Doğu Türkistan Göçmenler Derneği’nin kuruluş sürecinden bahsedebilir misiniz? Faaliyetleriniz nedir? Türkiye’deki Doğu Türkistanlı göçmenlerin durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Doğu Türkistan Göçmenler Derneği 1960 yılında kuruldu. Derneğimizin kuruluş amacı, Doğu Türkistanlı göçmenlerin Türkiye’ye entegrasyon sürecini tamamlaması ve bu süreç içerisinde, eğitim kültür vb. faaliyetlerde yardımcı olmak. İlk olarak 1949’da Şark-i Türkistan diye Pakistan’da kurulan bir yapılanma. Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmış olan hicretten sonra iskânlı göçmen olarak kabul edilmesi amacıyla başvurular yapan bir kurum. Bu konularda uzantıları da var. Bunların haricinde kültürel etkinlikler de düzenliyor, yardım faaliyetlerinde de bulunuyoruz.
Doğu Türkistanlı göçmenlerin Türkiye’deki statüsü nedir?
Suriye’den Irak’tan ve daha birçok yakın bölgeden göçen insanların geçici nüfus kağıtları var; fakat Doğu Türkistanlıların yok. Bu sebepten dolayı sağlık imkânlarından faydalanamıyorlar, iş bulamıyorlar.
Neden geçici kimlik verilmiyor?
Şu anda sebeplerini bilmiyorum. 7500’ün üzerinden Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye gelen insan var. Bu gelenlerin %80’i çocuk. Ortada spekülasyonlar var, herkes kendi bakış açısına göre meseleyi yontmaya çalışıyor. Örneğin IŞİD’e katılacaklar gibi şeyler söylüyorlar. Bir kere bu adamların zulüm gördüğünü ve zevk-i sefa için değil, hicret için buraya geldiklerini idrak etmek gerekiyor. Türkiye’ye geldiklerinde de kimlikleri olmamasından ötürü mağdur oluyorlar.
Türkiye’nin Doğu Türkistanlı göçmenler üzerine ne gibi çalışmaları var?
Şu anda bir çalışması yok. Bu insanların göçmen olarak kabul olması lazım. Hatta bırakın göçmen olmayı, muhacir olarak kabul görmesi gerekiyor. Sonuç itibari ile bu insanlar Müslüman ve bir adım daha öteye gidersek Türk.
Doğu Türkistan’da Müslüman Türklerin nüfusu Çinlilere oranla nasıldır?
Doğu Türkistan’da otonomluk var. 1980’lerde yapılan sayımlara göre 30 milyon civarında Müslüman Türk mevcut. Aradan 35 sene geçti ve şu anda bu rakam 22 milyon olarak açıklanıyor. Buradan da anlaşılacağı üzere bu topraklarda ciddi anlamda katliam var. Birleşmiş Milletler’in buraya derhal bir heyet yollaması gerekiyor. İnsan hakları savunucularının derhal müdahale etmesi gerekiyor. Ancak böyle bir icraat kesinlikle yok. İşin acı yanı da “elhamdülillah Müslüman’ın” diyene gözler kör, kulaklar sağır, diller lal oluyor.
Bahsi geçen 22 milyonluk rakam, resmi olarak açıklanan rakam mı?
Evet, 1980’lerde açıklanan rakam 30 milyon ve günümüzdeki rakam 22 milyon. Nerede bu insanlar? Çoğu kişi de diyor ki, bu rakamlar birbirini tutmuyor, burada bir şey var. Zaten problem de burada; rakamlar birbirini tutmuyor. Bu rakamlara rağmen söylenen bir yalan var. Ya biz yalan söylüyoruz ya onlar. Ben doğruyu biliyorum, çünkü ben öldürülüyorum. Oraya giden doğruyu gözleriyle görecektir. Bu katliamlar genel olarak ara sokaklarda, ücra köşelerde gerçekleştiriliyor, şehir merkezlerinde değil.
Doğu Türkistan mücadelesi nasıl başladı?
Doğu Türkistan’da 1933 senesinde Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştu. Bu devlet Çin rejimi tarafından yıkıldı. Osman Batur, Alibek Hakim gibi kahramanlar ortaya çıktı. Zaten 100 yıllardan beri gelen Türk geleneği var ortada. Kültigin anıtlarında “Onların ipeklerine, onların güler yüzüne, onların yalan sözüne uymayın” diye uyarıyor. Sonrasında da “Ey Türk titre ve kendine dön” diyor.
Şu anki mevcut konjonktürde ABD ve diğer devletlerin Doğu Türkistan mücadelesine bakışı nasıl?
Terazinin iki ucunun arasındaki o kısa mesafede, ayar dengesini bozabilecek bir faktör olarak görüyorlar bizi. Yani sadece Çin’e karşı kullanılabilecek bir unsur olarak.
Peki diğer Türk devletlerinin Doğu Türkistan mücadelesine bir dahli var mı?
“Batı Türkistan” deyince hemen akla Stalin döneminde Sovyetler tarafından zaptedilmesi geliyor. “Devrim getiriyoruz” diyerek Müslümanların stadyumlarda yakıldığı, katledildiği yerden bahsediyoruz. İslâm 80 seneye yakın bir süre Komünizm tarafından ezilmeye çalışılmıştır burada. Şu anki devletler arasında Müslümanlığı en iyi yaşayan ise Kazakistan’dır. Geçtiğimiz sene de Nursultan Nazarbayev “ben ülkemin adını Kazakeli yapacağım” diye açıklama yapmıştır. Biz Pan-Türkist mantıkla hareket etmiyoruz. Bu mantık yarı insan-yarı hayvan’ı tarif eder. Ben Türk-İslâm sentezini de pek tasvip etmiyorum, çünkü İslâm’ın hiçbir şeyle sentezi olmaz. Biz elhamdülillah Müslümanız ve Türklük de Allah’ın bize sunduğu bir lütuftur.
Doğu Türkistan’da zulüm çok uzun süredir devam etse de, son dönemde ülkemizde Doğu Türkistan’da yaşananlar hiç olmadığı kadar çok dillendirilmeye başlandı. Bunun sebebi nedir?
Bunun sebebi, buradaki insanların oradaki insanlarla arasında bir bağ hissetmesidir. İslâm Arap Yarımadası’ndan Asya’ya doğru yayıldı. İslâm’ın Anadolu’ya gelmesini sağlayanların başında Hoca Ahmed Yesevi gelir. Herşey 1000 talebeyi buraya göndermesi ile başladı. Bu insanlar “benim kelime yanlışımı bırak, noktalama işaretimde bile yanlış varsa, beni kaale alma” diyen insanlar. Türkistan’ın aslında Türkislâm olduğunu idrak etmeliyiz.
Güncel asimilasyon politikaları nasıl son bulacak?
Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var. Allah-u Tealâ’mız bize Nas ve Felâk surelerini boşuna yollamadı. Şeytanın şerrinden, şeytanlaşmış insanın şerrinden bir tek ona sığınırım, bizim kurtuluşumuz bir tek onda. Biz bir tek buna güvenir buna inanırız. Fakat bizim alacağımız tedbirler ne olmalı? Orada bir otonomluk var. Biz terörist değiliz ve ayrımcılık istemiyoruz. Biz diyoruz ki, “otonomlukların hakları vardır, belli bir nüfusa ulaştığımız zaman kendi kendini yönetebilme hakkı vardır, biz bu nüfusa sahibiz ve kendi kendimizi yönetmek istiyoruz”. Madem her fırsatta modern uluslararası hukuk kurallarına riayet edilmesi isteniyor; işte bu kural da Fransız devriminin ortaya çıkardığı, Cenevre kanunundan geliyor. Birleşmiş Milletler bunu kabul ediyor. Madem uluslararası hukuk diyorlar, bunu sağlasınlar. 1949, 1985, 1990’da Çin’in imzaladığı bazı belgeler var. Bu imzalar sorumluluk bende manası taşıyor; fakat sorumluluklar yerine getirilmiyor ve maalesef Birleşmiş Milletler de heyetlerini yollayıp araştırmalar yapmıyor. 1960’larda Loknor bölgesinde nükleer denemeler yapıyorlar. Bu nükleer denemelerin yapıldığı ve hidrojen bombasının bulunduğu atmosferde yapılan ölçümler neticesinde anlaşılıyor. Bahsi geçen asimilasyon sadece Müslümanları camiye göndermemek, namaz kılmalarını, oruç tutmalarını engellemekle kalmıyor. Yaşadıkları bölgelerde yaptıkları nükleer denemelerle radyoaktif madde yayarak insanları öldürmeye çalışıyorlar. Bir yandan katliamlarla nüfusu seyreltirken, insanları göz etmeye zorlayarak bu operasyonu destekliyorlar. Çin bunların hepsini senelerdir yapıyor. Mübarek aylara geldiğimizde ise bu baskıyı artırıyorlar. Bakıyor ki insanlar namaz kılıyor, oruç tutuyor, sahura kalkıyor evlere baskınlar düzenleyip katliamlar yapıyorlar. Yakın zamanda bir arkadaşımız aramıza katıldı. Doğu Türkistan’dan yeni geldi. Teravihten çıktıktan sonra evine gittiğinde uyuyamadığını ve hala Çinlilerin baskın yapıp kendisini öldüreceğini düşündüğünü söylüyor. Sen insanların inançlarına ve imanlarına saygı göstermeyip yasaklarsan, bu insanlar inançlarını yaşamak için elinden geleni ardına koyar mı? Çünkü bu adamın Allah’tan başka korkacak kimsesi yok. İşin akademik ve siyasî boyutundan ziyade bu manevi boyutunun konuşulması lazım. Çinli yaratıklar köpek ve böcek yiyince midesi bulanmıyor, ama Müslümanı secdede gördüğü zaman istifra edecek kadar rahatsız oluyorlar. Çünkü onların hayat tarzına ve dünya görüşüne tamamen aykırıyız. Sağlıktan yararlanmak için bile sicil temiz kağıdı istiyorlar. Komünist parti ile herhangi bir husumetin olmadığına dair belge götürmediğin sürece tedavi bile göremiyorsun.
Türkiye’de Doğu Türkistan meselesiyle alakalı birden fazla dernek ve vakıf mevcut, koordinasyonları nasıl sağlıyorsunuz ve aranızda bir fikir ayrışması var mı?
Elhamdülillah Müslümanız ve et ile tırnak gibiyiz. Et tırnaktan ayrılmaz. Elbette bazı meselelerde fikir ayrılıkları olabilir; fakat davamız aynı davadır.
Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
Biz, Doğu Türkistanlılar olarak “milli çıkarlar” kavramından bıktık. Doğu Türkistan meselesinin Kıbrıs’tan bağımsız düşünülemeyeceğini iddia ediyoruz. Kıbrıs’ı kurtarmak nasıl ki bizim milli çıkarımızdı, Doğu Türkistan’ın kurtarılması da bizim millî çıkarımızdır. Doğu Türkistan Çinlileştirilmek isteniyorsa, bu millet kesinlikle yardım etmek zorunda. Son olarak bizim Allah’tan başka yolumuz ve korkumuz yok.
Sağ olun, teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
Baran Dergisi 444. Sayı