Star gazetesinin “Necip Fazıl Ödülleri” törenine Cumhurbaşkanı’nın sözleri damgasını vurmuştu. Ne demişti Cumhurbaşkanı? İdeolocya Örgüsü’ne vurgu yapmış, onun fikir ve siyaset sahalarındaki eserlerinin dikkatle incelenmesi gerektiğini söylemiş, O’nun ideallerinin, beklediği inkılâbın davacısı olduğunu vurgulamıştı. Peki, bu açıklamaların ardından kimden ses geldi? Hani “reisçi” büyük yazarlar, edebiyatçılar, sanatçılardan bir ses çıktı mı? İslâmcı camianın “kanaat önderleri”nden ses geldi mi? Hayır. Ses, yine solcu artıkları ve liberallerden geldi.

Ö. Mumcu, K. Gürsel, A. Hakan
Kadri Gürsel ve Özgür Mumcu… İkisi de Cumhuriyet gazetesi yazarı… Ahmet Hakan da, Hürriyet gazetesi yazarı…
Peki, bu üç yazarın ortak noktası nedir? Tabiî ki Üstad Necip Fazıl’ın şahsında onun davasına ve davacılarına olan “kinleri”…

Nitekim özellikle Özgür Mumcu ve Ahmet Hakan, yan yana gelemeyecek iki tip olarak, Üstad ortak paydasında buluştular.

Ahmet Hakan, Üstad Necip Fazıl’ın “fikrini ve ideolojisini yok sayın, iyi şairdir deyin geçin” şeklinde tam da, bir kısım İslamcı “entel” camianın zihniyetini kaleme almış oldu.

Özgür Mumcu zaten Cumhurbaşkanı ne zaman Üstad’dan bahsetse, “Başyücelik” modelinin ne kadar faşist (!), teokratik, anti demokratik olduğunu vurgulayan yazılar yazar. Bu kez de öyle yaptı. Sonra eski defterleri yine açıp Üstad’ın Menderes’ten aldığı paralar meselesini gündeme getirdi. (Bu mevzu Üstad’ın eserlerinde bütün ayrıntıları ile geçer. Gizli saklı bir şey değildir.)

Kadri Gürsel ise “Freedom House” isimli bir kuruluşun Türkiye’yi basın özgürlüğü sıralamasında ne kadar aşağılara düşürdüğünden bahsederek Ak Parti’nin “gazeteci” düşmanı olduğunu vurgulayan bir yazı yazdı. Kaynağını Necip Fazıl’ın “Başyücelik Emirleri” altında sıraladığı “Matbuat” kriterlerinden gösterdi.

Şimdi neresini düzeltelim? Başyücelik devleti kuruldu da bizim mi haberimiz yok? Başyücelik devleti olsaydı, elbette Kadri Gürsel gibi Özgür Mumcu gibi cümle kurmaktan aciz tiplerin kafalarına göre yazmaları pek mümkün olmazdı mesela. Değil mi? Hem Cumhuriyet gazetesinde “özgür” bir şekilde Üstad Necib Fazıl’ı hedef alacaksın, hem de Başyücelik Matbuat Kriterleri çok anti demokratik diyeceksin. İyi de zaten Başyücelik devleti bir sistem. Demokrasiye veya cumhuriyete eklemlenecek bir şey değil. Yani Ak Parti’nin cumhuriyet partisi olduğunu kabul edeceksiniz arkadaşlar. Başyücelik kurulduğunda biz size haber ederiz.

Özgür Mumcu’nun yazısı içinde çok haklı olduğu şu bölümü de iktibas etmeden geçemeyeceğim:
“Bu basiretsizliği görünce dünkü yazıda cevabını aradığım soruların peşini bırakmaya karar verdim. Böylesine özensiz ve özenti şahısların, Necip Fazıl’ın teokratik ve totaliter devlet projesi hakkındaki düşüncelerini merak etmenin bir anlamı yok. Okumamışlardır, okudularsa anlamamışlardır, büyük ihtimalle de başkasının yazdıklarıyla karıştırmışlardır.”

İslamcılar Neden Suskun?
Peki, “senin için ölürüz” dedikleri Cumhurbaşkanı “Büyük Doğu”nun fikrine, İdeolocya Örgüsü’ne ve İnkılâba dikkat çektiğinde, neden dönüp Necib Fazıl’a ve onun davasına bir daha bakmıyorlar. Bu konuda tek cümle dahi kurmuyorlar?

En azından Cumhuriyet yazarlarının iki koldan saldırıları karşısında bir kelam etmeleri beklenmez mi? Etmiyorlar. Yine İbdacılar yazıyor, çiziyor bu konuda.

Daha önce de yazmıştım bunu sanıyorum. Üstad’ın kurduğu Büyük Doğu fikir sistemine, idrakleri bu fikirde derinleşmeye elvermediğinden uzak duranlar, zaten “Reis”in dile getirmesiyle filan harekete geçebilecek çapta değiller.

Anlama kapasitesi olanların “karın ağrıları” var. Neden ben kendimi “parlatmak” varken, Üstad’ın “gölgesinde” kalayım?

Aralarında samimi olanları ise Salih Mirzabeyoğlu’nun zaten Büyük Doğu’nun davacısı olarak meydan yerinde olduğunu bildiklerinden seslerini çıkarmıyorlar. Bu psikoloji nasıl anlatılır bilmiyorum ama gerçekten böyle…
Bir de “pislik” tipler var. Üstad’ın davasına, düşüncesine, fikir sistemine “kin güdenler”… Salih Mirzabeyoğlu’nun ortaya koyduğu sisteme bu sebeble karşı olanlar. İslam’ı özel hayatlarında başvuracakları kaide olarak görüp, devletleşme idealine sıcak bakmayanlar.

Cumhurbaşkanı’nın “Necip Fazıl’ın ideallerini gerçekleştireceğiz” demesine rağmen, açık söyleyeyim, Tügva, Kadem gibi gençlik ve kadın dernekleri, İbni Haldun, Medeniyet gibi vakıf üniversiteleri bu konuda adım atmıyorsa, herhangi bir çalışma, bir raporlama, akademik bir çalışma, fiili bir işe imza atmıyorsa, gelen projeleri “görmeden” reddediyorsa, bu işin içinde bir iş var demektir.

Gayet açık yazıyorum: Ak Parti’nin gençlik kolları, kadın kolları, merkezleri bu konuda faaliyet yapmak isteyenlere destek vermiyorsa, belediyelerin kültür işleri bu konuda bir proje ile gelenlere burun kıvırıyor, başından savıyorsa bu işin içinde bir iş var demektir.

(Cumhurbaşkanı’nı duymazdan gelenler, bizim sesimizi duyar mı bilmem ama yine de söyleyelim.) Ey Ak Partili yöneticiler, yazarlar, siyasetçiler, akademisyenler, size sesleniyorum. Belki duymamışsınızdır. Cumhurbaşkanı diyor ki, “Necip Fazıl’ı ve onun davasının güdücülerini hep destekleyeceğim. Onun bahsini ettiği inkılâbı gerçekleştireceğiz.”

Var mı bir söyleyeceğiniz? Varsa, başvuracağınız adresi biliyorsunuz zaten…