Başbakan Receb Tayyib Erdoğan uzun zamandır gündemi meşgul eden “Demokratikleşme Paketi”nin içeriğini ilân etti. Paketin içerisinde yer alan önemli-önemsiz birçok değişikliğin yanı sıra bahsi bile geçmeyen o kadar "hayatî" bir mesele var ki, saç baş yolduran cinsten.
“Demokratikleşme Paketi”nin ilân edildiği toplantıda, Başbakan’ın yaptığı giriş konuşması esnasında söyledikleriyle Müslüman Anadolu’nun ümitleri yeşerirken, paket başlıkları büyük bir hayâl kırıklığına neden oldu.
Giriş konuşmasında Millete düşman, çıkar zümrelerine dost yapının zihniyetinden dem vurup bu zihniyetin hâlen yaşatılmak istendiğini söyleyerek, rejimin kendi zihniyetiyle hesaplaşmaya doğru ilerlediği intibâını verdi. Bu zihniyetin çöreklendiği siyaset, devlet, bürokrasi, medya, üniversite ve sivil toplum anlayışından dem vuran Başbakan, konuşmasına, yeniliklerin ve milletin temsiline dönüşün önünde en büyük engel olarak bu zihniyeti göstererek devam etti. Ayrıca, bu paketin bir sonuç değil de başlangıç olduğunun ısrarla altını çizen Başbakan, muhtevaya girerek konuşmasına devam etti.
Bu paketten çıkan, yasal düzenleme gerektiren demokratikleşme maddelerinin başlıklarını sıralayacak olursak; üç alternatifli seçim barajı, siyasî partilere yardım barajının düşürülmesi, siyasi partilere teşkilatlanmada kolaylık, eş genel başkanlık, siyasî partilere üyelik, farklı dillerde siyasî propaganda, nefret suçlarına cezanın artması, yaşam tarzının güvence altına alınması, Q,W,X harflerinin yasal olarak kullanımının önünün açılması, gösteri ve yürüyüş hakkının genişletilmesi, anadilde özel okul, köy ve kent isimlerinin değişmesinin önünün açılması, Nevşehir Üniversitesinin adının Hacı Bektaşî Veli olarak değiştirilmesi, kişisel bilgilerin yasal güvence altına alınması, yardım toplamanın serbest bırakılması, vs.
Yine bu pakette yer alan idarî düzenleme gerektiren maddelerin başlıklarına bakacak olursak da; TSK, Emniyet, hâkim ve savcılar müstesna olmak kaydıyla başörtüsünün kamu kurum ve kuruluşlarında serbest olması, andın kaldırılması, Mor Gabriel Manastırı’nın Süryanîlere iade edilmesi ve Roman Enstitüsünün kurulmasını görebiliyoruz.
Bu paket içerisinde yer alan bütün değişikliklere "hadi tamam!" diyelim, peki meselenin künhü demokratikleşmekse, 28 Şubat nerede Sayın Başbakan?
27 Mayıs darbesinden yola çıkarak bunca konuşma yaptınız da 27 Mayıs’ı perçinleyip bin yıl daha diri tutmak için gerçekleştirilen 28 Şubat’ı unuttunuz mu?
Gözaltına alınan Müslümanlara yapılan muameleyi, açık ifâde etmek gerekirse insanlık haysiyetine ve onuruna aykırı işkenceleri unuttunuz mu?
Milletin vicdanın değil de askerin vicdansızlığının tecelli ettiği mahkemeleri ve kararlarını unuttunuz mu?
İşinden gücünden edilen, hayatı karartılan binlerce Müslüman devlet memurunu unuttunuz mu?
Başörtüsünü serbest bırakırken, başörtüsünü işkence vesilesi bilip de genç kızlarımıza ve kadınlarımıza kan kusturan 28 Şubat hiç mi hatırınıza gelmedi?
Erbakan’a teşekkür ederken de mi "28 Şubat’a dair hiçbir husus acaba bu pakette neden yok?" demediniz?
Şimdi biz sizinle karşılıklı muhatap olsak ve bu soruları size sorsak, muhtemelen, “bu daha başlangıç, rejimin kırılması gereken psikolojik eşikleri vardır, bundan sonra onlar da gündeme gelecek” diyeceksiniz. İyi de Sayın Başbakan, 28 Şubat’ın mağdur ettikleri cezaevlerinde tükendikten sonra mı, 28 Şubat’ın asker, medya, bürokrasi ve sermaye bakımından failleri inanmadıkları âleme göçtükleri zaman mı, ne zaman?
İstiklâl Marşı’nın ilk kelimesi “Korkma” ise siz neden korkuyorsunuz, neyi bekliyorsunuz? Kelimelerin yalama olmasının üzerinden o kadar zaman geçti ki, bizler, Müslüman Anadolu’nun esas temsilcisi olan bizler, artık icraat bekliyoruz.
Lozan Anlaşmasından başlayarak İstiklâl Mahkemeleri, 27 Mayıs ve 28 Şubat hep aynı zihniyetin, küfrün bu topraklarda gardiyanlığını yapan zihniyetin icraatları olarak Müslüman Anadolu’nun kendi iradesine sahip olmasının önündeki engellerdir. İşte bu zihniyet ortadan kaldırılmadıkça, bu zihniyet ile hesaplaşılmadıkça, hakikatin hatırı üç-beş oydan veya siyasi oyunlardan fazla olmadıkça sizin bu zihniyetin temsilcilerinden ne farkınız kalıyor Sayın Başbakan?
Aman, kimse sakın çıkıp da “28 Şubat zaten yargılanıyor” falan demesin, hem de sakın demesin, kendisini cümle âleme güldürmesin…
İslâm itikadının önemli hususlarından birisi de ecelin ne vakit tecelli edeceğinin bilinmemesinden ötürü bugünün işini yarına bırakılmamasıdır; gerekenin, gerektiği yerde gerektiği şekilde “derhâl” yapılmasıdır. Öyle ya Sayın Başbakan, siz, itikadî meseleleri çok iyi bilirsiniz. Bu "kurtuluş fırsatı"nı tepmeyin, bizden söylemesi...