Toplumun her kesimi bugünkü sistemle artık yürünemeyeceği konusunda mutabakata vardı. Bugünden sonra tartışılması gereken ise bu köhnemiş sistemin yerine ne konulacağıdır. Sistemin değişmesi hususunda toplumsal mutabakatı gösterir nitelikte söylemlerden bir kaçını sizlerle paylaşalım:
 
Erem Şentürk:
(…)
Benim ilgilendiğim mesele şu; bunları çözmeye, halletmeye, düzeltmeye, değiştirmeye, güzelleştirmeye, ilerletmeye mi niyetlisiniz ve buna mı talipsiniz; yoksa mevcudu korumak tarafında mısınız? Yani aslında diğer adıyla statükocu musunuz, durumu muhafaza eden tutucu muhafazakâr mısınız? Türkiye’de kendisine “Cumhuriyetçi, Kemalist, laik” diyen o seküler tayfa alabildiğine konservatiftir, alabildiğine tutucudur, alabildiğine statükocudur, alabildiğine bağnaz ve yobazdır. Çünkü adamlar değişime, ilerlemeye direniyorlar. Asıl “gericiler” bunlar… Ben de diyorum ki, ilerliyoruz, değişiyoruz. Elbette hatalar oluyor; ama zaten ilerleme dediğiniz şeyin özü hata yaparak doğrulabilmektir. Bir seküler şımarıklık var; 60-80 senelik ömürleriyle kaç bin senelik insanlık tarihine bakabildiklerini düşünüyorlar. Bu ukalalık, şımarıklık ve seküler küstahlıkla kendi akıllarındaki her şeyin kesin ve tek doğru olduğunu kabul ediyorlar. Böyle bir şey yok, değişeceğiz, ilerleyeceğiz, farklılaşacağız ve hayatımıza devam edeceğiz. Bunlar sosyolojik süreçlerdir…
(…)
Daha da önemlisi 80-90 senelik ömrün hesabını vereceğime inanıyorum. 80-90 senelik dediğiniz hayatın mini minnacık bir rüya ve küçücük bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Sense, her şeyin buraya ait olduğunu ve burada olduğunu düşünüyorsun. Ben şimdi seninle burada ayrılmaya başladım. Dolayısıyla sen böyle bir hukuk sistemini, eğitim sistemini, böyle bir devlet sistemini, temelinde “maddecilik-dünyacılık” olan, öldüğümüzde toprak olacağımızı düşünen bir modeli bana dayatmaya başladığında ben seninle anlaşamıyorum. Ve sen bunun “özgürlük(!)” olduğunu söylüyorsun; ama benim hürriyetimi kısıtlamış oluyorsun. Sen bunun demokrasi olduğunu söylüyorsun; ama kendi sekülerist şovenizminle bana baskı yapıyorsun.
 
Etyen Mahçupyan:
Bildiğimiz bir tek şey var; şu andaki sistem devam edemez. Zaten 12 Eylül anayasası üzerine kurulu olan bu vesayet sisteminin değişmesi lazım. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı var ve dolayısıyla bu da tamamen şu andaki gibi sorumsuz kalamaz. İnsanlar cumhurbaşkanının yetkileri üzerine bir tartışma yapıyorlar ama aslında çok yetkili ve sorumsuz bir cumhurbaşkanı var şu anki anayasayla. Bir kere en azından bu cumhurbaşkanının sorumlu hale gelmesi gerekiyor.
 
Markar Esayan:
Şüphesiz sistem değişikliğinin artık zamanı gelmiştir. Bizim sistemimiz parlamenter sistem görünümü verilmiş bürokratik vesayet üreten bir mühendisliktir. Biz bunu değişik reformlarla işler halde tutmaya çalışıyoruz ama, henüz vesayet üretmeyen bir yapıya dönüştüremedik. Bunun en güzel fırsatı da yeni anayasa gibi gözüküyor. Bu anlamda sistem tartışmaları çok gerekli ve faydalıdır. Bir liderin veya partinin iradesine dönük bir demokratikleşme süreci, ancak sistem değişikliği ile korumaya alınıp gelenekselleşebilir. Zaten gelinen noktada sıfırdan bir düzen değil, bizim vesayet sisteminde açtığımız gedikler üzerinden giderek özgün bir model oluşturacağız.
 
Merve Şebnem Oruç:
Sene olmuş 2014… Teknolojiyle beraber bilgi ve iletişim araçları da çağ atladı. Nasıl ki, 34 yaşındaki, üretildiğinde dahi pek de iyi durumda olmayan bir aracın artık hurdaya çıkma yaşı gelmiş de çoktan geçmişse, hele ki bilgi çağında, sistemin de artık değişmesi gerekmektedir. 91 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi, sistemin değişimine direnenler nedeniyle korkunç kazalara sahne olmuştur.
 
Cemil Ertem:
Bugünkü sistem çökmüştür. Bir çıkış arayışı vardır ve yaşatabilecek destekçileri de vardır; ama esas itibariyle fıtrata yakışan bir sistem değildir.
 
Osman Atalay:
İslâm Coğrafyası’ndaki insanların Türkiye’den çok büyük beklentileri var gerçekten de… Adeta tek ümitleri, umutları Türkiye… Sadece Balkanlar ve Arap Coğrafyası da değil, Myanmar’dan tutun da Doğu Türkistan’a, Özbekistan’a vesaire hepsi kendi içinde yaşadıkları zulümlerin, sıkıntıların çözümünü Türkiye’den bekliyor. Sadece bu yönden de değil, kültürde, ekonomide ve diğer başka alanlarda da bizden büyük umutları var; ama bu umutlarını yakın bir zamanda sağlayabilir miyiz? Ne yazık ki pek öyle gözükmüyor. Dediğim gibi tekrar başa döndük, bu insanların bizden olan beklentilerini karşılamamız için önce kendi içimizde sağlam bir birlik, bütünlük oluşturmamız gereklidir. Elbette bu ancak yeni bir sistemle olur. Bunun için de sağlam bir fikrî yapıdan mesned almamız şart. Bunlar olmazsa gerçekten de işimiz zor.
 
Rifat Hisarcıklıoğlu:
Türkiye değişim ve dönüşümü yaşamazsa bu sistemle gitmemiz mümkün değil. Bütün kurum ve kuruluşları ile devlet yeniden organize edilmeli. Bunu gerçekleştiremezsek geçici tatlı hayatı yeniden yaşarız ama, çok kısa sürede daha büyük bir kriz ortaya çıkar.