Selâm ve Duâ ile,
Bu ay, Ermenilerin bir kısmının, Devlet-i Aliyye’nin yıkılma döneminde, Avrupa’da yaygınlaşan ve birçok milletin Devlet-i Aliyye’den ayrılmasının da vesilesi olan “ulusçuluk” fikrine kapılarak, senelerdir huzur içinde hayatlarını idame ettikleri, kendilerini “tebâ-ı sâdıka” olarak gören Osmanlılara karşı başlattıkları isyan dolayısıyla tehcir edilmelerinin yüzüncü sene-i devriyesi.
Tarihleri vahşet ve barbarlık vesikalarıyla dolu olan Batılılar, Ermeni çetelerine karşı nefs-i müdafaa, tehcirin tabiî zorlukları ve İttihat ve Terakki’nin insafsızlığı dolayısıyla hayatını kaybeden Ermenileri vesile ederek, önce Osmanlı, sonrasındaysa Türkiye’nin, yâni bütün bir milletin sicilini kendilerininki gibi lekeleyebilmek adına yüz senedir ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Dünya tarihinde bilinen sicili en kirli müessesinin başı olan Papa da bu işlerde diğer Avrupalılardan geri kalmıyor hani... En çok o bölgelerde yaşayan Müslümanları gadre uğratmış bu elim hadiseyi, bilhassa Türkiye’den “bir şeyler” istediklerinde ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar.
“Kızıl Sultan” diyerek akılları sıra tahkir ettikleri Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın hazırlattığı petrol kuyusu haritalarını, Abdülhamid Han’ın hal edilmesiyle ele geçiren Yahudi ve Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendisi de bir Ermeni olan Gülbenkyan liderliğinde Batılı petrol şirketlerine yüzde karşılığında peşkeş çektiler. Bu suretle elde ettikleri maddî gelirle meydana getirdikleri “Diaspora”, geçen senelerde iyiden iyiye köpüren servetlerine dayanarak Batıdaki iktidarlara teshir etmek suretiyle, bir milleti soykırım suçlusu ilân etmek adına senelerdir çalışıyor.
Küfür, küfrünün gereğini yerine getiriyor, onlara ne denebilir ki? Burada asıl sorun şudur bizce; Cumhuriyetin ilân edilmesiyle beraber benimsenen kendine yabancılaş(tır)ma, köklerinden koparma politikası gereği, biz kendi tarihimizi, kendisini kurucu addeden bir grup sapkın zihniyetin dayatması ve Avrupalıların buraya baktığı perspektiften öğreniyoruz. Bize dayatılanlar gibi bir tarih malûmatını istinad kılarak değil Ermeni meselesi, hiçbir mesele çözüme kavuşturulamaz. Hâl böyle olunca bu zihniyetin hâkimiyeti altında yüz sene de geçse, beş yüz sene de geçse, her Nisan ayında, “acaba bu sene dünyada kim “soykırım” kelimesini ağzına alacak” diye bekler ve enerjimizin büyük kısmını da kimsenin “soykırım” kelimesini ağzına almaması adına sarf etmeye devam ederiz.
Toparlayacak olursak, Batılılar, Osmanlı Devleti’nin sicilini lekelemek suretiyle kendi sicillerine benzetmek için ve politik olarak da Türkiye’ye karşı koz olarak Ermeni Soykırımı iddiasını senelerdir istismar ediyorlar. Bize göre Türkiye’nin artık böylesine kof iddialara yönelik olarak sarf edecek ne enerjisi ne de zamanı yoktur. Halil Ersin Avcı’nın tek başına yaptığını devlet tüm kollardan yaparak, dünyadaki o zamanlar da mevcut olan tüm devletlerin arşivleri alt üst edilmeli, 1. Dünya Savaşı’nda “mukatele” haricinde bir soykırımın olmadığı bütün delilleriyle orta yere konmalıdır.  Tabii asıl yapılması gereken, sistemli bir şekilde kopartılmaya çalışıldığımız köklerimizle yeniden buluşarak, milletimizden gizlenen devrenin istismar edilmesinin önünü kesmektir.
Bu mevzuyu kapağımıza taşıyoruz ve kapağımızda "Tehcirin 100. Yılı... “Ermeni Soykırımı” mı İngiliz Oyun mu?" manşetini kullandık. Kapakta kullandığımız resim ise bir grup Ermeni çetecinin resmidir...
Kapak yazımızı Fatih Turplu, "Tahrif Edilen Tarihimiz, Ermeni Meselesi ve Hacı Musa Bey Hakkında" başlıklı yazısıyla ele aldı.
Yine kapak mevzumuzla alakalı olarak Yrd. Doç. Dr. Halil Ersin Avcı ile kendisinin yazdığı Ermeni Meselesi hakkındaki tezinden yola çıkarak Ermeni Meselesi’ndeki İngilizlerin rolü ve etrafındaki meseleler hakkında  alaka ile okuyacağınızı düşündüğümüz bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yazarımız Abdullah Kiracı, vakıf mevzuu etrafındaki yazılarına devam ediyor. Geçen hafta yayımladığımız "İbranî Vakıflar" yazısının 2. bölümüyle dergimizde...
Fatih Turplu 1970'li yılların meşhur gazetecilerinden Claire Sterling'in "The Terror Network- Terör Ağı" başlıklı kitabı hakkındaki tenkit yazısını da dergimiz sayfalarında bulabilirsiniz.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun dergimizde her hafta tefrika edilen "Ölüm Odası B-7" isimli eserinin bu haftaki alt başlığı İthaf (Şehidlerimizin ilhâmîyle)... Bu hafta 256. bölümüyle her zamanki sayfasında...
Bahattin Yeşiloğlu ise "Ali Ulvi Kurucu'nun Hatıratından" başlıklı seri yazısının 3. bölümüyle bu hafta da dergimizde...
Kültür-Sanat sayfamızda Gülçin Şenel "İki Yazar İki Ölüm" başlıklı yazısıyla dünyaca ünlü yazarlar Gunter Grass ve Eduardo Galleano'nun hayatlarını inceliyor.
Sizler için derlediğimiz haber-yorumları ve kültür-sanat haberlerini de dergimiz sayfalarında bulabilirsiniz...
Allah'a Emanet olun...