirin süsü görülüyor. Fakat dikkatli okuyunca arka planında müthiş bir mânâ var.”
Edebiyat hocası öğrencilerine tavsiye edeceği Kumandan’ın roman tarzı eseri olup olmadığını sordu. “Yaşamayı Deneme”yi söyledik. Kendisine ise “Başyücelik Devleti” eserini satın aldı. Ölüm Odası’na tahminimizden fazla ilgi olduğunu belirtelim. Bir emekli savcı geldi. BARAN’dan Ölüm Odası’nı takip ettiğini, anlamakta zorluk çektiğini, tasavvuf kültürünün zayıf olduğunu ve bundan kaynaklanmış olacağını ve ne tavsiye ettiğimizi sordu. Kumandan’ın diğer eserlerini okuması gerektiğini söyledik ve Ölüm Odası’nda kainatın unsurlarını ihtiva eden insanın her yönüyle ele alındığını ve bizim de anlamakta zorlandığımız fakat okuyup aşina olmaya ve alâka kurmaya çalıştığımızı söyledik. Hukukla ilgili bir kaç bahis söyleyerek kendisinin de mevzuyu orada yakalayabileceğini ve belki de ilerletebileceğini söyledik. İyi bir arşivinin olduğundan bahsetti savcı bey. Şimdilik Hukuk Edebiyatı kitabını verdik kendisine. “Başyücelik Devleti Nedir?” sayımız da dikkatini çekmiş ve satın almıştı.
Osman Temiz Hoca ile Baran’ın standında karşılaştık ve oturup sohbet ettik. Kendisi Husserl’in fenomenolojisi hakkında Kadıköy Belediyesi’nin tertiplediği bir seminer dönüşü bize uğradı. Standımız hareketli idi ve dinleyicilerimiz var idi. Osman Hoca mealen şunları söyledi: “Hakikat arayışında samimi olursak Allah karşımıza çıkarır. Spor akademisinde okurken sporun hakikatini ararken BD-İBDA’yı buldum. Bütün Fikrin Gerekliliği’nden hareketle parça mevzuumu bütüne bağlamak derdini edindim. Ölüm Odası’nda Kumandan’ın yapmak istediğini anlamazsak bile okuyalım. İstidadı olanlar dedikodu ve boş şeylerden uzaklaşıp anlama cehdine girerler ise mevzu da onlara yaklaşır.”
Yeni Akit yazarı Kenan Alpay, standımıza uğrayıp samimî dileklerini iletti. Diyanet Dergisi Yayın Koordinatörü de kendisini tanıttı ve bazı güzel çalışmalardan bahsetti. Adem Özköse standımıza uğrayıp bana selam söylemiş ayrılırken karşılaştık. Gıyabî selâmını vicahiye çevirdi. Av. Hamza Uçan uğramış ve bana selam bırakmış. Aleykümselam. Millî Gazete’den Ali Haydar Haksal uğradı.
Müslim Hoca’nın standımıza ziyareti ise çok samimî bir atmosferde oldu. Kendisiyle görüşmeyi gönülden arzu ediyordum. Müslim Hoca’nın siyasî ahvâl ve hükümetin durumu için kısa ve özlü şunu dedi: “İdeolojisiz devlet olmaz” ve hükümetin günübirlik işler yaptığını ilave etti. Bundan memnun kalamayız, dedi. 20 yıl önce 28 Şubat sürecinin mağduru olarak geldiği Metris Cezaevi’nde İBDA-C koğuşunda ağırladığımız Müslim Hoca ile o zaman ve öncesinde başlayan dostluğumuz bugün (15 Mayıs 2016) aynı tazeliğini sürdürüyor. Bunu müşahade etmek beni gönülden hoşnut etti. Müslim Hoca bana şunları söyledi: “Biz Aczimendiler dergâhlardayız, dervişleriz. Sizler İBDA’cılar ise cemiyette olup her yerde bizim ve Müslümanların kuvvetisiniz. Sizler bizi Allah için sevdiniz ve korudunuz. Bizler de sizi Allah için seviyoruz ve dua ediyoruz. Başta Kumandan olmak üzere tüm gönüldaşlara selâm ederim.”
Müslim Hoca ile ilgili 1996-97 yılında Metris Cezaevinde bir anımı nakledeyim. Her sabah askerî bir düzenle yaptığımız içtimada gönüllü olarak aramıza gelen Müslim Hoca şunları söylemişti: “Sizin aranızda bulunmaktan çok memnun olduğuma hepiniz şahid olsun. Ahirette de sizinle kardeş olmak istediğime Allah şahid olsun. Aranızda olmaktan hoşnudum, Allah da sizden hoşnud olsun.”
20 yıl sonra bugün BARAN standında Müslim Hoca’yı aynı samimî duygular içinde görmekten ben de ulvî bir zevk duyduğumu belirtmeliyim. Hani nebatî hayatın sıkıcılığı için dünyanın tadı yok diyorlar ya. Allah için sevmenin tadı hiç bir dünyalık sevgide yoktur. Şu hususu da belirtelim ki düşmanı olmayan Müslüman yaşama gayesini kaybetmiş, iman zevkini ve küfre düşmanlığını yitirmiş demektir. Şimdi Müslüman gençliğin bir problemi de düşman tasavvurunu yitirmiş olmasıdır. Dostlukların ise sahte ve yapay olmasıdır, bir amaç, hedef ve aksiyon taşımamasıdır. İslâmcılık oynamakla, İslâm’la yanmak ve etrafını aydınlatmak farklı şeylerdir. Bu mevzuya dergicilik vesilesiyle tekrar değineceğiz.
İlk sayımızda, 11 Ocak 2007 tarihinde deklare ettiğimiz gibi bugün de belirtelim ki, BARAN dergisi dergilerden bir dergi değildir, ihtilâlci bir dünya görüşüne bağlı bir toplum projesine talip bir harekete mensuptur.  Keza 2004 yılında çıkan AYLIK dergisi de BD-İBDA ideolocyasına bağlı yayın amacı gütmektedir. Yani bir cemiyet kavgamız var, bir ideolojimiz var. Her türlü faaliyetlerimiz bu amaca matuf. Yani dergi çıkarmak için dergi çıkarmıyoruz. Fakat maalesef dergi fuarında da gördük ki bir çok İslâmcı dergi çevre-itibar ve para için çıkıyor, dergi çıkarmış olmak için çıkıyor. Bir cemiyet projeleri de yok. Mesela bunu komünistler yapmıyor, Marksist dünya görüşünü siyasî, sosyal ve sanat mevzularını yayın organlarında işliyorlar. Bizim için de yayın faaliyeti “İdeolocya ve İhtilal”e nisbetledir, öyle olmalıdır.
Türkmen Dağı komutanı gönüldaşımız Ömer Abdullah’tan gelen haberlerden bahsedildi. Abdülhamid Han Tugayı haberlerinden. Sıcak haberleri de yeri geldikçe dergimiz sayfalarında bulacaksınız. Muhakkak ki bedel ödenmeden bir şey elde edilemez. Her dava mensuplarından samimiyet ve çilesini bekler. Oluş zorluklarına giremeyen ve kendini aşamayanlar dergicilik, İslâmcılık, particilik, dernekçilik vs. ile ancak kendini oyalar. Aziz davaya da yazık olur. Maalesef bugün bir çok sahada olan da budur. Ve biz düzelmeden bize kurtuluş yoktur.
Bazı gençler ilgili, bazı gençler ise hiç ilgisiz, daha çok cafcaflı dergilere bakıyorlar. Biz ilgi alanına hiç girmiyoruz. Külliyatı hiç okumadan, “Ölüm Odası”na girmek isteyenler bile oluyor, onları uyarıyoruz. Önce Büyük Doğu külliyatını okuyalım diyenlere bir Üstad’dan bir Kumandan’dan okumalarının daha uygun olacağını söylüyoruz. “İdeolocya Örgüsü” peşinden “Başyücelik Devleti” gibi... Ayrıca Kumandan’ın “Necip Fazıl’la Başbaşa”, “Kültür Davamız”, “İslâma Muhatap Anlayış”, “Adımlar” gibi eserlerini tavsiye ediyoruz. Tabiî branşını sorarak ona göre eser tavsiye ediyoruz. İşin temelinin kitap olduğunu söylüyoruz.
BARAN ve AYLIK çalışanlarının ve destek için gelen yazarlarımızın heyecanı ve organizasyonu iyi idi. Onların çalışmasını ziyaretçilerden bana takdir edenler de oldu. Yani, bir fikriyata bağlı olarak cemiyet inşacısı olmanın farkı diyebiliriz buna, diğer dergilerde olmayan.
Fuara İBDA cephelerinden Furkan dergisi de katıldı. Bize Akademya dergisini soranlar oldu. Fuara katılmadığını kültürel faaliyet yaptığını söyledik. Stand nöbetini aksatmayan yazarlarımızdan Baran Demir’i çoğu ziyaretçi müstear isim zannediyordu. Baran isminin derginin ismiyle tevafuk olduğunu bizzat görerek ve tanışarak öğrenmiş oldular.
Lise öğrencileri de dikkatimi çekti. Darüşşafaka lisesinden, İmam-Hatip liselerinden, vs. Onlarda gördüğüm temizlik, apaçıklık, bir şeyi anlatınca hemen kavrayış, “ama”sız “fakat”sız dinleyiş… İdeolocya şartını, İslâm’a muhatap anlayış davasını, Doğru Yol anlayışını anlatınca hemen tasdik ettiler... Koreli bir genç geldi, heyecanla Kumandan’ın posterini gösterip, “arkadaşımın babası” dedi. Posterin altındaki Mirzabeyoğlu ismini gösterdik, kendi şivesiyle heceledi bize. Onun hâli de enteresan geldi bize.
Bir dergi alana istediği bir dergiyi de hediye veriyorduk. Aylık dergisinin “Dar Görüşlü Bir Yüzyılın En Dar Görüşlü Mefhumu: İlerleme” yazan kapağı tercih ediliyor idi. Tebliğci bir dilden ziyade telkinci bir dil kullanıldığından olduğunu düşünüyorum. Çünkü öbür sayılarda tebliğci dil ağırlıkta idi. Baran’ın son sayılarının kapakları da dikkat çekti. Bilhassa “Türkiye’deki Laiklik İslâm Düşmanlığıdır” manşetli kapak ilgi çekenler arasındaydı.
Saadet Partililerle ve Fetullahçılarla da görüşme imkânımız oldu. İktidarı kaybetmenin verdiği psikoloji ile her şeye muhalifler, Ak Parti karşıtlıkları da bu temelde. Bir ideolojiye nisbetle muhalif değiller, zaten Fetullahçılar yörüngeyi çoktan yitirmişler, tabanları da aynı teraneyi devam ettiriyor, biraz takiyye yaparak. Milliyetçi kesimden gelenler az da olsa olmuştur. Fakat sol kesimden gelenler olmadı. Düşmanını çekecek bir cazibe merkezi olmalı. İktidarın şemsiyesinde büyümek değil, kendi üretkenliğin, dil, diyalektik ve estetiğinle büyüyeceksin. Yeni ruh, yeni heyecan, yeni teklif gerek.
Geçen sene fuar daha hareketliymiş. İslâmcıların yeni bir şey üretememesi veya dergilerdeki statiklik sebeb olabilir. Tabiî dinamizmi arayanlar ne kadar arıyor ve nerede arıyor sorusu da sorulabilir. Sistem ve sisteme bağlı siyaset amacı taşımayan cins ve parlak ifadeli dergileri gençler tercih ediyor. Fakat seviye vermiyor. Mesleğinde ve mevzuunda derinleşen dergi ve yayınları da takdir etmeli ve takip etmeli. Fuarda gördüklerimizden Diyanet Dergisi, Eğitim Bir-Sen’in yayın organı olan Eğitime Bakış, İlim dergisi ve Avrupa merkezli Sabah Ülkesi gibi dergileri sayabiliriz. Muhafazakâr parti iktidarı ve bunun verdiği rehavet ortamının Müslümanları gevşettiği malûm. Fakat İslâmî bir ideolocyanın eşya ve hadiselere nakşı derdi ve heyecanını taşımamak önemli bir sorun. Ne olmak istiyoruz ve bunun vasıtası nedir? Yazımızın başında dediğimiz gibi hakikati arayan için her şey bir vasıta, bir vesile. Aslında biz de nefisimizle bir şeye vasıta değil miyiz? 
Baran Dergisi 488. Sayı