Selâm ile...
Bilindiği üzere 1 Kasım’da genel seçimler gerçekleştirilecek. Elbette bu seçimler 7 Haziran seçimlerinin rövanşı olarak görülmesi bakımından ehemmiyet arzediyor. 7 Haziran seçimleri öncesinde yapılan algı operasyonlarının benzerlerine bugünlerde de şahitlik ediyoruz.
Seçimlerin neticesi ne olursa olsun kazanan tarafın psikolojik bir üstünlük sağlayacağı muhakkaktır; bu bakımdan, istisnaları olsa da umumiyetle İslâm düşmanlarının Ak Parti karşıtlığında bir araya gelmesinden ötürü elbette bizim gönlümüz memleket ve millet düşmanlarının sükûtu hayâle uğramalarından yanadır. Bununla beraber bir seçimi kazanmak yahut kaybetmek Türkiye’deki İslâmcı mücadele çizgisinin hiç bir ferdini teessüre uğratmaz, bilakis kaza ve kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inananlar olarak biz bu dâvânın bayrağını en yükseğe taşımak için her iklim ve şartta mücadele etmeye hazırız.
Seçimlerden nasıl bir sonuç çıkacağını Pazar günü göreceğiz; temennimiz bu seçimlerin milletimizin ve tüm İslâm âleminin faydasına olacak bir netice ile sonuçlanmasıdır.
***
Uzunca bir süredir Fetullahçı terör örgütü, Doğan grubu ve türevleri tüm Batı işbirlikçileri, Hak ve halk düşmanlığı müşterek paydasında saf tutarak memleketimize saldırılar düzenlemekte... Her şeyden evvel bu saldırıların Batı menşeili olduğunu tesbitini yapmamız gerekiyor.
Bu saldırıların yoğunlaştığı demlerde ilgili mahkeme de Fetullahçı terör örgütünün en önemli finans kaynaklarından birisi olan Koza-İpek Holding’in kayyuma devredilmesi yönünde bir karar aldı. Bu kararın ardından malum medyada yükselen “basın özgürlüğü”, “hürriyet” seslerini duyunca, mahkemenin bu kararının ne kadar da yerinde olduğunu insanlarımız her halde anlamıştır... Bunlar öyle şirret ve öyle memleket düşmanı kimseler ki, her hangi bir meselede o meselenin memleketin faydası yahut zararına olduğunu anlamak için bunların tavırlarına bakmak bile yeterli olur.
Nitekim geçtiğimiz haftalarda FETÖ’nün finans kaynaklarının kesilmesi gerektiği üzerinde önemle durmuştuk. Bu yönde bir adımın atılmasını müsbet karşılamamıza mukabil alınan kararın da yeterli olmadığının altını çizelim. Çünkü, yapılan operasyona karşı çıkanlardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye üzerinde oynanan oyunlarda hem içeride, hem de dışarıda bir çok unsur oyuncu-işbirlikçi pozisyonundadır. Bu işi temizlemek piyonlarla uğraşarak olmaz; en tepeden başlayarak sonuna kadar dirayetle gidilmeli, bu çetin yolda karşılaşılan engeller yılmadan aşılmalıdır. Devletin “yerli” ve “millî” bir hüviyete bürünmesinin yolu sadece seçim meydanlarındaki politik atraksiyonlardan değil, bu türlü kararlardan geçer.
Kapağımızı bu mesele etrafında şekillendirdik ve “Koza-İpek” Kayyuma Darısı Diğerlerinin Başına” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Darısı Başınıza” başlıklı yazısıyla Ömer Emre Akcebe kaleme aldı.
Şükrü Sak, “Bir Kasım: Ya Tam Bağımsızlık Yolunda Devam Ya Çöküş!” başlıklı yazısıyla dergimizde...
Fatih Turplu, “‘Ak Parti Kazanamazsa Ne Yapacağız?’ Sendromu Üzerine...” başlıklı yazısında 1 Kasım seçimlerini Ak Parti’nin kazanamaması durumunda İslâmcı mücadelenin sekteye uğramayacağına vurgu yapıyor.
Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Batının Mülteci İkiyüzlülüğü ve Mekke’deki Kaza”yı ele alıyor.
Gazeteci-Yazar Cemil Barlas kendisiyle seçimler üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşide “Üst Akıl Dediklerinin Dini İmanı Yoktur” diyor.
Sezâi Kırlangıç’ın yazısının başlığı “Yeni Nizam ve Yeni İnsana Doğru...”
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Ölüm Odası B-Yedi isimli eserinin 284. Bölümünün alt başlığı “Bina ve Sad Harfi”...
Genç yazarlarımızdan Kubilay Akın Gürel, “Akıllı Aletler Ne Kadar Akıllı?” sorusuna cevap veriyor.
Abdullah Kiracı, vakıf müessesesi üzerine yaptığı araştırmada “İslâmî Vakıflar” mevzuuna giriş yapıyor.
Gülçin Şenel’in yazısının başlığı “Neden Öykü? Niçin Hikâye?”...
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz...
Gelecek sayımızda görüşmek üzere...
Allah’a emanet olun...