Önsöz:

Mısır’da, muhaliflerin kendi içinde meşru olan iktidarı istifaya çağırmak için meydanlarda toplanmalarının akabinde ordu meseleye dâhil olarak bir darbe gerçekleştirdi.

28 Şubat Post- modern Darbesinin konvansiyonel bir darbe hâline dönüşmesinin önündeki biricik engel olan İBDA ve İBDA’nın Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun 28 Şubat’ın ardından yargılandığı mahkemede yaptığı savunmadaki şu sözleri, Mısır’da yaşanan hadiselerle Türkiye’de yaşanmış ve yaşanmakta olan hadiselerin benzerliğine dikkat çekmektedir:

T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ordu da, polis de... Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuk üstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır.”

Mısır gibi Arap âleminin öncülüğü noktasında pozları olan bir ülke elbette başıboş bırakılamazdı; darbe gerçekleşmeden evvel Baradey’in ABD ile yaptığı pazarlıklar aslında her şeyi anlatmaya yetiyor. Bu darbenin arkasındaki, kuvvetli isimlerden birisi de Suudi Arabistan; Vvahhabi olan Suud yönetimi, İslam’ın emanetlerine saygısızlığı ve sahabi mezarları üzerine otel yapması ile tanınıyor.

Askerî darbenin gerçekleşmesinin hemen öncesinde Muhammet Mursî’nin bir açıklamasında; “Mısır’ı 30 aile soyuyor. Biz buna imkân tanımayacağız. Biz bunun önünü keseceğiz.” demesi ve akabinde meydana gelen askerî darbe… Bu, 28 Şubat’ı ve akabinde devam etmekte olan süreci en derinden yaşayan bizler için Mısır’ı anlamak adına belki de anahtar cümle!..

Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi; Batı’nın kendi çıkarlarını gözetmesi adına kurduğu sermaye odakları, çıkar zümreleri… Türkiye’de devlet kurumları üzerinde teshirli olan ailelerden farklı olarak Mısır’da o aileler bizzat ordu mensubu, rütbeli askerler. Mısır ekonomisinin büyük bir kısmını elinde tutan ve Batı’nın önüne attığı kemiğin hakkını vermek için namaz kılan halkına kurşun sıkmaktan hâyâ etmeyen kendi vatanlarının hainleri bunlar…

Arap Baharı vasıtasıyla mevcut arızalı rejimler devrilmesine devrildi. Halk ihtilâlinin akabinde insan ve toplumu ilgilendiren bütün şubeler ve meselelerde gerçekleştirilmesi gereken İslâm İhtilâli ise bir türlü gerçekleştirilemedi. Zamanın şartlarına İslâm’ı tatbik edemeyenler, geçen zaman zarfında eski rejim kaideleriyle pazarlık masalarında günü kurtarmak derdinde savruldular ve nihayetinde yapılamayan kökten değişiklikler ilk olarak Mısır’da askerî darbe olarak patlak verdi. Meselenin hülasâsı budur.

Yarım ve taklidî oluşlarla Ümmetin feraha kavuşamayacağının bir ihtarı daha olan Mısır hadisesi aynı zamanda kurtuluş yolunu daha da daraltarak, kalan tek istikameti; zamanın şartlarını İslâm’a değil de İslâm’ı zamanın şartlarına tatbik ederek hayatın tüm şubelerinde sistemleştiren Yürüyen Büyük Doğu-İBDA’yı işaretlemektedir. Mısır hadisesi Anadolu için çok önemli bir ikâzdır ve mevcud hâlin nereye varacağının göstergesidir.

Bütün bunların yanı başında, Mısır halkının Mursi’nin yanında durması ve direnmesinin güzelliği de unutulmamalı. Ve mübarek Ramazan ayında olması hasebiyle dualarımız onlar ile…

Bu haftaki kapağımız Mısır ile alakalı… Sezâi Dilbilen ve Faruk Hanedar farklı noktalardan kapak mevzumuzu yorumladılar…

Av. Güven Yılmaz yazarımız Carlos’un Fransa’daki mahkemesine gidişinden başlayarak başlarından geçenleri, Carlos’u, Mahkemeyi, Batı insanını ve daha bir çok intibasını bizler için payşalıyor bu hafta; alaka ile okuyacağınızı umuyoruz.

Urumçi’de yapılan Çin katliamı konsolosluklarının önünde protesto edildi; dergimizin, derneklerin ve Galatasaray takımı taraftar grubu Ultra Arslan’ın katıldığı bu eylem haberini dergimizin orta sayfasından okuyabilirsiniz.

Yazarımız Şükrü Sak “Bir İdeolojin Yoksa O Kürsüye Çıkma” başlıklı yazsının birinci bölümü ile Reha Suvâri ise, “Türk Zihin Kontrol Mağdurları” yazı dizisinin devam bölümü ile bu hafta dergimizdeler…

Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleme aldığı “Ölüm Odası B/Yedi”nin bu hafta 164. Bölümü, alt başlığı ise “Kamer-i Menzil (Ay Menzili)”…

İçinde bulunduğumuz mübarek günlerden istifade edebilmek duasıyla…