Selam ve Duâ ile...
Rejimin tartışmaya açılması bizim uzun süredir ısrar ettiğimiz meselelerin başında gelmekteydi ve bu tartışma, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine imkân tanıyan anayasa değişikliği ile büyük ivme kazandı. Ülkenin gündemine göre kimi zaman harlanan bu tartışma, zaman zaman medyanın peşinden savrulduğu günlük itiş kakıştan kalkan tozun ardında kalsa da, taşıdığı potansiyel açısından kanaatimizce son derece ehemmiyetli bir mevzudur. Dönemin Başbakanı Recep Tayyib Erdoğan’ın “Başkanlık sistemi artık tartışılmalıdır” açıklamasıyla gündeme gelen bu meselenin altı ve üstü etkili-yetkili kişilerce doldurulabilmiş değil, ancak 90 senelik rejimin tepe idareciler tarafından tartışmaya açılmış olması bile müsbet bir gelişme... Diğer taraftan, İslâm âleminin içinde debelenip durduğu hadiseler anaforu, Müslümanların birliğe olan ihtiyaçlarının artık hayatî bir zaruret hâlini aldığını bizlere ihtar etmektedir.
Şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorlarken, zıt kutbun temsilcisi diyebileceğimiz ülkeler de aynı şartlar gereği kendi tarihî misyonlarını fiil planına döküyorlar. Dolayısıyla öyle kaybedecek pek fazla zamanımız olduğu kanaatinde değiliz. İçinde bulunduğumuz şartlar ve senelerdir yaşadıklarımız artık İslâmî bir ideolojiye ve böyle bir ideolojinin devlet modeline hava ve su gibi muhtaç olduğumuzu tokat gibi tüm Türkiye’nin suratına çarpıyor.
Aşk ve vecd ile İslâm’ın yeniden hâkim kılınması yolunda sürdürülen bu mukaddes kavga, aksiyondan fikre kadar, üzerinde olduğunu iddia ettiği her işe nefsinden gelen leş kokusunu bulaştıranlara, liyakatin ne mânâya geldiğini idrak etmekten uzak olanlara rağmen, zaferle neticelenene dek durmadan ve duraksamadan devam edecektir.
Mademki talibiz, öyleyse emsalsiz devlet modelimiz hakkında konuşmamıza vesile olan bu gibi tartışmalardan azamî derecede istifade etmemiz gerekir. Biz de bu tartışmalar vesilesiyle mensubu olduğumuz Büyük Doğu-İBDA dünya görüşünün “Başyücelik Devleti” modelini, “nedir ve ne değildir?” suali ile kapağımıza taşıyoruz. Kapak konumuzu Kâzım Albay, aynı başlıklı yazısı ile işledi.
Çakal Carlos (Salim Muhammed)’in bu haftaki yazı/sohbeti, Türkiye ve dünyada şartların daha da kötüleşeceği üzerine…
Bu hafta İmkân-der Başkanı Sayın Murat Özer ile bir söyleşi gerçekleştirdik. “Anadolu Asli Misyonuna, Özüne Dönüyor” ismini uygun gördüğümüz söyleşide, Çeçen mücadelesinden Suriye’ye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma kadar birçok meseleyi bulacaksınız. Çeçenya’dan memleketimize gelen mültecilerle uzun zamandır ilgilenen, onlara kol kanat geren İmkânder’e de –ki, bu sahada faaliyet gösteren en mühim dernektir- ümmetin meselelerinden bir meseleyi sırtlandığı için bilvesile Allah razı olsun diyoruz. Allah ecirlerini artırsın.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde her hafta tefrika edilen Ölüm Odası B-Yedi” eserinin bu hafta 279’uncu bölümünü yayınlıyoruz. Yazının alt başlığı “Tekrar Denizde (Kendi Külünden Doğan)”…
Abdullah Kiracı ise “Vakıf Kuruluşundaki Ana Unsurlar” başlığı altında vakıf serisini işlemeye devam ediyor.
Gülçin Şenel’in bu haftaki yazısının başlığı, “Paul Valery: Bugünkü Dünyaya Bakış”…
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Gelecek sayıda görüşmek üzere Allah’a emanet olun.