Selâm ile…
Soğuk Savaş’ın akabinde uluslararası sistem çözülürken, 21. yüzyıl keşmekeş bir sürecin yaşanacağına dâir sinyallerle başladı. Modernizm, içtimaî profilimizde ciddi değişikliklere yol açtı ve sıradan vatandaşların ulus devletlere yönelik “hissî” bağını azalttı. Ulus devletlere artık kendilerini “şeklen” bağlı gören fertler, uluslararası düzenin ulus devletlerdeki yansıması rejimlere karşı kendini korumak için yerel unsurlara sarıldı. Bu sarılış her geçen gün kuvvetlendi ve memnuniyetsizliklerin kaynağı düzene karşı sığınak olarak görüldü. Üçüncü dünya ülkelerinde dinin, bilhassa İslâm’ın yaşadığı çıkışa bir de bu gözle bakmak lazım…
Globalleşme, savunma sanayiindeki teknolojik gelişimin dünyaya hızlı bir şekilde yayılması neticesinde savaş kavramında da değişikliklere sebep oldu. Aralarındaki devletle ve cemiyetin diğer unsurlarıyla hissi bağları azalan fertler ve bunların oluşturdukları parçalı yapılar, ilham kaynakları ve mihverleri sağlamsa yahut sisteme karşı gerçekten bir tehdit teşkil ediyorsa düzen tarafından “terörist” olarak yaftalanıp baskı altında tutuldular; şayet kaynak ve mihver sağlam değilse, tersine inkılâb edip düzenin taşeronu oldular. Hâkim güçler, düzenin taşeronu hüviyetine bürünen bu grupları kontrol altında tutarak işlerini yürütmektedirler. Zira gönüllüdürler ve dolayısıyla ucuzdurlar.
Devletler, yularını elinde tuttuğu bu taşeronları vasıtasıyla diğer devletlere gözdağı vermekte, siyasî mühendislikler yapmaktadır. Ankara Kızılay’da gerçekleştirilen ve 37 kişinin ölümüne sebep olan bombalı eyleme de bu gözle bakmamız gerekiyor. Bu saldırı, 2010’lu yıllar ile beraber kendisini emperyalist bir kıskaçta bulan Türkiye’ye yönelik operasyonların devamı niteliğindedir.
Bugün hiç şüphesiz en çok iç ve dış tehdide maruz kalan ülke konumundaki Türkiye, asimetrik bir savaşın içerisindedir. Ülkenin idarî kalbine son bir ayda gerçekleştirilen iki büyük saldırı bu gerçeği ortaya koymaktadır. Bu gerçeği eğip bükmeye, lafı eveleyip geveleyerek insanları örtülü bir savaşta olmadığımıza ikna gayretine hiç lüzum yok; ne şiş yansın ne kebap kabilinden bu tavır, içinde bulunulan ahvâlin sağlıklı tahlil edilmesinin ve bir yol haritası çizilmesinin de önüne set çekmektedir.
Suriye meselesi etrafında örtülü bir savaş yaşanmaktadır. Türkiye’nin göbeğinde bulunduğu bu savaşta, tüm devletler mevzilerini almış pozisyon kollamaktadır. Ne yazık ki, yaşanan hâdiselerden gördüğümüz kadarıyla savaşın şartları da Türkiye tarafından belirlenmemekte ve çember her geçen gün Türkiye ve Müslümanlar aleyhine daha çok daralmaktadır. Bu çemberi kırmanın yegâne şartı ise içte birliği tesis edecek her türlü tedbiri ivedilikle almak ve akabinde ezber bozucu bir çıkışla Suriye meselesini kökten çözecek adımı atmaktır. İşte o zaman savaşın şartlarını tayin etme fırsatına mazhar olunur. Aksi takdirde Suriye’de, Türkiye’de ve İslâm coğrafyasının geri kalanında akıtılan kandan doğan vebal her geçen gün katlanarak artar ve bu vebali kimse kaldıramaz.
Kapağımızı bu mesele etrafında yaptık ve “Asimetrik Savaş Sürüyor, Çember Daralıyor” manşetini attık. Kapak yazımızı Ömer Emre Akcebe kaleme aldı.
Bolu F-Tipi Cezaevinde bulunan gönüldaşımız Ali Acar, “Dünden Bugüne 28 Şubat” başlıklı yazısıyla sizlerle.
Bahattin Yeşiloğlu, “Kadim Ortadoğu Coğrafyası”ndan “Hariciler”i işlemeye devam ediyor.
Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Batılı Ajan Liderler Saygıyı Haketmiyor” başlıklı yazısında çeşitli meselelere değiniyor.
Bu hafta Yenişafak Gazetesi Yazarı Nedret Ersanel ile Suriye meselesi etrafında Türk dış politikası üzerine bir söyleşi yaptık. İsrail ile ilişkilerde temkinli davranılması gerektiğine vurgu yapan Ersanel, “Türkiye oyun bozucu pozisyonunu hiç kaybetmedi” diyor.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir üslupla ele aldığı eseri “Ölüm Odası B-Yedi”nin 304. bölümünün alt başlığı “Medih Düşünceye”…
Sezâi Kırlangıç, bu haftaki yazısında İran’ın “Mazlum Kürt Lider Kadı Muhammed”e yaptığı zulümden bahsediyor.
Abdullah Kiracı, bu hafta Vakfın kuruluş esaslarından “Siyga-i İnşa/İrade Beyanı”nı işliyor.
Gülçin Şenel, “Suffragette – Diren” başlıklı yazısında İngiltere’de doğan süfrajetler hareketinden bahsediyor.
Sizler için derlediğimiz haberlerle dergimiz bu hafta böyle.
Gelecek sayımızda görüşmek üzere…
Allah’a emanet olun.