Selâm ile...

Geçtiğimiz hafta TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın laikliğin yeni anayasada olmaması gerektiği yönünde fikir beyan etmesinin ardından “laiklik” meselesi hararetli bir şekilde tartışılmaya başlandı. İslâm düşmanlığı ile malul Kemalist güruh en şirret dille Kahraman’a saldırırken, maalesef “muhafazakâr” kanat “ne etliye karışırım ne sütlüye” hesabı bu tartışmanın iki tarafında da yer almadı. Kahraman’ın lâiklik meselesi etrafında yaptığı açıklamayı bir “yoklama” sayarsak, bu yoklama bize “İslâmcı” camianın malûm rehavete bürülü atmosferinden kopmaya hiç mi hiç niyeti olmadığını, bilâkis İslâmî kaidelerle yönetilmeye doğru evrilecek bir sistemden bir kısım “İslâm’dan (ya da halkın Müslümanlığından) nemalanıcı” kesimin hazzetmediğini de göstermiş oldu. Elbette böyle düşünmeyenler ve Türkiye’deki lâikliğin bizzat İslâm düşmanlığının ta kendisi olduğunu kabul edenleri de görmezden gelemeyiz; fakat günümüzde hâkim kadroların çoğunluğu maalesef birinci şıkta yer alıyor. Öte yandan lâiklik tartışması etrafında bir kez daha görüldü ki, Türkiye’deki “lâiklik anlayışı” İslâm’ı hatırlatan her şeye karşı olmaktan geçiyor. Üstad Necip Fazıl’ın “Mü’min-kafir” isimli eserinde tasvir ettiği kafir tiplemesi tam da Türkiye’deki bu laik tipleri anlatmaktadır; İslâm’ın her şekline karşı olan “kuduz” kafir psikolojisi. Varlığını ne olduğu ile değil de neye karşı olduğuyla açıklamaya çalışan, hatta buna bile çalışmayıp sadece karşı olan insan müsveddelerinin psikolojisi...
Batı’daki lâikliğin mahiyeti, ortaya çıkış süreci ve uygulanış biçimleri çok defa konuşulmuş ve kamuoyunca bilinmektedir. Burada altı çizilmesi gereken husus, Türkiye’de tartışma konusu her mesele, altta yatan asıl meseleyi perdeleme vazifesi görmesidir. Her şeyden önce Türkiye’deki şu veya bu görüşte olsun birçok kesimde asgarî tartışma şartlarını sağlayacak kültür dahi bulunmamaktadır. Biz ise kıvırmadan, sağa sola çekmeden ve lafı eğip bükmeden bu meseleyi ele aldık ve kapağımıza taşıdık. Bizce lâiklik, İngilizlerin desteğiyle bir şekilde ülkemizde iktidarı zapt eden ve İslâm ile hakikaten alakası bulunmayan bir lider ve onun ne idüğü belirsiz kadrosunun dayattığı bir İslâm düşmanlığı anlayışıdır. Manşetimizi ise bu meyanda belirleyip  “Türkiye’deki Lâiklik İslâm Düşmanlığıdır” olarak kullandık. Kapak yazımızda göreceğiniz gibi “lâiklik”, Kemalizm’in şu anda ortada olmayan diğer beş sözüm ona ilkesinin en mühimidir. Kemalistler her şeyi, ama her şeyi (emperyalistler tarafından açık bir işgal bu “her şeye” dâhildir) kabul ederler de, laiklikten “ödün” vermeyi kabul etmezler…
Bahattin Yeşiloğlu, “Kadın ve Erkek Münasebetleri” başlıklı yazısının ikinci bölümünde karma eğitim faciasının gençleri içine düşürdüğü çıkmazdan bahsediyor.
Çakal Carlos (Salim Muhammed),
Genç yazarlarımızdan Kubilay Akın Gürel, “Kuantum Bilgisayarlar Vesilesiyle” bir yazı kaleme aldı.
Bu hafta Prof. Dr. Hacı Duran ile geçtiğimiz haftalarda kapağımıza da taşıdığımız “eğitim” ve “aile” meselelerini konuştuk.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen “Ölüm Odası B-Yedi” isimli eserinin 311. bölümünün alt başlığı “Azamet (Uçsuz Maddede…)”
Abdullah Kiracı, “Vakıf Malında Mülkiyet Şartını” inceliyor.
Gülçin Şenel’in bu haftaki yazısının başlığı “Batı’nın Kadın Bilginlerle İmtihanı: Matematikçi Marie Sophie Germain”…
Yazılarımız ve sizler için derlediğimiz haberlerimizle birlikte bu haftanın muhtevası böyle...
Gelecek sayımızda görüşmek üzere…
Allah’a emanet olun…