Türkiye’de Erdoğan karşıtı bir blok oluştuğunu görüyoruz. Erdoğan’a karşı çok yönlü bir baskı uygulanıyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Çok karmaşık görünse de aslında AK Parti’ye ve onun lideri Tayyip Erdoğan’a yönelen saldırıların hedefinde Anadolu İslâmlığı var. Erdoğan, bu toprakların siyasî ve kültürel geçmişiyle bir bağlantı kurmayı başardı. “Yeni Osmanlıcılık” eleştirilerinin ardında da bu var. Mesele “Yeni Osmanlıcılık” değil; mesele milletin kendi tarihiyle bağlantı kurması, geçmişini hatırlaması. Adına Kemalizm veya ne denirse densin, Atatürk cumhuriyeti, Batı’nın Anadolu İslâmlığını kontrol ettiği siyasal bir sistemdi. Kemalizm, milletin Osmanlı mirasıyla bağını koparma işlevi gördü. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında tasfiye edilen dinî kurumların yerine sahteleri ikame edildi. Fethullah Gülen cemaati gibi pek çok sahte cemaat türetilerek Batı’nın İslâm üzerindeki kontrolü arttırıldı. İslâmiyet bu topraklardan silinmek istendi. 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan baskı altına alınan Anadolu İslâm’ını temsil ediyor ve bu da haliyle Batı’yı rahatsız ediyor. Anadolu’nun temel özelliği Batılılaşmadan en az etkilenen kesimlerin merkezi olması; Anadolu İslâmiyet’in hala muhafaza edildiği bir coğrafya aynı zamanda. Batı medyasında zaten açıkça söylenen bu; “Batılılaşmamış, az gelişmiş, yoksul ve dindar kesimlerin güçlenmesi kabul edilemez, Türkiye’yi yönetmelerine izin verilemez.” Erdoğan’ın Batı medyasının hedefinde olması da bununla bağlantılı. Batı, Kemalist-laik sistem üzerinden Türkiye’yi rahatlıkla kontrol edebiliyordu; ama Erdoğan, Batı’nın etkisinde en az kalan liderlerden biri; inancı, kültürü, eğitimi tamamen yerli; bu nedenle de Erdoğan önceki liderlerden daha bağımsızlıkçı bir politika izliyor. Erdoğan, son 13 yılda Türkiye’ye damgasını vuran bir lider. Hatta bunu İstanbul Belediye Başkanlığı dönemine kadar geri götürebiliriz. Onun iktidarı döneminde devlete kazandırdığı ruh, Türkiye’nin yeniden kendi ayakları üzerine kalkmasını sağladı. Şu anda Erdoğan’a karşı dışarıdan ve içeriden büyük bir baskı uygulanıyor. Gezi ayaklanması ve17-25 Aralık darbe girişimiyle Erdoğan’ı devirmek istediler; Erdoğan düşseydi Türkiye de düşecekti. Ama başaramadılar.
Anadolu’nun Türk ve Kürt gençleri, Gezi olaylarından beri kendi hayat tarzını korumaya çalıştıkları zannıyla, aslında, “3000 aile”nin yahut “iç işgalcilerin” veyahut “Beyaz Türklerin” hayat tarzını savunuyor. Ekonomik bakımdan ne dün, ne bugün, ne de yarın sürdürülmesi mümkün olmayan bir hayat tarzı için, bu gençler, Gezi Parkı’ndan Suruç’a kadar açık bir şekilde istismar edilirken, meselenin aslı niçin bir türlü gündeme getirilemiyor?
Batı’nın Türkiye üzerindeki hâkimiyeti sadece laik yandaşlarının devlet erki üzerinde iktidar olmasıyla sınırlı değildi. 80 yıldır devlete ve toplum nüfuz edebilmek için Batılılaşma pompalandı bu topraklara. İş hayatı, medya, sivil toplum ve siyaset dünyası Batı tarafından dizayn edildi. Millet kendi değerlerinden o kadar uzaklaştı ki, Erdoğan ile mücadelenin demokrasi mücadelesi olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Oysa Erdoğan ve AK Parti’ye karşı Batı güdümlü bir darbe süreci yürütülüyor. Batı güçlenen Türkiye’yi kabul edemedi; bağımsızlaşan, kendi ayakları üzerinde dikilen Türkiye’yi kendilerine ihanet sayıyorlar. Türkiye’yi Batı’nın güdümünden çıkarıp yeniden Osmanlı ve İslâmiyet ile buluşturduğu için de Erdoğan’a son derece öfkeliler. 
Cemaat’in kasası olarak bilinen Akın İpek’in şirketlerine yönelik operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tepkileri nasıl görüyorsunuz?
Mali bir operasyon gibi görülse de bu operasyon paralel yapıya yönelik bugüne kadarki en büyük operasyondur. Bunu gelen tepkilerden de anlayabiliriz. Paralel yapıya yakın ne kadar “aydın” varsa sahneye çıkmış ve Erdoğan’a karşı tehditler savurmaya başlamışlardır. Ahmet Altan ile Ertuğrul Özkök’ün Erdoğan’a yönelik bugüne kadar görülmemiş hakaret ve tehditlerde bulunmaları dikkat çekicidir. Anlaşılan paralelin kalbine büyük bir darbe indi ve tepkileri bu yüzden. Bu operasyon, paralel yapının varlığının tümden sökülüp atılacağına işaret ediyor. Oldukça önemli bir gelişmedir.
Son hadiselerden sonra, sizce Abdullah Öcalan nasıl bir tavır ve tutum sergiler?
Devletin düne kadar en büyük zaafı barış ve çözüm için umudunu Öcalan’a bağlamış bir görüntü sergilemesiydi. Oysa Öcalan’a elini veren kolunu kaptırır. Devlet barış için defalarca şans tanımış olmasına rağmen Öcalan’ın bunu değerlendirecek güçten yoksun olduğu ortaya çıktı. Bu saatten sonra da devletin Öcalan’ı merkeze alan barış veya çözüm stratejilerinden uzak durması gerekiyor. Merkezinde Ankara’nın olmadığı hiçbir proje Türkiye’ye katkı sağlamaz. Türkiye, kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda.  Öcalan’a güvenerek çözüm projesi geliştirmesi devletin en büyük hatasıydı zaten. 
1 Kasım’da erken seçime gidilme kararı alındı. Bu seçim neticesinde sonuçlarda değişiklik bekliyor musunuz?
7 Haziran seçimlerine gelene kadar üst aklın Türk seçmeni etkileme gücü zayıftı. 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde arzu ettikleri başarıyı yakalayamadılar. Ama bu eksikliği 7 Haziran seçimlerine doğru kontrgerilla imzası taşıyan bombalamalar, suikastlar, sokak hareketleri ve psikolojik harple gidermeye çalıştı. PKK ve HDP’yi de kullanarak seçmenin daha fazla bir kesimini AK Parti karşıtlığına yöneltti. AK Parti’nin yapması gereken lider temelli bir politikayla bu saldırılara karşı koymasıydı. AK Parti aslında bir lider hareketidir. Bundan saptığı an kaybeder. Dünyanın en iddialı seçim vaatlerinde bulunsa bile bir parti, Erdoğan gibi bir liderden yoksun bir şekilde seçim meydanına çıkarsa kaybeder, oylarını azaltır. Liderin arkasında bir araya gelen bir camia görüntüsü vermek zorunda AK Parti; ikili lider görüntüsü AK Parti’ye kan kaybettirir. 
Anadolu ve Ortadoğu’da cereyan eden hadiseler bize gösteriyor ki; ferdin, cemiyetin ve devletin etrafında buluşabileceği, ”kökü ezelde, dalı ebedde” bir dünya görüşüne en az ekmek ve su kadar muhtacız. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
I. Dünya Savaşı’na benzer koşullardan geçiyoruz. Kemalizm, milletin İslâmiyet ve Osmanlı’yla bağlarını koparamadı. Zor bir dönemden geçerken millet yine köklerine sarılacak. İslâm sancağı altında binlerce yıl boyunca oluşan kardeşlik kültürü, barış ve sağduyu galebe çalacak, Devlet aklı Batı’ya teslim olmadan ve bu toprakların ruhundan kopmadan ayakta kalmayı başaracak.  
Baran Dergisi 452. Sayı