Selâm ile…
Bu haftanın en önemli meselesi hiç şüphesiz Paris’te planlı ve üst düzey bir organizasyonla gerçekleştirilen saldırılardı. Bu saldırılar sonrasında Fransa’da üç günlük ulusal yas ilan edildi, tüm sınırlar kapatıldı ve olağanüstü hâl durumuna geçildi. Olağanüstü halin üç ay daha devam edeceği dile getiriliyor. Bu saldırının Fransa’nın 11 Eylül’ü olduğunu söyleyebiliriz.
Kanaatimizce konuşulması gereken, bu hadisenin kendinden ziyade sebepleridir. Hiç şüphesiz bu saldırılar I. Dünya Savaşı’nın aynadaki aksi gibidir. 19. Yüzyıl ile beraber İslâm beldelerinde sömürgecilik faaliyetlerine girişen ve bu faaliyetlerinde muvaffak olabilmek adına hiçbir ahlâk, vicdan ve hassasiyeti göz önünde bulundurmayan Batı’nın, bugün bu durumlara düşmesinin sebebi de, o gün bugündür bu coğrafya üzerine yapmış olduğu hesaplar ve takındığı tavırdır. Kolonyalist emellerini gerçekleştirmek adına bu topraklara ekmiş oldukları nifak ve şiddet tohumları boy vermiş ve o şiddet bir bumerang misali dönüp Batı’yı vurmuştur; hem de Avrupa anakarasının Almanya ile beraber taşıyıcı kolonu olan Fransa’nın başkenti Paris’i, yani Avrupa’nın kalbini... Savaşın kendi topraklarına taşınması ise muhatap kalacakları saldırıların bu boyuta ulaşamayacağını tahmin etmemelerinden dolayı Batı’yı fazlasıyla tedirgin etmektedir.
Bu mesele ile alâkalı bir diğer husus ise bu haftaki kapak mevzumuzu işleyen Carlos’un da dediği gibi bu saldırıların devam edeceğidir. IŞİD’in Paris saldırısını akabinde yapmış olduğu “Washington’u da vuracağız” ve CIA direktörünün verdiği “Paris benzeri saldırılar devam edecektir” şeklindeki beyanat örtüşmektedir; her ikisi de Paris saldırılarının bir başlangıç olduğunu ihtar ediyor. Sırasıyla Irak ve Suriye’nin Batı tarafından düşürüldüğü vaziyetten neşvünema eden IŞİD’i ve mülteci meselelerini birbirine eklemli bir şekilde düşündüğümüzde, gelecek günlerde ocağın daha da kızışacağını söyleyebiliriz.
Bu saldırılar neticesinde dünya genelinde üç temel yaklaşım ortaya çıktı. Batı toplumları hadiseye “Müslümanlar teröristtir” şeklinde yaklaşırken, Müslümanlar ise “Müslüman terörist olmaz” diyenler ile saldırıları kutlayanlar olarak ikiye ayrılmış durumda… Batı’nın Müslümanları “öteki” olarak gördüğü ve “barbar” olarak tanımladığı hepimizin zaten malûmu… Bu tarih boyunca böyle olmuştur ve olacaktır. Aslına bakılırsa Müslümanlar içerisinde bulunan iki grup da hâli hazırdaki davranışları ile Batı karşısında ezilmişliğin bir mahsulü olarak “yeniden oryantalize edici” bir tavır sergilemektedir. Böyle bir durum karşısında, Müslüman itidalli olmak zorundadır; itidal ilâhî sınırları korumak ve kollamaktır. Diğer yandan şu hususu da özellikle vurgulayalım ki, biz hem Türkiye ve hem de İslâm coğrafyası olarak, kendi problemlerimizle uğraşacağımız yerde “Fransa’da terör saldırısı” diye ağıt yakacak kadar kendimizi kaybetmeyiz.
Diğer taraftan, -gerçi hadiselerin iç yüzünü çok bilemiyoruz, o yüzden dıştan bakan bir göz olarak söylüyoruz- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanki bu saldırıların sorumlusu kendisiymiş ve herkes onu suçluyormuş gibi bir psikoloji içinde mukabelede bulunmasının çok doğru olmadığı kanaatindeyiz. Bu zaten Batılı egemenlerin arzuladıkları bir şey… Sayın Cumhurbaşkanı en az bizim kadar bilir ki, onun itibar ve meşruiyetinin kaynağı halkın nezdinde İslâm’ı temsil makamında görünmesindedir; yoksa ABD ve Batı blokunun onu desteklemesinde değil. Tamam, Batılılar halen büyük bir güç sahibi; Batılılarla yerli yersiz kavgaya tutuşmak da yanlış. Ancak unutmamak lazım ki Allah var ve ancak O’na dayanan ayakta kalır, hem bu dünyada hem de öteki tarafta…
Hâsılı bu saldırılar gösteriyor ki; Batının bir yandan bilhassa Müslümanları hesapsız bir biçimde hedef aldığı, bir yandan da kendi arasındaki çekişmeleri dahi İslâm coğrafyası ve diğer mazlum milletlere yayarak çözdüğü dönem sona ermektedir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl bir yüzleşme ve hesaplaşma yüzyılıdır. Bu meseleyi kapağımıza taşıyor ve “Fransa’da Kasım Kâbusu: Hiçbir Suç Cezasız Kalmaz” manşetini atıyoruz.
Kapak mevzumuzu Carlos (Salim Muhammed), Ömer Emre Akcebe, Fatih Turplu ve Sezâi Kırlangıç farklı veçhelerden ele alıyorlar.
Carlos (Salim Muhammed), “Paris Daha Başlangıç” diyor.
Ömer Emre Akcebe “Yüzleşme” başlıklı yazısında Paris saldırılarının yanı sıra G-20 toplantısına da değiniyor.
Fatih Turplu, “Aktüel Meseleler Etrafında Dipnotlar-2” ve Sezâi Kırlangıç ise “Fransa’da Kasım Kâbusu” başlıklı yazıları ile sizlerle…
Gündemin bir diğer önemli maddesi ise Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı G-20 toplantısıydı. Bu G-20, içeriği ve kapitalizm üzerine yapılan tartışmalar sebebiyle öncekilerden daha farklı geçti. Star Gazetesi Yazarı Ardan Zentürk’e G-20 toplantısı ve Paris’te gerçekleştirilen saldırılar hakkındaki görüşlerini sorduk. Bu röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
Bahattin Yeşiloğlu’nun “Filistin Müftüsü Emin el Hüseyni” ile alakalı kaleme aldığı yazı dizisinin bu haftaki konusu, Merhum Müftü’nün Almanya’da yaşadıkları.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Giriş”, “Tarih” ve “Matla’ Beyitler” isimleri altında üç cildi kitab olarak da çıkan eseri Ölüm Odası B-Yedi, alt başlığı “Tabirci (Albay Sabri Bey) olan 287. Bölümü ile sürüyor.
Abdullah Kiracı, “İslâm Vakıfları – Terminoloji” bahsi ile İslâmî vakıfların lügatçesini aktarmaya devam ediyor.
Gülçin Şenel’in “Kadınlar, Ejderhalar ve Rüyâlar” başlıklı yazısını arka kapağımızda değerlendirdik.
Sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Gelecek sayımızda görüşmek üzere…
Allah’a emanet olun…