13 ve 14 Nisan 2020 tarihlerinde Niğde ve Ankara güzergahında Fazıl Duygun’un kişinin Ankara terör savcısına gönderilen bir ihbar üzerinden gözaltına alınma hadisesi, "yılanın başını küçükken ezeceksin!" diyen ata sözünü hatırlattığı gibi, yılana karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de hatırlatıyor. 

Gelecek Partisi yöneticisi Selçuk Özdağ ve avukatının aynı anda sosyal medyadan yaptıkları açıklamaları dolayısıyla (her ne kadar tevil etmeye kalkışmış olsalar da) ikisinin ihbarı ile Fazıl Duygun'un gözaltına alındığı şimdilik bilinen bir gerçek; avukat Harun Akdere'nin hadiseye müdahil olmasının tek nedeni "İBDA-C, Salih Mirzabeyoğlu" iddiası ve yaptığı açıklamadan biliyoruz ki, kendisi de suç duyurusunda bulunmuştur ve o ihbarcının kim olduğunun ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Bu sebeple şu veya bunun üzerinde durmuyoruz, isnat üzerinde duruyoruz. 

Şunu da hemen ilave edelim, Salih Mirzabeyoğlu için "terörist" ifadesinin kullanılması, Gelecek Partisi idarecisinin bunu bahsetmesi, parti başkanı Ahmet Davutoğlu'nun Mirzabeyoğlu hakkında onca söylediği ifadelere, açıklamalara da zıttır. 

Yine ilave edelim, Ak Parti genel başkan yardımcısı Hayati Yazıcı'nın hanımının attığı ve FD'un gözaltına alınması ile ilgili olduğu iddia edilen Twitler de, Salih Mirzabeyoğlu için "terörist" demeye varacak kadar husumet taşır mı bilemiyoruz; bildiğimiz tek şey gerek S. Özdağ gerek H. Yazıcı hakkında FD'un birtakım iddiaları ortaya attığı, o kadar. 

Ak Parti'nin içinde BİZİM için "terörist bunlar" diyen, hem de tepelere yakın bazı irtibat ve iltisaklı kişilerin varlığını biliyoruz, Hayati Yazıcı'nın geçmişten gelen ve bir anlık da olsa İBDA ile olan "irtibatı", böyle ithamlarda bulunmasını engeller diye düşünüyoruz. Nereden bakarsanız bakın, o ihbarı yapanın ortaya çıkarılması her açıdan önemli kısaca: İtham edeceksek bile birilerini, ortada olan ihbarcının kimliği üzerinden itham etmeliyiz!
*
FD'un şimdi durduğu yer itibariyle bu iki siyasetçi hakkında yaptığı ithamlar, kendisini bağlar, zerre kadar ilgilenmiyoruz. Hadiseyle ilgilenmemizin sebebi İBDA'ya aptalca, ahmakça bulaşma.
Şehit Mirzabeyoğlu hakkında açılan "örgüt kurucusu" olduğu isnatlı dava, uzun uğraşlardan sonra yeniden yargılama konusu olmuş ve beraat ile neticelenmiş, temyizde de onaylanınca hukuken ortada ne örgüt ne lideri kalmıştır. 

Eğer yeniden İBDA-C'yi terörle ilişkilendirmeye kalkışacaksanız, ki mahkeme kararı bunu da engeller; Kurucu'nun "İBDA-C tanımı" sebebiyle, velev ki yine açacaksanız, önce yeni "lider" bulun, sonra "terörist eylem" bulun, ondan sonra "gülmezler değil mi bize?" diye çıkmaz ayın son çarşambasına kadar düşünün, ona göre hareket edin! 
*
Gelelim şu n'idüğü belirsiz "terör" lafına! 

Eski dilde bunun karşılığı "tedhiş" idi. Dehşete düşürmek, korku salmak manalarına gelir bu kelime ve tabiatı gereği bu faaliyet, ister dil ister alet ile olsun, farkı yoktur. İster suratına karşı dehşet ve korku salıcı ifade kullanırsın, ister elindeki aleti hiç konuşmadan veya konuşarak göstererek, kullanarak bunu gerçekleştirirsin, maksat aynı ise, olan tedhiş'tir, kabaca. Bu kavram, "olanı" karşılamaktadır. 

Modern devlet değil, iki kutuplu dünyanın görünür çatışmacı yüzü ortadan kalktıktan ve ortada fol yok yumurta yokken bu iki kutup da "düşman=fundamentalistler!" dedikten sonra yeni bir kavram "enternasyonal" olarak her tarafta ortaya çıktı: Terör! 

 [Yeri geldi. Heinrich Alfred Kissinger'in Amerikan gazetesinde geçtiğimiz hafta yayınlanan koronavirüsu ve neticeleri ile alakalı makalesinden sonra bu da değişmiştir. Artık fail-fert terörist yanında "terörist devlet" tanımı da çıkacaktır ve bu "haydut devlet" tanımı gibi değildir, daha kapsamlıdır. Bir görünmez mahluk yüzünden tüm çirkinliği ve barbarlığı ortaya çıkan kurdukları sistemin aldığı darbenin "kışkırtıcı" tarafını görmüş ve sert tedbirler gerekliliği (Aydınlanmanın kazanımları... Modern devletin faydaları" lakırdısı) üzerinde durmuştur Kissinger. Para basma ve vergi artırımı ile bu serginin devam etmesi, iç huzursuzluğu arttırdığı gibi, 5'li Sistemi de rahatsız edecektir; her devletin kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacağı bir dönemde Kissinger uyarı yapmıştır.] 
 
Daha önceden savunmasını "dışarıdan gelecek tehlikeye" karşı düzenleyen devletler, bu tanımla birlikte evvelden ilgili mevzuatlarında olan suç maddeleri ile cezalandırdıkları fiilleri bu sefer "enternasyonal terör" kavramı içine alarak ve hususi bir müeyyide uydurarak cezaya tabi tuttular.

Tek bir merkezden yayılan bu kavram ile devletler düşmanı dışarıda değil içeride arama sürecine girdi ve mevcut dünya düzeni ile "entegrasyonu" sağlanmış devlet veya uydu devletler görünürde kendilerini koruyor kılıfı ile, sistemin duvarında bir tuğla olmaktan başka bir hususiyeti olmadığından aslında, sistem karşıtı her hareket ve söz "terör" kavramı içine alınıp cezalandırıldı. Yahut başka yollara tevessül etmesi "sağlanıp" hamaset ile besledikleri milletlerin gözünde aşağı seviyelere itmeye başladılar. "Terör" kavramı gerçekte terör getirdi! 

Milletimiz arasında belki de "terör- terörist" yaftası boynuna asılmış ilk fikri hareketi olan İBDA’nın bağlıları olarak bu yaftanın asılmasını kaale almadığımız malumdur. Bunun hukukî ve siyasi tarafı üzerinde ise "birer terörist olarak" devamlı durduk ve sakıncalarını anlattık, yazdık. 

Bugün BİZE kim "terörist" dedi ise hepsinin üstelik bayağı, yüz kızartıcı suçlar bağlamıyla "terörist" ilan edilmesini de gördük, Allah'a hamd olsun. Bu durumdan sevinmiyor, üzülmüyoruz da; böyle olacağı çok açık bir süreçken, küçük menfaatler için üzerinde durmayarak kendi boyunlarına "terör-terörist" yaftası asılmasına tabiatıyla izin verdiklerini görüyor, kendi seviyesizlikleri ile başbaşa bırakıyoruz. Terörle Mücadele Kanunu orada durduğu müddetçe, başkasına o yaftanın asılmasına izin verenler, yarın boyunlarında aynısını göreceklerdir, hatta gördüler bile! 

Mirzabeyoğlu, çok önceden "terörist" kavramı yerine "ASİ" kavramını teklif etmişti. Bu "enternasyonal" olmaktan çıkma ve sözü edilen "yerli ve milli" kalıbına uygun bir hukuk nizamlaması ve düzenlemesini getirecekti. Aynı şekilde, ülke içinde tedhiş faaliyeti yapanlar olursa, kendi şartları içinde kendi kanunlarımız ile cezalandırmak demekti. Sistemin "hukukî denetleyicisi" BM ve Avrupa Birliği'nden ayrı, onun tahakkümünden uzaklaşmış, hataları olursa kendi içinde çözüm bulan bir dişli olacaktı; BM ve Avrupa Birliği'nin içi tezatlarla dolu ve başvurana göre değişen kararları ile Mirzabeyoğlu'nun "demokrasi için zorlama" dediği, devleti kendi iç çatışma, siyasi kutuplaşma girdabına sokarak "ehlileştirme" ve sistemden uzaklaşmasına izin vermeme faaliyetinden de kesinkes ayrılma yolu olacaktı. 

Teklif halen geçerli. Üstelik Covid-19 mahluku sebebiyle sistem zora düşmüş ve zor kullanma eğilimine girmişken, devletler kendi başlarının çaresine bakmanın alttan alta yolunu bulmaya çalışırken, değişimin tam zamanıdır. 

Peki bunu yapabilirler mi? 
Sosyal medyanın belirli bir gücü olduğunu inkar mümkün değil. Koronavirüs sebebiyle İstanbul özelinde Ak Parti çevresinin malum belediye başkanı hakkında yaptığı propaganda tarzına bakılırsa, ki birkaç farklı ekibin farklı çalışmaları, bu propaganda şeklinin İstanbul'u tekrar geri alamamalarından başka bir neticesi olacağını tahmin etmiyoruz. Zaten kutuplaşmış bir seçmen kitlesi içinde sadece kendi kitlesinin "ergenlerine" hitap eden ve "baygetiren", niçin kaybettiklerinin hiç farkında olmadıklarını alenen gösteren bu ekipler, acıdır ki, seçim işlerine karışmanın yanında parti politikasına da müdahil olan ekiptir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifa isteği, istifanın uzun bir fasıla sonunda reddedildiğinin açıklanması, ardından Ak Parti idarecilerinin sosyal medyada birbirine girmesi ve tüm bu olanlar arasında yazımıza mevzu olan mezkur hâdise!

Sorunun cevabı belli aslında. Bu ekibin o tanımı değiştirecek zekâ seviyesi yok. Eğer bu kafayla giderlerse hepsinin boynuna “terörist” yaftası muhtemelen kısa gelecekte asılmış olabilir. Tüm bunların içinde ekipler savaşı arasında kalmış ve gerçekten de bir şeyleri samimi olarak yapmaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a üzülürüm. Ve hala onun ortaya koyacağı tavır ile tüm bunların hal yoluna gireceğine de inanıyoruz. 

Bizden söylemesi... 


Baran Dergisi 694.Sayı