Selâm ile,
 28 Şubat'ın asıl hedefi, Türkiye'de, talanı, vurgunu, fuhşu, kumarı, faizi ve rantı ortadan kaldıracak İslâmî Devlet'e gidişi önlemek ve tamamen ortadan kaldırmaktır. 28 Şubat'ın asıl mânâsı da budur. Buradan da 28 Şubat'çıların hırsız, talancı, çeteci aşağılık bir güruh olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar 90 senedir Anadolu insanının kanını emerek beslenen vampirlerdir. 3000 aileye göre hukuk tanzim edenlerin, çıkarları icabı bütün Anadolu insanını ateşe atmaları önünde bir mânî yoktur.
Batı Çalışma Grubu gibi gruplar tarafından gerçekleştirilen faaliyetler ise son derece dikkat çekicidir. Kanunlara göre eğer ki illagal eylemler varsa, kanunî suç tanımında olan durumlar, zaten hukukî yollarla takib edilmelidir. Bugünlerde yeniden yayınlanan Batı Çalışma Grubu raporlarına bakacak olursak, "Aşırı İslâmî kesimler çok yakından takib edilsin ve tedbiri alınsın" ifadesi hukukun nasıl çiğnendiğinin en açık delilidir. Ne sıfatla, kim olarak, neyi, nasıl takib ediyor ve ne kullanarak nasıl tedbir alıyorsun? Bu ifade, Müslüman Anadolu topraklarında İslâm'ın ve Müslümanların istenmediğinin en açık delilidir.
Salih Mirzabeyoğlu'na verilen idam cezası, düzenlenen Kudüs Gecesi'nden ötürü Nurettin Şirin'e verilen 17 yıl 6 ay ve Bekir Yıldız'a verilen dört yıllık cezalar… Hüda Kaya ve beraberindeki 24 kişiye başörtüsü eyleminden ötürü 146/1'den açılan idam davaları ve meşru hükümetin devrilmesi, 28 Şubat'çıların İslâmî olan her şeye nasıl saldırdığını göstermektedir.
Bu dönemde İBDA bağlıları, Salih Mirzabeyoğlu'nun -"Dik durun, karşınızda leşler var" ihtarına uyarak, Müslüman Anadolu'nun sesi olmuş ve bu vampirlere karşı sergilediği tavır ve uslûb ile bu topraklardaki küfre, pabucun ne kadar pahalı olduğunu göstermiştir.
Türkiye, NATO ve Batı boyunduruğundan kurtulmadıkça kullanılan, sömürülen ve yönlendirilen olarak yazılan rolü, oynayan taraf olmaya mahkûmdur.
Bunlarla gerçekten yapılacak bir hesablaşmayı ancak, "Mutlak Fikre" bağlı bir dünya görüşü örgüleştiren ve bunun aksiyonunu yerine getiren Salih Mirzabeyoğlu gerçekleştirebilir.
 ***
 Bu hafta yazarımız Ömer Emre Akcebe, 28 Şubat Post-Modern darbesini ekonomik açıdan ele alıyor ve memleketimize getirmiş oluğu iktisadi zararları irdeliyor: “Ekonomik Açıdan 28 Şubat”...
 Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Avukatı Ali Rıza Yaman, “Mirzabeyoğlu Davası” ile alakalı güzel bir yazı kaleme alıyor ve 28 Şubat ile hesaplaşmanın yolunun “Mirzabeyoğlu Davası”ndan geçtiğini belirtiyor.
 Sezâi Kırlangıç, “İBDA ve Kendinden Zuhur Diyalektiği” yazısı ile Büyük Doğu-İBDA’yı mevzu ediniyor. Büyük bir alaka ile okuyacağınızı umuyoruz.
 Carlos (Salim Muh
 ammed)’in bu hafta ki yazı mevzuu Sahra bölgesindeki en eski etnik grub olan “Tuaregler”...
 28 Şubat gündemdeki mesele ve Yazarımız Ömer Emre Akcebe, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın baş danışmanı Prof. Dr. Osman Altuğ ile bir söyleşi gerçekletirdi. Bu söyleşiyi orta sayfamızdan siz okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.
 Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun sadece Baran Dergisi’nde tefrika edilen yeni eseri “Ölüm Odası B-Yedi” 101. bölümü ve “Tarih İmtihanı” altbaşlığı ile devam ediyor.
 Yunus Vanlıoğlu, “Hz. Ömer” efendimizi anlatmaya kaldığı yerden devam ediyor.
 Av. Ali Rıza Yaman’ın Amerika gezisindeki intibaları “Bizim Amerika’yı Ziyaret” başlıklı yazısının üçüncü bölümüyle sizlerle...
 Hakkı Aka’nın, “Ahmet Şık ve Nedim Şener Gazeteci de, Şükrü Sak Terör Örgütü Üyesi mi?” başlıklı yazısını ikinci bölümüyle yayınlamaya devam ediyoruz.
 Ahmet Tevfik Dayan’ın yazısının başlığı ise: “Oyu Az Olan Patinin Etkisi Büyük Başkanı-II-”
 Arka kapağımızda Hülya Uyar’ın sanat üzerine kaleme aldığı “Özgür Sanat, Muhafazakâr Sanata Karşı” başlıklı yazısını dikkatinize sunuyoruz.
 Dergimizde ayrıca sizler için derlemiş olduğumuz haberleri de bulabileceksiniz.
 Önümüzdeki hafta yeni bir sayıda buluşmak üzere...
Selâmetle...