Ak Parti ve CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinden çıkan netice: Erken seçim. Her ne kadar partilerin sözcüleri çıkıp "bu bir koalisyon görüşmesi değildi; şuydu, buydu" diye kıvırmış olsalar da daha görüşmeler başlamadan önce ve MHP koalisyona kapılarını kapattıktan sonra Ak Parti'de "ben CHP ile koalisyona tamamım" demeye başlayan kadroların türemesine bizzat şahid oldum. Bunu ifşa veya şikâyet amaçlı söylemiyorum; koalisyonun halka ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a rağmen ciddi ciddi düşünüldüğünü ve böyle düşünülmese kadrolara yayılmayacağını anlatmaya çalışıyorum. Nitekim işin ciddiliğini ve hainliğini Yusuf Kaplan, Ömer Turan gibi yazarlar da gerek yazılarında gerekse sosyal medya üzerinden defalarca vurguladılar, çok şükür gerçekleşmedi.
Teşkilatlar içinde yapılan sözlü teamül yoklamalarında alt kadroların CHP ile koalisyona kesinlikle karşı olduklarını gördük ve bu şiddetli karşılığa karşı üstlerden bazı nedenler öne sürüldü. Mesela: "Halk bize bir işaret verdi 'Seni iktidara getirmedim ama ülkenin selâmeti için koalisyona gidebilirsin' diye" bu ne saçma, alçak bir neden? Dünyanın en gelişmiş robotuna sorsanız size böyle mekanik-teorik bir neden sunamaz, bozulurdu. Üstad'ın tabiriyle "binbir başlı mahlûk" olan halk, tekbir ağızdan bunu söylemiş olabilir mi sizce? Nitekim CHP ve türevlerine olan nefretinden ivme alıp, Ak Parti'nin İslâm'a göz kırpmasıyla ivmesini daha da arttırıp Ak Parti’yi iktidara getiren halkın CHP ile koalisyona tamam demiş olma ihtimalini aklının ucundan bile geçirmeyi hayal etmek çok abes bir şey. Bir diğer neden "Erken seçim olur da tekrardan hükümet kuracak çoğunluğu elde edemezsek yine koalisyon olacak" şeklindeki nisbeten mantıklı bir söylemdir; ancak o zamanın şartlarını bilememekle birlikte, bizler bir dava uğruna didinip duruyorsak olasılıkları yine düşünür ancak ezeli düşmanımıza asla kucak açmayız. Burada da ideolocya, idealler ve vicdan devreye giriyor; her ne olursa olsun, ne denirse densin benim gönlümde yatan Ak Parti'nin yeniden iktidarı ele alıp bu hale düşmesinin en büyük sebebi olarak gördüğüm zamanında yapmadığı köklü değişiklikleri bu sefer pervasızca yapmasıdır.
Madem önümüzde tekrar bir seçim gözüktü, ben de naçizane bazı görüşlerimi aktarmak durumundayım.
-Erken seçimde adaylar özellikle bölgelere göre tesir gücüne bakılarak belirlenmeli. Aday profili, para, makam ve mevki değil de ideal sahibi kişilerle sağlamlaştırmalı, "76 milyon hep birlikte Büyük Doğu'yu kuracağız” söyleminde samimi olup müteahhit ve futbol yorumcusu adayların adaylıklarını yekten reddetmeli.
-7 Haziran seçimlerinde HDP’de toplanan tüm kesimleriyle mukallit batıcılar, "Seni başkan yaptırmayacağız" gibi net söylemler ortaya koydular. Böylelikle Ak Parti veya Erdoğan'a bir garezi olmayanlar dahi, Erdoğan için "Burnu sürtsün azıcık, çok oldu" gibi sözler sarfetmeye başladılar. Seçim sloganı olan "onlar konuşur, Ak Parti yapar" sözleri son derece ruhsuz ve kitleleri harekete geçirmekten uzaktı. Bu yüzden onlar konuşurken Ak Parti yapamadı. Dolayısıyla bu seçime daha coşkun söylemler ve sloganlarla girilmeli. Mesela: "Birlikte 'dur!' demeye, 3000 şerefsize; haydi seçime; Ak Partiye!" neden olmasın?
-Gençlik kollarında idealsizlik almış başını gitmiş. Demokrasi bir ideal değildir, bunu iyice kafanıza sokun. O zaman herkesin eşit bir şekilde bütün partilere oy atmasından veya sana oy atmamasından niye gocunuyorsun? Halk sana niye oy atıyor? Çünkü seni İslâm’ın temsilcisi görüyor. Her aldığın 100 oyun 90’ını böyle. Sana yüklenmeye çalışılan manayı duruma göre reddediyor, duruma göre, işine geldiğinde kabul ediyorsun. OLMAZ! Davanı artık net bir şekilde ortaya koyup küçük ihtiras ve hesapları ve bu hesapları yapanları kapının önüne koyma zzamanı gelmiştir de geçmektedir. İdeali olmayan dava olamaz, davası olmayanın ruhu ve çalışma azmi kalmaz. Bilhassa gençlik teşkilatlarında para ilişkilerini ve bu ilişkiye girenleri, ki maalesef çoklar, tasfiye edin. Edemeyiz diyorsanız, siz bu işi bırakın biz de rahatlayalım, siz de…
-Sistem değişikliğinin neler getirip neler götüreceği etraflıca açıklanmalı ve milliyetçi taban ile Kürt tabanının aklındaki istifhamlar kesinlikle çözülmeli. Zira milliyetçi kesim olası bir sistem değişikliğinde özerk bir Kürdistan kurulacağını düşünüyor ve bunun için de desteklerini MHP gibi bu söylemi kullanan partilere yöneltebilirler. Aynı şekilde Kürt tabanı da anayasanın değişmesini, kendilerine verilen hakların somutlaşmasını istiyor.
Netice olarak, her şeyin başı dava aşkı ve samimiyet. Bu aşk ve samimiyet, ancak layık olduğu muhatap fikri bulduğunda ona yapışır, bütün maniaları bir sel gibi yıkar geçebilir. Mesele bu fikri artık Türkiye’nin önüne koymakta: Büyük Doğu-İbda!
Baran Dergisi 449. Sayı