Son günlerde yargı, hukuk, tüzük, hakim, savcı, suçlu ceza derken en acemi vatandaş bile Türk Hukuk Sisteminin işleyişine dair bir önbilgiye sahip oldu. Gündemde neredeyse her gün her saat kullanılan birçok kavramın adresi mevcut Hukuk Sistemi. Değerler ve yargılarda bu kavramlar üzerinden… Fakat her defasında gözden kaçan birçok şey var.  Bunlardan biride, sonunda; “Bu tüzük hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür”  yazan “Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü”… Genelevlerde yaşanılanlar terörizmden daha beterdir. Soygundan daha beterdir, dışarıda öldürülen birkaç kadının durumundan daha şiddetli ve acıdır. Genelevlerinde yaşananlar dehşet verici boyuttadır. Önceki günlerde basına yansıdı “Genelevden kaçan kadını geri döndürebilmek için 7-8 yaşlarında ki erkek çocuğuna tecavüz etmişler”. Hangi dinde ve zamanda böyle bir şey yaşandı. Aile için en küçük tartışmaya bile burnu sokup, kapıya ekip diken Aile Bakanlığı bu hadise karşısında niye sessiz ve suskun.

Zina’nın suç olmaktan çıkarıldığı ve kimsenin kimseye, “metrobüste çiftleşenlere”, “abartısız metrobüste mastürbasyon yapanlara bile” bir şey diyemediği, hatta diyenin suçlu olabileceği bir hukuk sistemi içerisinde böyle bir kanunun, tüzüğün ve yönetmeliğin olması normaldir. Nihayetinde hiçbir dinle ilgili olmamak anlamına gelen laiklik, paralelinde her çeşit ahlaksızlığa karşı demokrasi ve hoşgörü kılıfı ile yaklaşmak gerektiğini, “dini” telkinleri istismar ederek tamda şanına “dinsizlik” e yakışır bir davranışla göstermektedir.

İnsanlar taciz edilmek istemedikleri gibi; öldürülmek, soyulmak, sömürülmek ve duygusal olarak herhangi bir işe zorlanmakta istemezler. En ilkel kavimden en ileri insan grubuna kundakta ki bebekten yaşlı başlı kişilere kadar bu böyledir. Dolayısıyla genel ahlaki değerler ve toplumların kolayca kabullendikleri ahlakî yargılar bellidir. Günah veya kötü görülen, haram veya çirkin görülen şeyler genel kabul noktasındadır ve insan fıtratı bu kabulden müthiş bir huzur ve yaşama zevki hissetmektedir.

Lakin beşeri rejimler ve mevcut batıcı laik rejim bu manada fıtratı dışlayan, belli bir topluluğun hırs ve arzularını tatmin eden, cemiyetleri de kendi istek arzuları doğrultusunda dizayn etmek gibi vazife edinen bir fikre sahiptirler. Bunu da kanunlara!, yasalara! dayandırarak meseleyi kendilerine göre meşrulaştırırlar. Her açıdan ikiyüzlü ve sömürgen olan beşeri rejimler en çokta kadını vurur. Öyle bir vuruşla vurur ki, bunu yaparken kadınların haklarını savunuyormuş gibi bile yapar. Ona çalışma hayatının tüm kapılarını açtığını söyleyerek, koca baskısından kurtardığını iddia ederek, önce kariyer sonra çocuk ideali ile kadınların en hassas oldukları annelik duygusunu öldürerek kadını özgürleştirdiğini iddia ederler. Oysa hakikat; tam bir kadın düşmanı, kadını köleleştiren, bedenini sömüren, cinselliğini istismar eden, tüm hayallerini ve ideallerini mahveden bir rejim oluşlarıdır.