Yazımızın başında hemen belirtelim bu sosyal patlamaların adresi sadece Türkiye değil, içinde Türkiye’nin de olduğu, Suriye, Irak, İran, Almanya ve Fransa’dır. Ve bu defa hiçbir şey eskisi gibi değil. İçeride ve dışarıda ciddi anlamda silah ve silahlı güç birikmesi söz konusu. Dünün “gider başlarını ezeriz” dedikleri Müslüman tipi de yok, Kemalizm adına dolmuşa getirecekleri kitlelerde. Hatta her şey tersine dönmüş durumda. Bunu son seçimlerde açıkça gördük. Aydın Doğan’ın başını çektiği emperyalist sömürünün yerli şubesi durumundaki kliğin düne kadar katil dedikleri insanlarla nasıl bir araya gelip Anadolu insanına karşı suikastler peşinde olduğu herkesin bilgisinde. Ulusalcı Kürtler de yıllarca kendilerini yok sayan, ötekileştiren Kemalistlerle el ele müesses sistemi muhafaza ve sürdürme derdinde. “Amerikancı Sosyalist (!) Ulusalcı” Kürtler 90 yılda Batıcı Kemalistlerin yapamadığını 15-20 yıl içinde ‘kurtuluş mücadelesi’ adı altında Kürtlere yapmış ve Kürdü kendi öz kültüründen, millî ve ananevî varlık şuurundan ve İslâm tarihi boyunca elde ettiği o muhteşem mazisinden koparma yolunda önemli bir mesafe kat etmiştir. Şu veya bu sebeple Kürt gençleri arasında İslâm ve Müslümanlara düşmanlık artmış ve bazı yerlerde kışkırtılan kin ve adavet sebebi ile bazı Kürtler T.C nüfus cüzdanlarına ‘zerdüşt dinine mensub’ ibaresini yazdırmaya başlamıştır. Elbette cüzdana yazan bir dinin pek bir kıymeti harbiyesi yoktur ve yine Türkiye’de yaşayan binlerce yezidi ve Nusayri de vardır. Onlar din hanesine kendilerini mensup olarak gördükleri dini yazdırabilir ve yazdırmıştır da. Ancak burada dikkati çeken husus “Amerikancı Sosyalist Ulusalcı” Kürtlerin bunu iradelerini esir aldıkları gençler arasında yaygınlaştırmaya ve diğer Kürtler üzerinde de baskı oluşturarak bir kampanyaya dönüştürmesi. Gaye Zerdüştilik misyonerliği yapmak değil elbette; gaye Kürtleri İslâm’dan ayırmak, İslâm’dan koparmak ve Kürtlerin bu yöndeki birikimlerini yerle yeksan etmek. Tabiî olarak buna karşı hamle çok sert bir muhalefet halinde gelişmektedir. Bölgede Kürdistanı Zerdüştileştirmek isteyen Kürtler ile Müslüman kalmak isteyen Kürtler arsında çok kıyasıya bir savaş olacak. Kimse YPG-H’nin devlet destekli rahat hareketlerine bakıp savaşın kazananını yanlış tahmin etmesin; bu savaşın kazananı Ulusalcı Kürtler tarafından cinnet noktasına getirilen Müslüman Kürtler olacaktır.
Yeri gelmişken Ulusalcı Kürtlere yakınlığı ile bilinen Zend Press Haber Ajansı’nın 1992’de İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu ile yaptığı röportajdan kısa bir anekdot aktaralım; <<Kürtlerin sık sık ilk dinleri olan Zerdüştlük'e irca etmelerini nasıl yorumlamak gerekir?” suâline gelince... “Zerdüştlük'e irca edilmeleri” mi denmek isteniyor, yoksa Kürtlerin kendilerini Zerdüştlük'e irca etmeleri mi?.. Birinci şıkta, tıpkı Batı'da Türkler'in İslâm'la alâkasını pörsütmek üzere Bizans artıklarından Frigya çanaklarına kadar her şeyi “Anadolu Kültürü” hikâyesiyle kaide yapmak gibi, Kürtlerin İslâm'la alâkasını perdelemek üzere şövenist, dinsiz taktik... İkinci şıkta ise; Kürtler'in, -bahse değmez azınlık hariç-, kendilerini Zerdüştlük'e irca etmelerine dair bir müşahede sahibi değilim... Aslında kibar cevab verdim, hakikatin incinmemesi için şöyle demem gerekir: İstisnanın kaide yerine konması gibi, bu çok uydurma bir genelleme olur... Eğer denildiği şekilde bir durum olsaydı, o zaman da cevabım şu olurdu: Bu, Kürt kavminin ahmaklığını gösterir ve ziyafet sofrasından kalkıp solucan atıştırmaya benzer bir hâldir... İşin en başında söylemem gereken de şuydu: Zerdüştlük putperest bir din, Kürt de kavim olduğuna göre, din ve kavim birbirine irca edilebilir unsurlar değildir... Yezidîlik?.. Maymun seyri kıymet derecesinde bir folklorik özellik olarak ele alınabilirse de, derinliğine ve genişliğine bahse değer bir keyfiyet değil!..>>
Ve sahada bizzat şahid olduklarımda dâhil duyduğum onlarca hadise. En basit bir kavgada ya da alacak verecek meselesinde taraflar birbirlerini dağa kaldırmakla tehdit ediyor. Dağa kaldırmak yani PKK’ya şikâyet etmek… Orda da adamı varsa yani torpili varsa bu tehdit amacına ulaşıyor. Yok, eğer adamı yoksa haraçla şunla bunla işini görmeye çalışıyor. İftira ve ispiyon sistemi korkunç bir şekilde işliyor ve çıkarı için kişiler muarızlarını ajanlıkla suçlayıp PKK’ya ihbar edebiliyor. Devlet nerdeyse yok. Zaten tapu meselelerinde bile artık devlet mahkemelerine müracaat edilmemeye başlandı. Bunun en güzel delili mahkemelere intikal eden hadiselerin istatistik durumlarıdır. Peki, bunun mevzumuzla ne alakası var? Sosyal patlamaların en büyük sebebi haksızlığa uğrayan kitlelerin bir müddet sonra baskılara dayanamaz hale gelmesi ve kontrol edilemeyen bir şiddet dalgası içerisinde önüne geçen kim varsa ezip geçmesidir. Şimdi sen köy basıp köyün genç kızlarını ‘örgüte katılma adına” kaçıracaksın ve bu normal bir şey olacak. Bölgede bu namus ve kan davası anlamına geliyor. Ve örgütlü bir güce karşı tek başına mücadele edemeyen, yanında da devleti bulamayan insanlar bir müddet sonra, havanın puslu olduğu anda ve çok basit bir kıvılcımla hesap sormak için gün saydığı bu örgütlü gücün üslendiği her yere, dernek, parti ve bürolarına, eğer bunlar yoksa, onu temsil eder gördüğü şahıslara en sert şiddeti uygulayabiliyor. Ve bu durum “Hakkâri’de iki aile birbirlerine girdi onlarca ölü var veya Şırnak’ta arazi kavgası bir aileyi yok etti” diye haberlere yansıyor. Diğer taraftan “Amerikancı Sosyalist Ulusalcı Kürtler-PKK” nın baskısı ve doğurduğu nefret sebebi ile yüzlerce Kürt,  Diyarbakır’dan, Şırnak’tan, Hakkâri’den yola çıkarak Irak ve Suriye’ye, PKK-PYD’ye karşı Müslümanların safında savaşmaya gitmektedir. Bütün bunlara dikkatlice baktığımızda yarın bölgede ne olacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok sanırım.
Türkiye’de durum buyken diğer bölgelerde nasıl?
Bu ulusalcı Kürt güruh nasıl Suriye’de olduğu gibi Esed’le yan yana gelip İslâm’a ve Müslümanlara savaş açtıysa, aynı dil ve kavga düzenini Almanya’ya, Fransa’ya da taşımakta ve Allahsız, kitapsız bir dil ve eylem biçimi ile orada yaşayan Kürt, Türk ve Araplarla savaşmaktadır. ABD’nin kendilerine sağladığı uluslararası meşruiyet zemini çerçevesinde ABD çıkarları için ölmeyi ‘kurtuluş mücadelesi’ olarak propaganda eden ‘Amerikancı Sosyalist Kürtler’, bilhassa Suriye ve Irak bölgesinde potansiyel düşman konumuna hızlıca yükselmektedir. Bu durum, elbette Kürtleri de ‘opsiyonel algı’ çerçevesinde hedef konumuna getirmektedir. Bilhassa sayıları milyonları aşan “Kürt/Türk/Arap”ların evlerinden, yurtlarından, şehirlerinden zorla çıkarılarak tehcir edilmesi, boşaltılan şehirlerin yağmalanması ve evlere Zerdüşti ve PYD çizgisinde Kürtlerin yerleştirilmesi, çıkmak istemeyenlerin katledilmesi, tarlaların ve bahçelerin yakılması,  bölge insanları ile PYD-PKK’nın öncülük ettiği ulusalcı Kürtlerin arasında onarılmaz bir yara açmış ve hesaplaşma olgusunu artırmıştır. Bu hesaplaşmanın ise nasıl zuhur ettiğini – edeceğini çok iyi biliyoruz ama yine de hatırlatalım; “Mazlumun öç alma günü, zalimin zulmettiği günden daha korkunçtur.(Hz. Ali r.a)
ABD-İsrail ve Almanya desteğini arkasına alan PYD-PKK, propaganda savaşında da hemcinslerine göre oldukça güçlü medyaya sahip. Bunun neticesi olarak Kürdistan'da yaşanan hadiselerle ilgili yapılan dezenformasyonlar orada yaşananların gerçek yüzünü gizlemektedir. Kürtlerin temsilcisi ve İŞİD’e karşı savaşıyormuş görüntüsü verilen PKK-PYD, batıcılar tarafından kahramanlaştırılarak sarhoş edilmekte ve mayın eşeği gibi yangın yerine sürülmektedir. Ucuz asker, masrafsız kara gücü potansiyelini elinde bulunduran PKK-PYD, bu çatışma esnasında binlerce Kürt’ün ölmesine sebep olmaktadır. Bu ölen Kürtlerin çoğunun henüz bıyıkları yeni terlemiş ve ailelerinden zorla koparılmış Türkiye’li çocuklar olduğu düşünülürse, bir müddet sonra Ulusalcı Kürtlere doğacak tepkinin hesabını varın siz hissedin. Haberlere baktığınızda neredeyse her gün Irak ve Suriye’de T.C nüfusuna kayıtlı onlarca Kürt gencin cesedi güneydoğu illerimize gelmektedir. Ulusalcı Kürtler yani PKK-PYD Kürtleri sonu gelmeyecek bir ölüm çukurunun içine attı. ABD-İsrail bugün bölgenin en nefret edilen ve düşman addedilen topluluğudur. Bugüne kadar ABD-İsrail ikilisine yakınlaşarak hareket edenlerin hepsi kaybetti ve bedelini çok ağı ödediler. Hatta bırakın bedel ödemeyi o gün geldiğinde yani hesaplaşma zamanı geldiğinde ABD-İsrail ile birlikte iş tutanların, düştükleri lağım çukurundan çıkardıkları imdat sesine cevap bile vermediler. Tarih bunun sayısız misali ile doludur. Nihayetinde Kürdistan bölgesindeki çatışma etnik değil, hangi dünya görüşünün hâkim olacağı mücadelesidir. Ya Batı ve Esed rejimleri ya İslâm ve halkın müşterek hazinesinden gelen yerli rejimler… Mesele budur, kavga budur.
Bölgede ABD-İsrail desteği ile birlikte mücahidlere karşı son derece güçlenen PYD-PKK, Suriyeli mücahidlerin başarılı olması halinde laik bir Kürdistan'a izin vermeyeceklerini bildiğinden Esed’le yakınlaştığı gibi uluslararası kiralık savaş örgütleriyle de anlaşıp, saflarına yabancı savaşçıları da katarak tam ajan üssüne dönüşmüş durumdadır. Bu durum savaşı Suriye Kürtlerinin savaşı olmaktan çıkarmış ve ABD-İsrail’in gözetiminde İslâm’a karşı Müslümanlara karşı bir savaşa çevirmiştir. Elbette bu resme bütün Kürtler dâhil değildir. Çünkü PKK-PYD’nin bütün Kürtleri temsil etmesi imkânsız olmakla beraber “hali hazırda da görünen köy kılavuz istemez” cinsinden bedahet ifade eden bir malumdur da. Nihayetinde PKK-PYD ile çatışan birliklerin ana gövdesini İslâmcı Kürtler oluşturmakta, İran, Irak ve Türkiye Kürdistan'ından da yüzlerce Kürt genç, ulusalcı-laik Kürt yapılanmalarına karşı savaşmak için bölgeye akın etmektedir. PKK ile savaşan Kürt gruplarının başında El Cephetul İslâmiyyetul Kurdiyyebulunmaktadır.  Çatışma iddia edildiği gibi Kürtler ile Araplar ya da cihadî yapılar arasında değil, Müslüman Kürt halkının iradesini esir almak isteyen ABD-İsrail güdümlü küfür soyu (Emperyalist, Marksist, Nusayri,  Zerdüşti, Şii) ile vatanlarını korumak, işgalden ve sömürüden arındırmak isteyen Müslüman Türk-Arab-Kürt yapılar arasında cereyan etmektedir.
Kürtlerin, bilhassa Müslüman Kürtlerin içtimaî ruhiyatını anlamak için daha birçok misal eklenebilir. Ancak muradımızın anlaşıldığını ümid ederek burada nokta koyuyoruz. Dikkatleri çekmek istediğimiz husus “Müslüman Kürtlerin gittikçe gerilmekte ve sıkışmakta’ olduğu hakikatidir ve  inşallah bu vaziyet tez zamanda nihayete erer. Aksi durum felaket olur ki, sanırım hiç kimse böyle bir şeyi arzu etmez.
Nihai sözümüzü Sad-i Kürdî Hz.leri desin:
<<Ey Asuriler ve Keldanîlerin cihangirlik zamanında öncü, kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız. Yoksa vahşet sahrasında vahşet ve gaflet sizi boğacaktır.
“Hikmet-i İlahi” denilen, kâinat merkezinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün aleme uzanmış ve dağılmış Nurlu İlahi Kanun’un esası olan İlahî Hikmet, ufukların ötesinden kader elini kaldırmış, size emrediyor ki: “Parçalanmışlık sonucu su gibi damla damla olmuş hamiyet ve kuvvetinizi, İslâmiyet’in milliyet fikri ile ‘bir ve beraber’ ediniz. Atomların birbirini çektiği gibi (siz de birbirinize yapışıp) millî ve umumi bir gücü teşkil ederek Kürt gibi büyük bir kitleyi küre gibi çeviriniz. İslâm güneşinin ışıklarına bağlı olmanın ölçüsü ile de umumi düzeni (oluşturup) muhafaza ediniz.>> (Divani Harbi Örfi, Hatime İçtimai Reçeteler)

Baran Dergisi 444. Sayı