Her şeyin her şeyle ilgisi çerçevesinde ‘basit kıvılcımların tetikleyeceği’ olağanüstü hadiselere gebe günlerden geçiyoruz. Batıcı rejim tüm dayatmalara, yamalara, şirinleştirme ve yerlileştirme çabalarına rağmen iflas etmiştir. Sistem, yargısından ekonomisine, eğitiminden güvenliğine, siyasetinden entelektüel birikimine kadar her yönüyle tıkanmıştır. İçten içe sancılanan, kavrulan ve ‘bir ümid’ hesabı Ak Parti özelinde teselli arayan yahut bulan büyük bir kitle ise bu olup bitenler karşısında oldukça şaşkındır. Aile kurumu çökmüş, gençler arasında cinsî sapkınlıklar almış başını gitmiş, ırkçı duygu ve düşünceler kitlelere daha fazla nüfuz etmiş, din, vatan ve millet ideali körletilmiş, uyuşturucu ve fuhuş sektörü 13 yaşa kadar düşmüş, çalışmadan kazanma güdüsü her çeşit meşru olmayan kazanç yollarını çoğaltmış, temel akidevi dinî bilgilerin bayağılaştıran fikri ve şahsiyeti beş para etmez insanlar zihinleri harap etmiştir. Milleti, cemiyeti ve aileyi bir arada tutan terkibi fikirler keyfî-Avrupaî kanun ve kararnameler ile altüst edilmiştir.
Mevzu sadece sıkıntılar üzerinden gelişecek değil; asıl mesele yani sosyal patlama seviyesindeki ‘toplumsal cinnet hali’ hangi gaye için olduğunu bilmeden daha fazla isteyen, elde ettiğini yeterli bulmayıp daha fazla-daha fazla isteyen ve isteğine cevap alamadığı en küçük mikyasta isyan bayrağı çeken kitlelerden gelecek. Yani ‘daha fazla demokrasi’ teröristleri ortalığı kasıp kavuracak. İbda Mimarı’ndan bir iktibasla mevzumuza ışık tutacak olursak; “Demokraside atlar ve eşekler öyle serbest, öyle mağrur yürümeye alışırlar ki, yollarından kaçmayana çarpar geçerler… Bütün bunların birike birike ne kötü bir sonuca varacağını kestirebilirsin. Vatandaşlar o hale gelir ki, bir yerde baskıya benzer en ufak bir şey gördüler mi, kızar, ayaklanırlar; yazılmış yazılmamış bütün kanunları hiçe sayar, kelimenin tam anlamıyla başına buyruk kalmak isterler… Zorbalığın kaynağı da budur.” (Salih Mirzabeyoğlu, Marifetname, sh. 249)
Evet, mesele özetle budur. Ak Parti vekili Şamil Tayyar önceki yıl “Parlamenter rejim iflas etmiştir.” demişti. Evet, durum ortada; sadece parlamenter rejim değil, sistem tamamıyla iflas etmiştir. Bunca vekil varken bir hükümet çıkarılamamış ve kendi toprağına, kendi vatanına düşmanlık edenlerin nasıl bir anda şu ve ya bu partiden ‘vekil’ göründükleri aşikar olmuş, yüzyıllık oynanan tiyatro ‘tek kalemde’ iflas etmiştir.
Müesses nizam belli bir ahlâk anlayışı üzerine inşa edilmiş değil, malumunuz. İslâm olmasın da ne olursa olsun, bu milletin öz kültürü olmasın da hangi kültür olursa olsun gayesi ile inşa edilen, dini reddeden, felsefe derslerindeki ‘ahlâk felsefesine bile tahammül edemeyen ve 90 yıldır yaşatılan mevcut rejim, ahlâksızlık üzerine kuruludur. Bu sebeble başın başında hükmümüz; gençlerin uyuşturucu ve fuhuş batağına düşmesinin, ülkenin açık hava genelevi haline getirilmesinin, binlerce eşcinsel türetilmesinin ve bunların, ahlâkî olan ne varsa imhaya dönük meydana dökülmesinin müsebbibi müesses rejimdir. Dünden bugüne çeşitli partiler, bu müesses rejimin, adına demokrasi dedikleri ‘halkın kendi kendini idare ediyor zannı oluşturma sistemi’ vasıtasıyla seçilen ve ‘gerçek-derin iktidar’ sahipleri adına hükümet etmek için iktidara getirilen seçilmiş memurlardır. Bu memurlar birçok meselede elleri kolları bağlı tutularak terbiye edilir. Kendi belirledikleri mevzuatın dışına çıkan ise halkın-seçmenin gözünde itibarsızlaştırılarak derdest edilir. Günümüzde Ak Parti ‘iktidar’ına karşı yaşanan hazımsızlığın sebeblerinden biri, belki de en önemlisi budur. Tam bu noktada şu anekdotu düşmek lazım; şu veya bu vesileyle halkın teveccühünü kazanmış olan Ak Parti ‘ya ol ya öl’ aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Öyle ki; ya batı ve onunla işbirliği yapan hainlerin, Anadolu ve İslâm düşmanlarının istediklerini yapacak, onların ‘demokrasi ambalajlı’ sömürgesi olmayı kabul edecek ya da Anadolu’nun öz kültürüne dönerek gerçek ve büyük Anadolu inkılabının kapısını aralayacak. Bunun için ne kan dökmesine ne yeni bir şey icat etmesine gerek yoktur. Her şeyi aslî haline çevirici tek bir hamle yapması yeterlidir. Emin olsun ki, yapılacak bu samimi hamleye Anadolu’nun % 90’ı evet diyecektir. Misal; yasakla zinayı, kapat sapık supuk dernekleri ve eşcinsel medyayı en sert şekilde cezalandır. Misal; İslâm aile yapısına yönelik bütün yayın, propaganda ve baskı unsurlarına dur de, feminist örgüt yaygaralarına kulakları tıka, güçlü ve kuvvetli bir aile yapısı oluşturmanın inceliklerini hayata geçir. Misal; gençleri uyuşturan, ruhları pörsümüş, dindar görünümlü, hizmet ediyor zannı oluşturan bütün hizmet istismarcısı, fikir yağmacısı şahısların elinden gençleri kurtar, bu gibi kimselere yüz verme, ehli sünnet merkezli fikir ve aksiyon merkezleri oluştur. Misal Kemalist dil ve batıcı jargon kullanmayı bırak Kürd’e de Türk’e de kavmiyetçi olmayan ‘üst dil üst mana’ ile yaklaşacak bir kültür inkılabının kapılarını arala, Ayasofya’yı aç, 28 Şubat mazlumlarını serbest bırak, batıya yaranarak çözüm üretmeyi unut. Bak göreceksin bu ülke hırlıdan hırsızdan, hainden mandacıdan f….e ve p…..klerden az bir zamanda kurtulacak…
Birkaç hafta sonra okullar açılacak ve herkes klasik üslupla eğitim alarm veriyor diyecek. Hayır! Ne alarmı, daha ötesi müesses eğitim sistemi artık yama tutmayacak şekilde iflas etmiştir ve bilhassa gençlerin hayatları, hayalleri, emekleri çöpe atılmıştır. Beş yıldızlı genelevlerin sanki sanayi fabrikası açılıyor gibi açılması ve teşvik görmesi, eğitimi öğretmensiz hale getirici yönetmeliklerle gençlerin büsbütün sahipsiz ve kontrolsüz kalmasının sağlanması vs. fuhuş, uyuşturucu ve terörü beraberinde getirmiştir. Türkiye’de 60’a yakın ilde devletin gözetiminde, vergisini aldığı, temizliğini yaptığı resmî “Fuhuş Evi” var. Ayrıca bu genel evlerin dışında randevu evleri, apartlar ve fuhuşun ön plana çıktığı otellerle birlikte vesikasız çalışan hayat kadını sayısı yaklaşık 200 bin. Üç büyük kentte genelevinde çalışmak için vesika bekleyen kadın sayısı ise 30 bin civarında. 5 bine yakın travesti, homoseksüel, lezbiyen var, devlet bunlara dokunamıyor bile.
Sadece eğitim değil elbette kitleleri hareket halinde tutan, onları şuurlu kılan en önemli şeyler de iflas etmiş durumda. Yaşadıkları hayattan -ne kadar lüks olursa olsun- memnun olmayan insanların sayısı o kadar fazla ki. Bu durum, nesilleri bunalıma sürüklemekte yahut yeni eğlence ve tatmin araçlarının peşine düşürmektedir. Bunlardan en önemlisi de uyuşturucu.
Uyuşturucu meselesinde durum inanılmaz çapta; 2014 yılına mahsus uyuşturucu raporunda, uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığının 2014 yılında yüzde 17 arttığı görülmekte. 13-14 yaşlarında çocuklar, okul bahçelerinde, ormanlık alanlarda, kuytu terk edilmiş binalarda ‘altın vuruş’ diye tabir edilen uyuşturucu âlemlerinde yitip gitmekte. Uyuşturucu satandan üretene ve hatta tüketene kadar kime sorsan cevap hazır; “sana ne demokratik bir ülkede yaşıyoruz”
Görülen şu ki; batının dayattığı müesses rejim bırakınız milletin istek ve arzularına cevap vermeyi, onu büyük bir felaketin içerisine atmıştır. Çırpındıkça bedeni tutuşan, hareket ettikçe buharlaşan, yandıkça eriyen ve kendini imha eden bir tablo vardır önümüzde. Bu durum iflastan daha öte bir hâldir ve nihayeti millet olarak tarih sahnesinden silinmektir.
Diğer taraftan Müslüman Kürtler yerine batıcı laik Kürtlerin muhatap alınarak “Kürt meselesi”ni çözmesi düşünülen ‘açılım’ iflas etmiştir. Batıcı rejim bir kez daha Kürt-Türk mevzuunda batağa saplanmıştır. Çünkü ‘sorun’un asıl kaynağı zaten müesses rejimin dili, kültürü ve perde gerisindeki ‘iktidar sahipleri’ idi. Ak Partinin ‘devrimci’ olmayan reformist durumu bile bu perde gerisindekiler tarafından kabul edilebilir bulunmadığından ‘kasıtlı olarak’ sistem yokuşa sürülmüştür. Bunda elbette Kumandan tarafından ‘üç bin aile” diye isimlendirilen bu ‘iktidar sahipleri’nin payı büyüktür. Bunlar için binlerce Türk ile binlerce Kürd’ün birbirini öldürmesinin hiçbir kıymeti yoktur. Medyasından kışkırtır, meşru yahut gayri meşru yollarla desteklediği örgütlerle kışkırtır, uluslararası bağlısı olduğu yahut işbirlikçisi bulunduğu devletler aracılığı ile kışkırtır, şu bu. Hepsini yapar. Çünkü yapmazsa kendi iflas edecektir. ANADOLUNUN AYAĞA KALKMASI ÜÇBİN AİLENİN İFLASI DEMEKTİR.
Bu iflasın en büyük sebebi ve sorumluları TC’nin kaymağını yemeğe alışmış ‘Üçbin aile’ ve onların köpekliği ile servet ve şahsiyet sahibi olan Nişantaşı solcularıdır. Üçbin aile ile Anadolu insanın hesaplaşması kaçınılmazdır. Görünen o ki, sel gibi gelen kitlelerin şiddeti en başta ÜÇ BİN AİLE’yi vuracaktır. Çünkü bu ‘üçbin aile”, Anadolu insanına zulüm ve işkencede, hakaret ve aşağılamada kendini açıkça ilan etmiş ve ölümüne Anadolu insanına savaş açmıştır. Çünkü SİSTEMLERİ BİTTİ, İŞLERİ BİTTİ… BUNLARIN MAMACI DEMOKRASİSİ İLE BURAYA KADAR.
Baran Dergisi 450. Sayı