Selâm ile…
Yeni bir cemiyeti imar sürecinin en önemli ayağı eğitimdir. Her fikir, kendi normlarına uygun ferdler yetiştirmek ve toplumu istediği yönde şekillendirmek amacıyla eğitimi bir araç olarak kullanmak ister. Genel eğitim, bugün, medeniyetlerin insan tasavvurunu ve dünya görüşünü müşahhas planda yansıtacak ferdler üretmenin ilk şartı haline gelmiştir.
İşin aslına bakılırsa, eğitimin devlet tekeline alınıp “toplum mühendisliği” maksadıyla kullanılması, İslâm tarihinde rastlanılmayan bir durumdur. Bu teşebbüsün patenti tamamen Batılılara, bilhassa da devrim sonrası Fransa’sına aittir. Ne var ki bu konu, en azından günümüzde aldığı görünüm açısından kendini dayatmaktadır ve İslâm’ın bu kadar hayatın dışına atıldığı bir zamanda mevzilerini geri kazanabilmesi için de mecburidir. Diğer taraftan eğitim tartışmalarında İslâm devletinin yeri konusunda ileri sürülenlerin saçmalığı, düştükleri anakronizm hastalığından kaynaklanmaktadır. Bu hastalığın menbaını da söylüyoruz zaten.
Öteden beri temel ideolojisi Kemalizm olan Türkiye Cumhuriyeti, Müslüman Anadolu insanını tarihî, kültürel ve ahlâkî değerlerinden uzaklaştırma yönünde yapılan inkılaplar üzerine bina edilmiştir. Yani ana maksadı toplumu İslâm’dan uzaklaştırmak ve Batılılaştırmak olmuştur. Cemiyetin İslâmî olan her şeyden arındırılmaya çalışılması istikametindeki Kemalist ideolojinin dikteleriyle eğitimin başladığı aile müessesesinde de bozulmalar ortaya çıkmıştır. Buna liberalizm ve modernizmin tesirleri de eklenince, Batı ahlâkını haiz konformist ferdler peyda olmaya başlamıştır.
Bu minvalde Türk eğitim modeli de Batı normları çerçevesinde şekillendirilen bir “alt sistemdir.” Daha sonra yapılan tüm güncellemeler de, Batı’nın bir süre sonra yanlışlığına kani olup değiştirmek için uğraş verdiği projelerin bire bir taklit edilmesiyle yapılmıştır. Müslümanlıktan uzaklaştırılmış ferdler yetiştiren bu eğitim sistemi, üzerinde ne kadar güncelleme ve iyileştirilme yapılırsa yapılsın temelindeki sakatlıktan dolayı düzeltilememektedir. Eğitim seviyesi yükseldikçe Batı normlarını ve teorilerini hakikat olarak kabullenme düzeyi arttığından, “cehalet” de o oranda artmaktadır.
Eğitimin temel müessesesi olan ailede başlayan bozulma, ilk adım atıldığı andan itibaren Batıcı-Kemalist ideolojinin dayatıldığı okul sıralarında kronikleşmektedir. Ahlâk anlayışından müfredatına, eğitimcilerin yetersizliğinden ezbere dayalı sınav sistemine ve en mühimi kendi öz bünyesinden uzak yapısına kadar her yönüyle sakatlıklar abidesi olan bir eğitim sistemine sahibiz. Eğer bugün eğitim sisteminde iyileştirmeler yapılması planlanıyorsa, ilk olarak eğitimin hangi dünya görüşüne nisbetle yapılacağının belirlenmesi gerekmektedir. Her sahada olduğu gibi Batıcı rejim yerli yerinde dururken eğitimde yapılan tüm düzenlemeler de ister-istemez müesses nizama hizmet etmeye devam edecektir.
Eğitim anlayışımızın ve gençlerin hâlindeki bu vahameti kapağımıza taşıdık ve “Maarif Sistemimiz… Eğitim seviyesi yükseldikçe niçin cehalet artıyor?” manşetini attık.
Kâzım Albay, “Batı Merkezli Eğitime Son Verilmeli” başlıklı yazısında eğitim sistemimizin neye nisbetle şekillendirilmesi gerektiğini izah ediyor.
Ömer Emre Akcebe, “Gençlik ve Eğitim” başlıklı yazısında millet ve memleket olarak tarihten gelen misyonumuzu mevcut toplum, aile, fert ve eğitim anlayışıyla icra edemeyeceğimiz üzerinde duruyor.
Fatih Turplu, “Eğitimde Son Nokta: İstikbâl Kanepe, İdeal Eş” başlıklı yazısında eğitim meselesini farklı bir bakış açısıyla ele aldı.
Yine kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Eğitimci Şaban Karaköse ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Eğitim sisteminin neye nisbetle şekillendirilmesi gerektiğinden, hâli hazırda yürütülen eğitim anlayışının sakatlıklarına ve Millî Eğitim’deki güncel sorunlara kadar maarif meselemizi konuştuğumuz söyleşiyi alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
Yazarımız Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Brüksel’deki Eylemler Dolayısıyla” başlıklı yazısında geçtiğimiz hafta Avrupa’nın merkezinde patlayan bombaların birinci derecede failinin Batı olduğunu ve şu anda bir dünya savaşı yaşandığını belirtiyor.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun her hafta dergimizde tefrika edilen eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 206. bölümünün alt başlığı “Kut (Mehdi Derviş Muhammed)”…
Abdullah Kiracı, vakıf müessesesi üzerine yaptığı araştırmasına “Vakfın Kuruluş Esasları: Elfaz-ı Vakf (Vakıf Kuran İfadeler)”i kaleme alarak devam ediyor.
Gülçin Şenel, “Anadolu Bacıları – Baciyan-ı Rum” başlıklı yazısında Türkmen kadınların kurduğu ve Ahilik Teşkilatı’nın bir kolu olarak faaliyet gösteren teşkilâttan bahsediyor.
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Gelecek sayımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olun…