Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim, iyiyim, teşekkür ederim. Bir yoldaşım geldi ziyaretime; onunlaydım…
Bu arada, hâlâ Türkiye’de misiniz?
(Carlos, 7 Aralık 2015 Pazartesi günü kendisini Paris’te kaldığı Poissy Cezaevi’nde ziyaret edecek olan Av. Yılmaz’a yola çıkıp çıkmadığını soruyor; Av. Yılmaz ise henüz İstanbul’da olduğunu söylüyor.)
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Ne konuşalım? Biliyorsunuz, [13 Kasım 2015’te Paris’te IŞİD fedaileri tarafından gerçekleştirilen ve 130’dan fazla insanın öldürüldüğü, 350’den fazla insanın yaralandığı silâhlı ve bombalı saldırılar dolayısıyla] Fransa’da epey bir hareketlenme ve güvenlik problemi yaşandı. Kendilerini fedâ etmek üzere Fransız topraklarına gelmişti mücahidler. Irak ve Suriye’deki “İslâm Devleti” sözcüsü tarafından yaklaşık altı ay önce yapılan şu açıklamadan sonra gerçekleşti herşey; daha önce de söylemiştim ama yine tekrarlayacağım:
- “İlk düşmanımız, -ABD veya İsrail değil- Fransa’dır. Fransızları öldürmek zorundayız.”
Peşinden de Fransız halkı hakkında kötü bazı sözler sarfetmişti. 
Bu sözleri işittikten sonra, -herkes olmasa da- çoğu insan şaşırmıştır zannediyorum. Fransa elbette emperyalist ve düşman safında bir ülke ama kendisinden daha güçlü olan ABD, İsrail ve diğerlerinden bile öncelikli olması da neyin nesiydi?
Aynı şekilde, Fransız halkı niçin yok edilmeliydi?..
Yine daha önce söylediğim ama bilinmesi önemli olduğu için tekrarlayacağım bir diğer husus: 
Fransa’daki –o kadar temsil vasfı olmasa da- “demokratik” rejim çerçevesinde yaşayan Fransız halkı, başlarındaki hükümeti oylarıyla seçiyor; o hükümet de birtakım tedbirlere başvuruyor, savaşlar açıyor ve hem Afrika’daki hem de Ortadoğu’daki binlerce müslümanı katlediyor, Irak ve Suriye’yi bombalıyor. İster sağ, ister sol, son iki Fransız hükümeti, bu bakımdan berbattılar.
Fransız hükümetlerinin Ortadoğu’da yaptıkları, apaçık bir ihanet niteliği taşıyordu üstelik. Onyıllarca Fransız hükümetine ve Fransız endüstrisine yardım edegelmiş insanlara bir ihanetti bu yaptıkları.
Sonunda bir “savaş” durumuna vardı hâdise. Abartmıyorum; “savaştayız” şu ân. Bu –maalesef- savaş, öyle söylendiği gibi, kardeşlerin, cihadçıların ilân ettiği bir savaş da değildir. Yıllar yıllar öncesinden başlamak üzere, çeşitli kıtalarda kirli bir saldırganlık yürüten hem sağ hem sol Fransız hükümetleri içerisinde öne çıkmış politik unsurlar tarafından ilân edilmiştir. Başta Afrika ve Ortadoğu’da Fransızların başlattığı bu savaş, o zamandan bu yana sürüyor, sürüyor, sürüyor.
Ama bu şekilde devam edemez artık; evet, bu şekilde devam edemez!.. Niçin peki? Daha önce söylediğimi yine tekrar edeceğim: 
Çünkü, gaddarca sonuçları olacaktır bunun, gaddarca!.. 
Yaşanan, iyinin tarafında olanlar ile kötünün tarafında olanlar arasındaki bir “dünya savaşı”dır. Kötünün tarafında olanlar, emperyalistleri ve siyonistleri destekleyenlerdir. İyinin tarafında olanlar ise, çoğunlukla dünyanın kalanı olup, hürriyetlerini kazanmak veya korumak için savaşan insanlardır bunlar. En başta, Irak ve Suriye’de savaşanlar gibi, müslüman militanlardır. Tabiî, sadece onlardan da ibaret değil, ancak ne söyleyeceğim bilmiyorum şu ân. Doğru olduklarını düşünsem bile, belli şeyleri söylememeliyim. 
Neyse… 
En üst seviyede bir yıkım geliyor ve emperyalistler de çok iyi biliyor ki, bundan kaçış yok! Hayatlarını fedâ etmeye hazır ve belli bir askerî hedefe kilitlenmiş kararlı unsurları durdurmanın bir yolu yok! Öyle bir askerî hedef ki, düşmanın bulunduğu topraklarda berbat sonuçlara yol açacaktır.
Tekrar telaffuz etmem gerekirse; bizim daima karşı çıkageldiğimiz ve hiçbir şekilde alâkamız olmayan “nükleer saldırı” durumu, bugün yaşanan çatışmanın vardığı noktada artık bir “mantık” arzediyor. Bizim için, nükleer bir saldırı düzenlemek yahud nükleer bir reaktöre saldırı düzenlemek “haram” bir davranış iken, bir fedâ komandosu için bugün bir “mantık” ifâde ediyor. Buysa, Ortadoğu ve Afrika’daki müslüman ülkelere müdahale eden, bu ülkelerin çoğunlukla müslüman olan halklarına saldıran ve oradaki insanların hür iradesi üzerinde baskı kuran Fransa içinde, ABD içinde, İngiltere içinde, diğer benzeri devletler içinde bir trajediye yol açacaktır. 
Fransa’daki mevcud vaziyet ise, bir baskı politikası yürütmek tarzında...
(Carlos, kendi durumundan örnek veriyor; hukukî savunması için Venezüella’dan aylardır en ufak malî destek alamaması ve Türkiye’den Türk avukatları kanalıyla kendisine ulaştırılan birkaç bin euroluk meblağın ise ancak telefon masrafları gibi daha küçük çaplı ihtiyaçlarını karşılayabilmesi dolayısıyla, yakın dostu ve yoldaşı, meşhur Fransız komedyen Dieudonné’nin, kendisi yararına 25 Kasım’da gerçekleştirilecek bir gösteri organize ettiğini haber veriyor; Paris’teki bir tiyatroda gerçekleştirilecek bu gösterinin gelirinin, hukukî savunma masrafları için kendisine hibe edileceğini belirtiyor.)
Ne yazık ki, çoğunlukla masumlar ölüyor bu tarz çatışmalarda. Çatışmalardan asıl sorumlu olan düşmanlar ise, çok iyi korunuyor, kendilerine ulaşmak o kadar kolay olmuyor, özellikle tecrübeli komandolara ulaşmak çok daha zor oluyor.
Fransız hükümetinin dış politikasının, emperyalizmin dünyadaki başı olan ABD dış politikasından daha radikal, daha aşırı, daha saldırgan, daha kana susamış olduğunu görmek çok üzücü.
Ne yapmalı peki?..
Kendi durumum için konuşmam gerekirse; beklemek ve Venezüella’da işlerin daha iyiye gitmesini, bir yıldan fazladır sırf lâftan başka bana fayda ulaştırmayan Venezüella hükümetinin asgari seviyede bile olsa dayanışma göstermesini, fiilî olarak şu ân başsız vaziyetteki Bolivarcı Devrim’in bitmemesini, düşmemesini ümid etmek…
(Carlos, dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahib Venezüella’nın, ABD için hazine değerinde olduğunu ve gözü hep Venezüella üzerinde olan ABD’ye bu hazinenin kaptırılmaması gerektiğini ifâde ediyor zımnen.)
Diğer yandan, bazı insanlar da Rusya’ya gitmemi tavsiye ediyor bana; oradan teklifler geliyor. Zamanında terkettiğim Rusya’ya gitme tavsiyesi biraz çocukça ama Rusya Devlet Başkanı’nın, Fransa’ya kaçırılmış siyasî bir mahpus olarak bana verdiği desteğin, Venezüella Devlet Başkanı’nın bana verdiği “fiilî” destekten daha fazla olduğunu görmek de çok üzücü. 
Ben Rus değilim ve asıl kendi ülkeme dönmek istiyorum. Artık elbette silâhlı mücadele vermeyeceğim, fakat konuşmalarımla, yazılarımla milletlerarası devrimci siyasete devam edebileceğim kendi ülkeme dönmek istiyorum ben.
Çok iyimser değilim ama çok kötümser de değilim. Ne var ki, olağanüstü bir sürpriz yaşanmazsa, daha iyiye gitmeyecek buradaki durumum, Venezüella’daki durum da öyle. Aynı şekilde, Türkiye’deki durum da daha iyiye gitmeyecek!..
Türkiye hükümeti, Türk halkının düşmanı olmayan ve sadece kendi tarihî, kavmî, millî haklarını savunan insanlara karşı kendisini savaşa sokacak bazı inisiyatifler aldı maalesef.
Neler olacağını bilmiyoruz. Hiç gereksiz bir biçimde Türk kanının dökülmemesini umuyorum sadece. Bunu asıl hakeden emperyalistlerle onların ajanları iken, yine bu ülkeler yüzünden bugün dünya halklarının, Türklerin, Venezüellalıların, Filistinlilerin, aynı şekilde Fransız halkının kanı dökülmektedir yok yere.
Fakat, kimbilir… 
Netice olarak, sabırlı olmalıyız, zor şartlarda geçecek uzun bir zindan hayatına hazır olmalıyız. 
Allaha güveniyorum. Bir olan Allahın, NATO istihbarat servisleri tarafından hazırlanmış olan ve maneviyatımızı, sinirlerimizi, zihnimizi zorlayan bu berbat ve çetin cezaevi yahud diğer zorlu şartlardan bizi kurtaracağına inanıyorum. Hakkın, adaletin, sağduyunun hâkim olacağına inanıyorum. Venezüella’ya geri dönebileceğime ve orada mücadeleye, Venezüella ve komşu ülke halklarının haklarını savunmaya devam edebileceğime; aynı şekilde, Ortadoğu’daki Arablar ve müslümanlar başta olmak üzere, dünya halklarının haklarını da savunabileceğime inanıyorum.
 
Allahü Ekber.
 
(Carlos, mûtad konuşması bittikten sonra da bir süre devam ediyor ve “Kumandan Mirzabeyoğlu’nu düşünüyorum; çok selâm söyleyin O’na. İnşallah Türkiye oyalanmaktan vazgeçer ve hem Türklerin hem de Türkiye halklarının tarihî haklarını teslim eder” diyor. Av. Güven Yılmaz, aktivist sanatçı Ümit Yaşar Işıkhan’ın Carlos’a selâmını da bilvesile ilettikten ve Carlos da mukabil selâmını ve iyi dileklerini gönderdikten sonra telefon görüşmesi sona eriyor.) 
 
21 Kasım 2015
 Baran Dergisi 463. Sayı