Selâm ile…          
İki sene evvel FETÖ’nün adliye ve güvenlik güçlerindeki uzantıları tarafından MİT tırlarına yönelik bir operasyon yapılmış, akabinde MİT’in Suriye faaliyetlerine dair haberler, bu operasyonda elde edilen bilgilermiş gibi bilhassa manipüle edilerek Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştı. Bu yayınları yapanların amaçlarının Erdoğan’ı ve ona sadık hükümet ve devlet yetkililerini “teröre destek veriyorlar” mizanseniyle görevden uzaklaştırmak olduğu çok açıktı; en azından bir miktar felç etmeye ve Suriye faaliyetlerinden uzak tutmaya çalışmışlardı. Bu ikinci kısımda başarılı olduklarını da kabul etmek lazım… Bütün bu olanlar üzerine Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, askerî casusluk ve gizli belgeleri servis etmek iddiasıyla tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. 92 günlük tutukluluğun ardından geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile tahliye edildiler.
Milletimize ve onun değerlerine damardan düşman olan Cumhuriyet Gazetesi’nin sözde “haber” kisvesi altında yaptığının, hak ve halk düşmanlığının bariz bir tezahürü olduğu aklı selim sahibi herkesçe malûm. Bunların derdi habercilik değildi; hiçbir zaman da olmadı. Batı’nın paralı veya gönüllü ajanları olarak, Batı istikametinden “biraz” sapma emaresi sergileyen bir hükümete karşı, yine Batılıların emriyle tuzak kurmaktı yaptıkları. Kemalizm’in “konsantre” hali olan mezkur gazete, İslâm düşmanı görüşlere –ideoloji kelimesini kullanmaktan haya ederiz- sahib bu kesimin saf zihinleri tavlamak için kullandığı “anti-emperyalist” jargonla ne kastettiğini de bir güzel gösterdi cümle aleme. Onların anti-emperyalistliği viski yerine rakı içmekten ibaret; en azılı anti-emperyalistleri de “veled-i zinalarını” ABD topraklarında doğurup Amerikan vatandaşı yapmak için birbirlerini ezmekle meşgul…
Söz konusu gazete, İslâm’a karşı olan her hâdisede yaptığı gibi Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırının ardından da Müslümanların kutsal değerlerine hakaret içeren karikatürleri yayımlayarak bu düşmanlığını âleni bir şekilde ortaya koymuştu. Hâl böyle iken Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar, tüm parya rejimlerde olduğu gibi Türkiye’de de devletin bir kısmının, içine massolmuş ajan tümörler tarafından, dolayısıyla bu tümörlerin sinir uçlarını elinde bulunduran hâkim devletler tarafından kontrol altında tutulduğunu bir kez daha göstermiştir. “Bürokratik Çete” denilen şey de işte budur. Son yüzyıldır buna benzer hâdiseler o kadar çok yaşandı ki artık bizleri hiç şaşırtmıyor. Devletin en kilit noktalarını ele geçirmiş; tabir-i caizse kılcal damarlarına sirayet etmiş bu kanserli hücreler, her fırsatta Müslüman Anadolu insanının faydasına olabilecek hadiseleri aksine çevirmek için müdahale etmektedir.
Mesele Anayasa Mahkemesi’nin iki İslâm düşmanını salması değildir; mesele, her zaman bahsettiğimiz gibi bu sistemin, bu rejimin, bu bürokratik çetenin, memleketin her kurumunun içinde kol gezmesi ve her mühim hadisede “vücud”a zarar vermekten başka gaye taşımamasıdır. Ulu Hakan II. Abdülhamid Han’ı hâl eden İttihat ve Terakki (İT) zihniyetinin modernize olmuş hali bu bürokratik çeteleri ortadan kaldırmadan bu milletin yüzü gülmeyecek, bahtı açılmayacaktır.
Şunu tekrar ve tekrar haykırıyoruz: Biz şahsımıza edilen bütün kötülükleri affedeceğiz. Fakat dinimizi yok etmek için girişilen tüm o şeytanlıkları ve sırf dinimizin taşıyıcısı oldukları için milletimize ve vatanımıza reva görülen ihanetleri asla affetmeyeceğiz!..
Bu meseleyi kapağımıza taşıdık ve bu kararın meri hukuka göre “saçma ve tutarsızlığını” (AYM, meri hukuku korumak için var ya, o açıdan) yansıtan bir fotoğrafla süsledik. Bu resmin üstüne “Patagonya Anayasa Mahkemesi Başkanlığı” tabirini layık gördük. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Devlet Müessesesi Mi Yoksa Kanalizasyon Mu?” başlıklı yazısında işledi.
Kapak mevzumuzla alâkalı olarak Haber X Genel Yayın Yönetmeni Cemil Barlas ve Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç ile birer söyleşi gerçekleştirdik.
Baran Demir, “Suudîler Hakkında Birkaç Hatırlatma” başlıklı yazısında Türkiye-Suudi Arabistan yakınlaşmasının müsbet yönlerine mukabil dikkat edilmesi gereken hususların da olduğundan bahsediyor.
Sezâi Kırlangıç’ın Müslümanların itikadına yönelik saldırıların, dıştan gelen saldırılardan daha tehlikeli olduğunu belirttiği yazısının başlığı “Dini İçten Yıkmaya Teşebbüs Eden Hâinler”…
Bahattin Yeşiloğlu, “Kâdim Ortadoğu Coğrafyası” üst başlıklı yazılarına “Haricîler”i işleyerek devam ediyor.
Carlos (Salim Muhammed), “Suriye’deki Ateşkesin Hatırlattıkları” başlıklı yazısında ABD ile Rusya’nın üzerinde mutabakata vardığı ateşkesten söz ediyor.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planına farklı bir bakış ile yaklaştığı eseri “Ölüm Odası B-Yedi”nin bu haftaki alt başlığı “Dua (Rabbi Yessir Vela Tuassir…)”.
Abdullah Kiracı, “Vakıf Kuruluşundaki Ana Unsurlar” başlıklı yazısında Elmalılı’ya göre muhtaçlığın tesbiti ve kâr gayesi taşımayan vakıflardan yararlanabilecekleri işliyor.
Gülçin Şenel, “Umberto Eco ve Ardında Bıraktıkları” başlıklı yazısıyla dergimizde…
Muhtelif haberlerimizle birlikte bu haftanın muhtevası böyle…
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…