İslam dâvâsı, Allah Resulü'nün de bildirdiği üzere birçok fırkaya ayrılacak ve yine O'nun bildirdiği üzere “Fırka-i Naciye-Kurtuluş Yolu”, yani Ehl-i Sünnet Vel Cemaat yolu üzere olanlar kurtuluşa ermiş olacaklar. Menzile giden yollar çok ve aynı zamanda çetrefilli olsa da hiçbir yere sapmadan bu yolda sebat edenler, Allah'ın izniyle bu ve öbür dünyada felaha, kurtuluşa ereceklerdir. Hz. Adem (AS)’dan beri Hak ile Batıl arasında devam eden bu mücadelede “Hak kutbu” her karşılaşmadan Allah'ın izniyle galib çıkmış ve yine Allah'ın ilahi mekri hikmetince hak kutbunun tüm bâtıllardan daha zayıf gözüktüğü demlerde dahî Allah kendi yolunun istikametini gözetenleri zafer nimetiyle her dâim taçlandırmıştır. Binlerce şükürler olsun; ne kadar şükretsek az... Allah Zülcelal Hazretleri İslâm davasının ilk harbi Büyük Bedir diye de anılan Bedir Harbi'nde dahî bütün kainatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Resulü'nü ilahi kader icabı zayıf bir ordu ile kuvvetli Müşrikler karşısında bırakmış ve sonunda imanın ona iman etmeden mümkün olmadığı peygamberine ahirete kadar kadar hiçbir savaşın, hiçbir galibiyetin o çapa eremeyeceği bir zafer ihsân etmiştir. Demek ki, bu mukaddes yolun ilk harbinden alınacak ve bütün harblerde güdülecek bir ders de şu: Bu yol, sayıca azken hakkın kuvvetli olduğuna iman edebilme, bâtıl kuvvetli gibi gözükürken bile bütün kuvvet ve kudretin yalnız Cenâb-ı Hakk’a ait olduğuna iman edebilme yoludur... Allah Resûlü (Sallallahü Aleyhi Veselem) efendimiz bile “Beni Hûd Sûresi İhtiyarlattı” buyurmuşlardır; bu sözün söyleniş ânı olarak raviler şunu anlatır:


Hz. Ebû Bekir (r.a.), Allah Rasûlü’ne sorar: “Yâ Rasûlallah! Saçınızda ak görüyorum. Birdenbire ihtiyarladınız; bir derdiniz mi var?” Ve İki Cihan Serveri cevap verir: “Beni Hûd, Vâkıa, Mürselât Sûreleri ihtiyarlattı.” (Tirmizî, Tefsir 57) 


Bu sûredeki sırlardan birisi de “Emrolunduğun şekilde dosdoğru ol” (11/Hûd, 112) ayeti kerimesi olduğunu müfessirler anlatır. Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur’ân Dili tefsirinde bu ayet hakkında şunlar söylenir:


Demek ki, Hakk'a vasıl olmak için istikametten başka yol olmadığı gibi, her hususta istikamet kadar yüksek bir makam ve onun kadar zor hiçbir emir yoktur. Herhangi iş olursa olsun, herhangi hedef olursa olsun ona ulaşmanın en kısa yolu doğruluktur. Böyle olmakla beraber her şeyden önce, bir işte doğrunun hangi çizgide olduğunu tayin ve tespit etmek çok zordur; ayrıca onunla ilgili çeşitli noktalardan ilişkisini kesip, sarsılmadan dosdoğru olan o çizgi üzerinde yürüyebilmek daha zordur. Ve yine istenilen hedefe ulaştıktan sonra aynı şekilde o doğruluk üzere, hiç eğilmeden devam ve sebat edebilmek büsbütün zordur. Bununla beraber şu kadarını hatırlatmalıyız ki, bu âyette Resulullah'a “beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin asıl kendisiyle ilgili olan kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili olan kısmı olsa gerektir. Zira buyuruluyor ki: Seninle beraber tevbe edenler de. Yani şirkten tevbe edip de imanda seninle beraber bulunan, müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun. Ve azmayın, yani Allah'ın tayin ettiği sınırı aşıp da onun dışına çıkmayın, doğruluktan ayrılıp da ifrat veya tefrite sapmayın, aşırı gitmeyin ey müslümanlar Çünkü muhakkak ki O, (yani Rabb'in) bütün yapacağınızı görür. Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Görür ve ona göre karşılığını verir; ceza veya mükafat, karşılıksız bırakmaz.


"Ehl-i Sünne Vel Cemaat Yolu"nun hiçbir şeriat kâidesini yerinden sarsmadan muhafaza edici yanı ve istikâmet meselesinin ehemmiyeti günümüz “çarpık İslâm anlayışları” vesilesiyle de bir kez daha ehemmiyet kazandı; çünkü peygamberi haşa “postacı” mesabesine indirip kendi çarpık fikirlerini “İslâm bu!” diye millete kakalamaya çalışan “kaba softa ham yobaz”dan tutalım, sûret-i hak gibi gözüküp şeytanla sabah akşam iş tutanına; İslâm'ı, devri çoktan geçmiş üçüncü sınıf ideolojik iniltilerle mezcetmeye kalkanından halk arasındaki “mezhebi geniş” tabirine uyarcasına “mezhepsizliğin dinsizliğin bir köprüsü” olduğundan habersiz kalın kafalısına kadar uzanan bir genişlikteki din tahrifçiliği son yüzyıl içerisinde Batılı ajanlar vesilesiyle de pek revaçtadır... Ve günümüz açısından en tehlikeli sayılabilecek bir sapık fırka olarak, bu sahanın başını çeken ve dini tahrifte bilumum İslâm düşmanına bile “bizim yapamadığımızı bunlar yaptı!” dedirtecek kadar aşağı bir hâle inmeyi marifet sayan “dinler arası diyalogçu”lar, başka bir tabirle  söylersek “Zamâne Cimaat'i!”...

İstikametten ayrılıp küffar elinde projeye dönüşünce, eline geçen güç ile ne oldum delisi olan ve Allah'ın kudretine karşılık Amerika'nın gücüyle galebe etmeye davranacak kadar budala bir sarhoşluk içinde milletimizin imanına, inancına musallat olanların bugün geldiği nokta ise ibret vericidir. İstikametten ayrılınca Papa'dan Amerika'ya, İsrail'den İngiltere'ye kadar uzanan bir genişlikte şer dostluğu ittifakı yapanların bütün madrabazlıklarının üstüne bir de kumarbazlıklarının çıkması, esasında vak'a-i adiye-sıradan hâdisedir; çünkü gencecik memleket evlatlarının imanını tahrif edip onları Batıcı sistemin ayakları altına atmanın bedeli memleket ve dünya çapında rezil rüsvâ olmaktan daha fazla olsa gerek. Fakat bu sıradan hâdise bile göstermektedir ki, “Allah'tan başka davranış sahibi yoktur!” ve bu halkaya diş geçirmeye çalışan her köpek dişlerinin kırıldığıyla kalır!

 Manşetimizde "Ver Papazı Al Kızı – ‘Dinlerarası Diyalog’un Zirvesi Kıbrıs’ta Kumar Partisi” ifadesini kullandık. 
Ömer Emre Akcebe, “Helâk Edildiğini Bile Anlamaktan Aciz” başlıklı yazısıyla kapak konusunu kaleme aldı.



Araştırmacı-Yazar Fahri Özcan ile Gülen cemaatinin pisliklerini ifşâ ettiği “Orada Bir Hoca Var Uzakta Din ve Devlet Hâin Tuzakta” isimli kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.



Carlos (Salim Muhammed), “Türkiye’de Seçimlerin Getirdiği Fırsat” başlıklı yazısıyla dergimizde...



Faruk Hanedar, “Kurulamadan Çöken Birleşik Avrupa” başlıklı yazısında Yunanistan’da bu hafta gerçekleştirilen referandumu ve Avrupa Birliği’nin durumunu işliyor.



Gülçin Şenel, Sebahattin Arslan’ın yeni kitabı “Hayat Size Güzel” üzerine bir yazı kaleme aldı.



Vahdet Gazetesi Yazarı Ali Eren hoca ile Ramazan ayı üzerine yaptığımız röportaj dergimizi 12 ve 13. Sayfalarında...



Tayyar Tercan, Srebrenitsa katliamının yıldönümü olması hasebiyle “Srebrenitsa Soykırımı”nı ele alıyor.



Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun yeni eseri Ölüm Odası B-Yedi 268. bölümüyle tefrika edilmeye devam ediyor. Bölümün alt başlığı “Kanatlı Yılan (Yevmiye: Bomboş Devir)”...



Abdullah Kiracı, vakıf müessesesi üzerine yapmış olduğu araştırmasında “Roma Sonrası Avrupa’da Vakıf” bahsini işlemeye kaldığı yerden devam ediyor.



Ramazan Sevinç, “Himmediye Tarikatı -Himmet Efendi ve Himmetzâde Abdullah Efendi” başlıklı yazısıyla dergimizde...



Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz ve yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. 



Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...


Allah’a emanet olun...