Selâm ile…
Memleket günlük siyasî itiş-kakışlar çerçevesinde oluşturulan sunî gündemin peşinde sağa sola savrulur ve gazeteler, televizyonlar, radyolar yayınlarını bu sunî gündem etrafında şekillendirirken, gözümüzün önünde duran fakat sanki zımnî bir anlaşma içindeymişçesine hiç kimsenin kendinden bahsetmediği facia, toplumumuzda yaşanan ahlâkî çöküş…
Her ne kadar sosyolojik birçok problemle karşılaşmış olsalar da Batı’nın resmî ve içtimaî müesseselerini hendesevarî bir mantıkla oturtmasından ötürü oradaki sosyal devlet anlayışı sürer ve hayat bir şekilde devam ederken, bize dışarıdan “zerk edilen”-taşınan her şey, kendilerinin içinden çıkamadıkları paradokslar oldu. Bizim gibi her müessesesinin adamına ve oluruna göre işlediği bir devlet-hükümet anlayışıyla karşılanan tüm bu yenilikler, maddî ve manevî mahiyeti sorgulanmaksızın bir aç köpek iştihasıyla mideye indirildi. Hal böyle olunca da, mevcud içtimaî yapımızı var eden her müessese dış yüzünden çıbana benzeyen bir (aysberg)e dönüşmüş vaziyette...
Bir İslâm memleketinde yaşamamamıza, İslâm kültürüne tâbi olmamıza ve Müslüman olmamıza mukabil hazcılığın, keyfîliğin ve bencilliğin bu kadar yaygın olduğu bir toplum tasavvur edilebilir mi? Evet, maalesef tasavvurdan öte bir realite hâlinde, bu ahlâkî çöküşün giyim kuşamımızdan damak zevkimize, heyecan ve korkularımızdan hayallerimize, hâsılı iliklerimize kadar sinmiş olduğunu görüyoruz. Ailede, ekonomide, siyasette, eğitimde, çarşıda, pazarda; hep birlikte bir ahlâkî zaafa, bir şuur kaybına maruz kalmış durumdayız. Üstad Necib Fazıl’ın bir misalinde söylediği üzere, “beynimiz hasta, ciğerimiz yaralı, midemiz delik-deşik, böbreğimiz cerahat çanağı, kanımız mikrop kanalı” hâline gelmiştir. Bu hâl bünyeyi içten içe kemiren bir kanser-ahlâkî zaaf sebebiyledir.
Hak peygamber Hazreti İsa’nın “kim günahsızsa ilk taşı o atsın” dediği veçhile kendi içinden çıkardığı tecavüzcüyü lanetleyen; fakat içinden bir tecavüzcü çıkardığı için kendisinin de lanetlenmesi gerektiğinin farkında olmayan bir toplum değil miyiz? Peki, ya memleketin ırzına geçen, Allah ve Resûlü’ne küfür eden, laiklik ayağına İslâm düşmanlığı yapan, memleketini Amerikalılara, İsraillilere, Avrupalılara peşkeş çekmek için kalem oynatan, tartıda hile yapıp kendi müşterisini aldatan, işçisinin hakkını vermeyen, patronunun zamanından çalan, komşusu geçinmek için olmadık hâllere girerken kendisi sefahat hâlinde yaşayanlar da mütecaviz değil mi? Bugün hayvanî insiyaklarla hareket etmesine rağmen insan gibi muamele görmeyi bekleyen hedonist, sapık, manyak, menfaatperest hilkat garibelerinin kendisinden doğduğu dehşetengiz bir cemiyet manzarasına korku dolu gözlerle bakıyoruz.
Kapağımızda bu mevzuyu ele aldık ve “Ahlâkî Manzaramız” manşetini kullandık. Kapak meselemizi “Şuur ve Ahlâk Manzaramız” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, “Evvelâ hayvanî insiyakla hareket edip de insan gibi muamele bekleyenlere layığınca muamele ederek başlayalım. Hayvan gibi hareket edip de insan gibi muamele beklemeye sebeb olan şu tılsımı bir ortadan kaldıralım. Aynaların üzerine örtülmüş olan gaflet örtülerini bir kaldıralım ve herkesi kendi hâl ve hakikatiyle bir yüzleştirelim. Ondan sonra da görelim bakalım, aynadaki aksinden memnun olan var mıymış?” diye soruyor.
Fahri Özcan, “Allah’ın Şaban Ayına Selâm Olsun” başlıklı yazısında Şaban’ın faziletlerini ve Miraç hâdisesini ele alıyor.
Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Prince’nin Ölümü ile Örtülen” başlıklı yazısıyla dergimizde…
Gülçin Şenel, bu hafta aktüel bir meseleyi işliyor ve “Nuray Mert Bu Sefer Pek Mert Değil” diyor.
Kırım Tatar Millî Meclisi Türkiye Temsilcisi Zafer Karatay ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Tarihinden sosyal yapısına Kırım’ı ve Rusya’nın bu coğrafyadaki Müslüman Türklere uyguladığı zulmü konuştuğumuz söyleşiyi alâka ile okuyacağınızı umuyoruz.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 310. bölümünün alt başlığı “Kelimesiz ve Harfsiz…”
Abdullah Kiracı, bu hafta “Vakfedilecek Malın Özelliklerini” işliyor.
Kâzım Albay, “Yol Ayrımı’nda Yağmur Beklerken” başlıklı yazısında soldan gelmesine mukabil Anadolu insanını iyi tahlil eden ve Batılılaşmayı eleştiren Kemal Tahir ile “Osmancık”ın yazarı Tarık Buğra’nın romanları üzerinden bir Kemalizm eleştirisi yapıyor.
Sizler için derlediğimiz ve yorumladığımız haberlerle birlikte bu haftanın muhtevası böyle…
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…