Selam ile…

Malûmunuz bu hafta 28 Şubat Darbesi’nin 18. yıl dönümü... 28 Şubat Darbesi özelde Müslümanları hedef aldığı gerçeği inkâr edilemeyeceği gibi bunun yanında esasında Kemalistlere yapılmış ve onların için de hazırlanmış büyük bir tezgâhtı; 28 Şubat tamamen gerçekleştirilebilmiş olsa Müslümanlar ezilecekti. Yapılamayınca, başarısızlığa uğrayan Kemalistleri tasfiye edecek ve aslî vazifesi yükselen İslâmcılığın önünü kesmek olan “ılıman İslâmcılığın” önü açıldı. Elbette her hesabın üzerinde bir hesap var; 28 Şubat Ak Parti’nin de kurulmasının önünü açtı. O günlerde Ak Parti’yi yükselen İslâmcılığın önünü kesmek için kullandıkları paralel yapılanmayla aynı kefede gören ve bunun için önünü açan emperyalistlerin hesapları tutmadı ve gelinen süreçte 2009 sonrası Ak Parti’nin rotası yavaş yavaş değişti. Hükümetin yüzünü gitgide Müslüman milletlere dönmesi Batı’yı huzursuz etti. Batı’nın rahatsızlığı “7 Şubat krizi” olarak literatüre geçen MİT krizi ile gün yüzüne çıktı ve kamuoyunca İslâmcı sanılan cemaatin Amerikancı yüzü bir anda fâş oldu.

Gülen cemaatinin mevcut hükümete darbe girişiminde bulunmasının ardından doğan sürtüşme ile Gülen cemaatinin maskesi düştü. Akabinde mevcut hükümetin sine-i millete dönercesine millî politikalar üretme isteğinin arttığını ve bu yönde değişiklikler yapmak için tedbirler aldığını hepimiz biliyoruz. Keza kökü dışarıda olan böyle bir yapı ile mücadelenin ancak ve ancak yerli ve millî politikalar ile mümkün olacağı herkes tarafından bilinen bir gerçek. Nitekim 2014’ün Temmuz ayında Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun 16 yıl aradan sonra cezaevinden çıkması, Türkiye’nin artık eski alışkanlıklarını yavaş yavaş geride bırakmaya başladığının miladı oldu. Bugünlerde ise Adalet Bakanlığı, daha önce Bandırma Davası sebebiyle ceza alan ve birçoğu tutuklanan 32 Müslüman hakkındaki dosyayı  içindeki usulsüzlerden dolayı “kanun yararına bozma” için Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay da Bakanlık hakimlerinin görüşüne uyarsa, Bandırma Davası’ndan tutuklu bulunan Müslümanlar serbest bırakılacak.

Bugün hukukun bir nebze de olsa rayına girdiği günleri görüyoruz; elbette tam mânâsıyla her şeyin yerli yerine oturduğunu ifade etmiyor bu durum; en başından beri söylediğimiz sistem değişikliği zaruretinin altını tekraren çiziyoruz.

Bugün her ne kadar müsbet adımlar atılsa da 28 Şubat’ın getirdiği tüm mağduriyetler giderilmeden 28 Şubat’ın, 28 Şubatçı zihniyetin tamamen ortadan kalktığından söz edilemez. O gün doğan çocuklar bugün 18 yaşında delikanlı… Tabir-i caizse yeni nesil kuşağın görmediği, gazetelerden kitaplardan bildiği ve 28 Şubat generallerinin tüm memlekete gider yaptığı günler geride kaldı. Kaldı kalmasına ama 28 Şubat’ın mağduriyetleri tam anlamıyla giderilmedi. Hâlen cezaevlerinde bulunan başta İBDA’cı gönüldaşlarımız olmak üzere birçok Müslüman tutsak var. Biz de bu meseleyi kapağımıza taşıyor ve “28 Şubat’ın 18. Yılında Hukuk Rayına Giriyor” manşetini atıyoruz.

Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “Su Akar, Yatağını Bulur” başlıklı yazısıyla kaleme aldı.

Fatih Turplu’nun istisnaları hariç olmak üzere bugün 28 Şubat hakkında atıp tutanların o günlerde nerede olduğunu sorduğu yazısının başlığı “Hasret Ne Yana 28 Şubat’ta Aydın Olmak Ne Yana Düşer?”

Yazarımız Carlos (Salim Muhammed), “Emperyalistler Çok Tehlikelidir Bugün, Çünkü Korkuyor ve Kontrolü Kaybediyorlar” başlıklı yazısında son dönemde Müslümanların gerçekleştirdiği eylemlerin Batı’yı nasıl bir çıkmaza sürüklediğinden bahsediyor.

Bu hafta, Ak Parti’den Milletvekili Aday Adaylığı’nı açıklayan Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Markar Esayan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Markar Esayan’ın “Sistem değişikliğinin artık zamanı gelmiştir” dediği bu söyleşiyi büyük bir alâka ile okuyacağınızı umuyoruz.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Baran Dergisi’nde tefrika edilen eseri “Ölüm Odası B-Yedi” altbaşlığı “Metanet (Aşk ve Kuvvet)” olan 249. bölümü ile devam ediyor.

Sezâi Dilbilen’in “Erkek Olma Mesuliyeti ve Ahlâkı” başlıklı yazısını da dergimizde bulabileceksiniz. 

Abdullah Kiracı’nın vakıflar üzerine kaleme aldığı yazı dizisinin bu haftaki mevzuu “İslâmiyet Öncesi Türkler ve Vakıf”…

Gülçin Şenel, “Hapishane Edebiyatı” başlıklı yazısında hapishanede yazılmış ve hapishaneyi anlatan iki yeni kitaptan bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri ve kültür-sanat sayfalarımızı da bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek üzere…

Allah’a emanet olun.