Selâm duâ ile… 

Öncelikle geçen haftaya damgasını vuran iki önemli gelişmeyi ele almak istiyoruz. Birincisi 101 gündür Irak’ta – IŞİD’in elinde bulunan rehinelerin başarılı bir operasyonla, diplomatik bir başarıyla kurtarılması… Amerikan ve İngiliz rehineleri infaz edilirken Türk rehinelerin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dış İşleri Bakanlığı mensupları ile ortaklaşa yürütülen bir operasyonla memlekete getirilmiş olmaları, Dünyada büyük yankı uyandırdı. Bu açıdan hükümeti tebrik ediyoruz… İkincisi ise, Orta Öğretim Kurumlarında hâlâ süren çağdışı başörtüsü yasağına “İç tüzükteki” başı açık ibaresi kaldırılarak son verildi. Bu harika uygulamasından dolayı da hükümeti tebrik etmek her Müslümanın üzerine vazifedir…

Zaman zaman hatırlatsak da unutulduğu yahut gözden kaçırıldığı için tekraren altını çizmekte fayda var. Biz, Büyük Doğu–İBDA fikriyatına nisbetle hareket eden bir yayın organıyız; insan ve toplum meselelerine yaklaşırken İslâm’a Muhatap Anlayış davasının ortaya koyduğu ve yüzyılımıza hediye ettiği “mihrak anlayış”a binâen değerlendirmelerde bulunuruz. Bizim için a partisinin yaptığı ile b partisinin yaptığı, falanca şahsın söylediği ile filanca şahsın söylediğinin ve yaptığının kıymeti “nisbet” noktamıza bakılarak kıyas edilir; İslâm’a Muhatap Anlayış davasının bize telkin ettiğinden kaptığımız “pay” ile, yani fikirden süzebildiğimiz “anlayış” ile hâdiseleri okumaya çalışırız… Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun da söylediği üzere “faydacıyız; ama nefsimiz adına değil davamız adına”… Gerek hükümetin yaptıkları-yapamadıkları, gerek şahısların kamuoyuna mâlolan söylem ve hareketlerini bizler “Yayın Organı” olarak değerlendirirken kendi dünya görüşümüz açısından bakar ve dünya görüşümüze nispetle değerlendiririz; biraz evvelde altını çizdiğimiz üzere davamızın faydası bakımından yani ümmetin, memleketimizin, insanımızın çıkarlarına halel gelip-gelmeyeceği mevzuudur öncelikli olan…

Dergimiz yayına hazırlandığı şu sıralarda ABD’nin öncülüğündeki koalisyon Irak’ta IŞİD’ın hâkim olduğu noktaları bombalamaktadır.  Şimdi kamuoyunda gördüğümüz kadarıyla söylersek ABD, IŞİD, Esed, El Nusra gibi başlıklar altında bir kafa karışıklığının olduğu görülüyor. 

Öncelikle şunu belirtelim ki, bu mevzularda böylesine bir kafa karışıklığı olmasının sebebi, meselelere bir dünya görüşü veçhesiyle bakılmaması, bir dünya veçhesiyle bakanların ise “mihrak anlayış”ın verdiği ipuçlarını tam olarak kavrayamamalarından doğmaktadır. Bu mevzularda bir dünya görüşü olmayan herhangi birisinin sağlıklı bir analize ulaşamayacağı zaten aşikâr; bunun üzerinde durmuyoruz bile. Fakat, kendini Büyük Doğa–İBDA yani “mihrak anlayış”a nisbet eden herkesin, özellikle kendini “İbdacı” diye vasıflandıranların insan ve toplum meselelerini ilgilendiren her mevzuda sanki İBDA'nın görüşünü kendi temsil ediyormuş gibi hareket etmesi tek kelimeyle “öküzlük”tür. Bu husus, bunu biz söylüyoruz diye bizim de aynı tavırları sergilediğimizde içine girmeyeceğimiz bir kıyaslama değil bilâkis, İslama Muhatab Anlayış davasını kendi nefsine indirgeyen ve herkesi kapsayan bir meseledir.Biz İbda'dan anladığımızı, İbda'nın koyduğu ölçüler çerçevesinde değerlendirip o minvalde davranmak ve sürekli doğru davranıp davranmadığımızı, doğru düşünüp düşünmediğimizi tetkik etmemiz gerekmektedir.

Şimdi yukarıda bahsettiğimiz hususa Orta Doğu ve ABD eksenindeki meselelerde değinelim. Önce şu tabloyu görmek gerekiyor. Nusra, Esed’e karşı. ABD, IŞİD’e karşı; ama Esed muhaliflerini destekliyor. Öte yandan Esed’in de gitmemesi taraftarı. Esed hem Nusra hem de IŞİD’e karşı. IŞİD hem Nusra’ya hem ABD’ye ve gelinen noktada Esed’e karşı. İran, ABD’nin yanında dolayısıyla IŞİD’e karşı koalisyonun yanında, fakat diğer yandan başka hususlarda ABD’ye karşı. Rusya Esed’in ve İran’ın yanında… Türkiye ise bir yandan Esed’e karşı diğer yandan ise Suriye’de Esed’in gitmemesi taraftarı olan ABD ile müttefik! Diğer yandan Türkiye kendisinin karşı olduğu Esed’in yanında duran Rusya ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeye bakıyor. Aynı zamanda Türkiye, müttefiki olan ABD’ye rağmen Suriye’deki muhalefetin muvaffak olmasını istiyor. Bu şekilde anlattığımız vakit çok karışık siyasî ilişkiler ağı olduğu düşünülebilir. Hâlbuki bu ilişkiler o kadar da karışık değil. Herkes, her ülke, her grup hadiseye kendi zaviyesinden ve menfaati merkezinde bakıyor. Her ülke, her grup kendisi için en uygun ortamın oluşması için uğraşıyor. 

Düne kadar bunun tek istisnası Türkiye idi; Türkiye'yi yönetenler, hadiselere Batının gözlükleriyle bakarlardı. Türk ordusu, kendi halkını düşman telakki eden "iç savaş ordusu" idi. MİT personelinin maaşını bile Amerikalılar veriyorlardı. Mevcut hükümet, o anlamda sadece dışarıyla değil, bunlarla da mücadele ediyor. Ergenekoncu, gladyocu, cemaatçi vs. tüm bu unsurlar bu ülkeyi 90 yıldır gizli manda idaresiyle yöneten emperyalistlerin yurtiçi enstrümanlarıdır ve bunların yurtiçi kontrolü düne kadar TÜSİAD kodamanlarının elindeydi. Doğru; bu hükümetin işi zor, bunlarla baş etmek zor. Ama şu da doğru; eğer bunları tümüyle, şu veya bu şekilde tasfiye etmezse, kendileri tasfiye ve imha edilecekler. 

*

Bundan birkaç sayı evvel, gerçekleşen NATO toplantısını “NATO’nun Bitiş Toplantısı” başlığı altında değerlendirmiştik. NATO için artık hareket edemeyen, operasyon gücünü yitirmiş, kendisini geliştiremeyen, ufku olmayan yalnızca ekonomik bir organizasyondur, demiştik. 

Batı kaybediyor ve kaybetme psikolojisi hâkim oldukça da ne yapacağını şaşırıyor, olmadık işlere tevessül ediyor ve çevresinde kalan ülkeleri de kendisiyle beraber çukurun dibine doğru sürüklemeye çalışıyor. 

Irak ve Suriye’deki IŞİD’in bünyesinde bulunan Batılı ülke vatandaşlarının ülkelerine geri dönmeleri hâlinde büyük bir güvenlik problemi hâline geleceği korkusundan uykuları kaçan Batılılar, bizzat müsebbibi oldukları problemlerin(!) hâlli için şimdi de mayın eşeği arayışındalar. Irak’ı işgâl ederek bütün bir İslâm Âlemini mayın tarlasına çevirenler, şimdilerde bu mayın tarlasına sürecek eşek arıyorlar.

Eski Türkiye’den alışkanlıkları mıdır nedir bilinmez ama her nedense mayın eşeği denince akıllarına ilk olarak Türkiye geliyor ve Türkiye’nin kapısını ısrarla çalıyorlar. Türkiye’de söz sahibi siyasîlerin artık son derece açık bir dil ile, bu küstahlara, bu milletin onların mayın eşeği olmayacağını anlatması gerekiyor. Şunun başarısı, bunun kabiliyeti bir yana, zamanın ruhu gereğidir ki, artık bu millet kimsenin uşaklığını yapmaz, yapamaz. Bu milletin şahsiyeti de siyasîler tarafından hiçbir şey karşılığında pazarlık malzemesi olarak kullanılamaz.

Biz de bu mevzuyu kapağımızda Ömer Emre Akcebe’nin “ Türkiye ABD’nin Mayın Eşeği Olamaz” başlıklı yazısıyla işledik. 

TRT İstanbul Bölge Müdür Yardımcısı Mehmet Akif Ersoy ile IŞİD meselesi üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Ersoy, Müslümanların meselesini ABD ve Batı değil Müslümanlar çözmeli ifadelerinde bulundu. 

Muhammed Salim (Çakal Carlos) bu haftaki yazısında İskoçya’da olan olayları ele alıyor “İskoçya’nı Bağımsızlık Fırsatı” başlıklı yazısında.

 Sezai Dilbilen “Demokrasi Kadını Esir Etmenin Şeriat Özgürleştirmenin Rejimidir” başlıklı yazısıyla dergimizde. 

“Müslüman Gençler Böyle Gagalandı” başlıklı yazısıyla da Fatma Doğan dergimizde.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleme aldığı ve bu haftaki alt başlığı “Her Hafta Kontrol” başlıklı olan Ölüm Odası B-Yedi dergimizde, her zamanki kendine ait bölümünde.

Gülçin Şenel de “Arthur Rimbaud: Hayat Kısa Şiir Uzun” başlıklı yazısıyla sizlerle.

Her hafta gerçekleştirdiğimiz haberli yorumlarımızı ve kültür-sanat haberlerimizi de dergimizde bulabilirsiniz. Allah’a emanet olunuz.