Üstad Necib Fazıl, İdeolocya Örgüsü’nü şöyle takdim eder:
“Bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim... Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım. Şiirlerim de, piyeslerim de, hikâyelerim de, ilim ve fikir yazılarım da sadece bu eserin belirttiği bina etrafında bir takım «müştemilât»dan başka bir şey değil... (…) İşte, ezel kadar eski ve ebed kadar yeni, topyekûn insanlık çapındaki dâvanın bu eserini tamamlarken, onu, gıdasını Büyük Doğu ekmeğine borçlu bildiğim Anadolu gençliğine ithaf ederim.”
Yani Üstad’ın bu eseri, “Büyük Doğu davası” denilerek “afakî” bir şey gibi bahsedilen “davaların davasının” hülasası. Üstad Necib Fazıl “İdeolocya Örgüsü”nde, “ideolojiler devri geçti” diyen İslâmcı demokratların pek hoşuna gitmese de “yeni nizam ve yeni insan” davası güdüyor. Bu sebeble camiamızda İdeolocya Örgüsü’nü “okumuş adam” pek yoktur. Kelli felli Üstad severler de dahil. Niçin böyledir peki? Çünkü İdeolocya Örgüsü’nün vazettiği “sistem fikri”ni hâlâ anlamamışlardır. Zaten anlamış olsalardı tezahürü olurdu.
Düşünün bir takım Kemalist Sol kalemler bile “İdeolocya Örgüsü”nü ve “Başyücelik Devleti” modelini kendi ideolojik gözlükleriyle eleştirmeye çalışmış, fakat bizim cenahta bu konu hakkında ciddiye alınacak bir çalışma yapılmamıştır. Hatta bu konu ile alakalı “ideolojik yaklaşımı” sebebiyle Necib Fazıl’ı eleştirmişlerdir. Gençleri “İdeolocya Örgüsü” ile buluşturmaya çalışmanın önemli bir sebebi de bu olsa gerek: Büyüklerinin ceketlerinin astarı içinde kaybettikleri Necib Fazıl’ı onlara yeniden buldurmak.
Bunun “nasıl” olacağını ise bize İBDA öğretti. Salih Mirzabeyoğlu olmasaydı, Necib Fazıl’ın şairlerden bir şair olarak “anma etkinliklerinde” çoktan gömülmüş olacağını herkes gayet iyi biliyor. Kimse hikâye anlatmasın.
Kendini büyük düşünce adamı olarak takdim ettirmek için ağzından Necib Fazıl’ı düşürmeyenler mi ararsınız, Necib Fazıl’ın mânâsından habersizliği söylediği her cümlede Necib Fazıl’ın fikirlerine ters düşmesinden belli olanlar mı ararsınız, bir de Salih Mirzabeyoğlu’nun “tavrını, edasını” taklit ederek, “üslubunu” tırtıklayarak eser yazıp gençleri etrafında toparlayan “genç düşünür”ler mi ararsınız… Hâlâ mı? Evet hâlâ!..
Bu itiş kakışın sebebi tek: Nefs! Büyük dava adamı benim! Büyük Mütefekkir benim! Bakın yüzlerce genç beni dinlemeye geliyor!
Ama çok küçük bir problem var: Eseriniz yok. Büyük Doğu’ya nisbetiniz yok. Büyük Doğu’nun meselelerini “yürüyen Büyük Doğu” hâlinde bugüne getireniniz yok. E ne yapacağız? Sizin tipinize mi bağlanacağız?
İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu, sanıyorum 1995 yılında yayınlanan “Başyücelik Devleti-Yeni Dünya Düzeni” isimli eserini şöyle takdim ediyordu:
“Aslında Başyücelik Devleti bahsi, Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü’nün işleniş gayesi ve bütün mevzularını toplayan ana sütunu; İdeolocya Örgüsü’nün ta kendisi… Ne var ki, göz önünde duran eşyanın kayıp olması gibi, etrafında işlenen mevzuların içinde gaib oldu ve uyudu kaldı... Bahsi alıyorum ve malûmu meçhullükten kurtarmak ve elbette kullanılmak üzere yapılmış bombayı cemiyet meydanında patlatmak şeklinde, işliyorum... Umulur ki, meselelerin seyri ve İslâmcı mücadelenin müşahhas hedef ve gayelerinin tesbiti hususunda yepyeni bir bakış getirilmiş olsun.”
“İşte iz, geliniz!..”
Üstad Necib Fazıl’ın Mânâsı
Şimdi çok açık olarak yazalım: Necib Fazıl’ın mânâsını anlamak lazım. Onun mânâsını anlamayan Müslüman, ne yazık ki kayıptadır. Onun mânâsını anlamayan genç ne yazık ki kayıptadır. Nedir onun mânâsı?
Yıllardır dinlediğiniz, katıldığınız, izlediğiniz anma etkinliklerinde onun “mânâsından” bahsedene rastladınız mı hiç? Büyük organizasyonlar, büyük büyük laflar; fakat ortada Üstad Necib Fazıl’ın mânâsı yok.
Şimdi hepiniz bilirsiniz, ismi lazım değil, bir şairi, hem de iyi bir şairi, O’nun en önemli talebesi olarak takdim ediyorlar. Onun en önemli talebesi fakat O’nun “mânâsı” hakkında, Büyük Doğu hakkında, Büyük Doğu’nun bugüne söyledikleri hakkında tek bir eseri yok. Kendine bir yol çizmiş gidiyor. Onun sessizliğinden faydalanarak “Üstad’ın en önemli talebesi” diye takdim ettiklerini de çok iyi biliyorum. Bizzat bu takdimcilerin ağzından duyduğum bir şeydir: “Adam yok işte birine dayanmamız lazım!”
Peki, nedir Üstad Necib Fazıl’ın mânâsı? Cevabı yine ve sadece Salih Mirzabeyoğlu’nda buluyoruz. “Ruh ve fikir olarak Büyük Doğu’nun (Üstadım’ın) idealizasyonu hususunda, ikinci olmayan, ikincisi de olmayan biriyim” der Salih Mirzabeyoğlu. “İkincisi olmayan, ikinci de olmayan”! Bu kadar net.
Buna şimdiye kadar (dedikodu olarak değil, eseriyle fikriyle) itiraz edeni duymadık. Şöyle çizer portresini Necib Fazıl’ın:
“Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte çağımızın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştiren adam… İSLAMA MUHATAP ANLAYIŞ’ın dünya görüşünü örgüleştiren adam… Davanın aşkını, vecdini, diyalektiğini, estetiğini, dost ve düşman kutuplarını işaretleyen, hedeflendiren, istikametlendiren; İslâm’ı eşya ve hadiselere tatbik edebilmenin “nasıl”ını çerçeveleyen adam…”
Şimdi bu birkaç cümle içinde anlatılan “mânâyı” anladıysanız, her şeyi anlamışsınız demektir. Üstadı anma günlerinde “kem küm” edenlere de bir tüyo verelim; açıp bir Salih Mirzabeyoğlu eserini okumaları, en azından “Necib Fazılla Başbaşa” kitabına bir göz atmaları bile Üstad’ın “mânâsını” anlamalarına yardımcı olacaktır. Bugün gelinen noktada, gençler Büyük Doğu’yu ve Necib Fazıl’ı okumak ve anlamak istiyor; İBDA’yı ve Salih Mirzabeyoğlu’nu okumak ve anlamak istiyor. Bunun önünde maddi herhangi bir engel de görünmüyor. Tek engel, sanıyorum yukarıda portresini çizmeye çalıştığımız “Üstadı anma günlerinin gediklisi” tipler.
Üstad ne diyordu hatırlayalım:
“- Benim için bana karşı gelebilecek, arkamdan kavgamı yapabilecek, dizlerinde uyurken sırtımdan emin olabileceğim bir dost aradım hep. Çok şükür buldum.”
Kime söylüyor bunu? Salih Mirzabeyoğlu’na. Peki, siz hiç herhangi bir anma etkinliğinde Necib Fazıl’ın Büyük Doğu fikrini, “Yürüyen Büyük Doğu” halinde ortaya koyan Salih Mirzabeyoğlu’ndan ve İBDA’dan bahseden duydunuz mu hiç? Ben duymadım.
O hâlde “gençleri İdeolocya Örgüsü ile buluşturma”nın ne anlama geldiğini hem güdücüleri hem de takipçileri umarım anlamıştır.
“İşte iz, geliniz!”
 
Baran Dergisi 564. Sayı