Araçların amaç hâline getirilmesi, en basit mantıkla amacın kudsiyetini araçlara atfetmeye sebebiyet vermektedir. İnsanlık tarihi boyunca araçların amaç hâline getirilmesi birçok hareketin içinden çıkmakta güçlük çektiği, tökezlediği, aşamadığı bir tuzak hâline gelmiştir. Lâyıkıyla yapılmayan muhasebe, münekkit yokluğu ve ufka konmuş olan ideal çıtasına doğru tekâmül etmeyen, her dem yarasını yeniden deşmeyen “dâvâlar” bu tuzağa düşmeye mahkûmdur.

Bizim tarafı olduğumuz İslâm Dâvâsı nazarından bu tuzak bahsine bakacak olursak, durum diğer ideal manzumelerine nisbetle daha da bir dehşetlidir. İlây-ı Kelimetullah dâvâsını idâme ettirmek adına toplanan para, Üstad’ın “doldur ve kapat” ihtarına lâyık kadrolar yetiştirmek için kurulan eğitim kurumları, dâvânın istikbâli için yapılan anlaşmalar, dâvânın önünü açmak için kurulan parti, o partiyi desteklemek adına sandığa atılan oy ve daha nice vasıta, eğer ki böyle kutlu bir dâvâda maksad hâline geliyorsa, işin vehameti de vebâli de tabandan tavana bir bütün için son derece büyüktür! Öyle ki Allah rızası için "hepçi" olarak çıkılan yolda vasıtaları maksat addetmek son derece büyük sıkıntıların müsebbibi olur. 

Gelelim bugün Türkiye’de cereyan eden kavgaya; her iki tarafının da en azından taban bakımından Müslüman olması münasebetiyle Türkiye’de İslâmcıların kavga ettiğini ve diğer ideolojilerin de pozisyonunu bu kavgaya göre belirlediklerini söyleyebiliriz. 

Burada gerek olmasa da, nefsin hevâsına fırsat vermemek adına şunu da hatırlatmakta fayda var; araçları amaç hâline getirmişlerin mukaddes(!) vasıtalar uğruna verdikleri kavgalarda, biz elimizden geldiğince sağa ve sola bakmadan mukaddes maksadımıza doğru kararlı ve inançlı yürüyüşümüzü sürdürür ve bu kavgalardan çıkartılması gereken dersleri de not eder yolumuza devam ederiz.

Bu yazımızda tarafları Cemaat, Ak Parti ve Taban diye üç başlığa ayırıp değerlendirmek ve düştükleri tuzağı ortaya koyarak, taassubun efendilerinden ziyâde tabandaki heves ve heyecanın mecrasını işaretlemeye çalışacağız.

Cemaat

Cemaat'i tabanıyla değil de kurmay kadrosu bakımından değerlendirmeye alacak olursak; ortaya ilk çıktığı yıllardan beri Türkiye'de "İslâm Hâkimiyeti"ni tesis etmek adına değil de "İslâm Hâkimiyeti"nin tesis edilmesi adına atılacak her adımın önünü almak, bir araya gelen Müslümanların arasına nifak sokmak, İslâm'ın belki de en temel kâidelerinden ihlâs ve aşkın pazarı olan cihad müessesesinden Müslümanları soğutmak ve bugün Cemaat ekranlarında yayınlanan dizilerde de izlediğimiz üzere Hristiyanların mücerret fikirsizliğinin neticesi olan müşahhas-sathî fikirlerin Türkiye'deki Müslümanlara empoze edilmesi gibi bir maksat çerçevesinde hareket ettiklerini söyleyebiliriz. 

Birinci Dünya Savaşından sonra Devlet-i Aliyye'yi yıktıklarında yerine kurulacak Cumhuriyetin idare edilmesinin tek yolu içeriden birilerinin, bize benzeyen birilerinin idareyi alması ve Batılıların arzu ettiği şekilde Türkiye'yi ve Müslüman milletimizi dizayn etmesiydi. Geçen yıllardan sonra artık mızrak çuvala sığmayınca Kemalistler tasfiye edildi ve onların yerine bu sefer daha da bizden görünen, kafası takkeli Batıcılar Kemalistlerin yerine atandı. 

Tüm bu manzaraya bakınca Türkiye'de bugün İslâmcılar arasında cereyan eden kavganın İslâmcı olamayan tek tarafı olarak Cemaat'in kurmay kadrosunu işaret edebiliriz. Hâl böyle olunca Cemaat için vasıtaların maksad hâline gelmesinden bahsetmek de abesle iştigâl olur; cemaatten bahsettik ki taban hususunda söylediklerimiz havada kalmasın.

Ak Parti

Bugünkü İslâmcılar arasında cereyan eden kavgada, araç ile amacın birbiri içinde karıştığını en net şekilde Ak Parti tahlilinde görebiliriz. 

28 Şubat döneminin katliam planlarının İBDA cebheleri tarafından boşa çıkartılmasının akabinde, milletin küfür hâkimiyetine karşı gösterdiği reaksiyonla iktidara gelen Ak Parti; seçim kazanmak, Anadolu aristokrasisini kurmak, medyayı Batıcı kartelden kurtarmak, daha fazla belediyede seçim kazanmak, millî geliri arttırmak adına ülkeyi fason imalâthânesi hâline getirmek ve yapılan çeşitli anlaşmaları araç olmaktan çıkartarak amaç hâline getirmiştir. 

Yine bir not olarak şunu da ilâve etmekte fayda var; demokrasi belâsının bulaştığı ülkelerde demokratik yollarla iktidara gelerek Müslüman Anadolu'nun arzu ettiği istikâmette dümen kırmak aslında pek de mümkün görünmemektedir. Öyle ki her beş senede üç tane seçim yapılan ülkenin başında bulunan kurmay kadrosu, uzun vadeli ajandalar belirlemek yerine "bir daha ki seçimi nasıl kazanacağız"dan öte bir gündeme sahib olamaz. En başta bu ve daha birçok sebebten ötürü demokrasi zaten başlı başına araçları amaçlaştırmakta ve seçmenin beklentilerini ve heyecanını da daha bu seçimdeyken bir sonraki seçim sandığına defnetmektedir. Hâtta şimdi bu yazıyı okuyan birileri "ben günde üç ilde miting yapıyorum, strateji geliştiriyorum sen ne anlatıyorsun," diye bahsettiğimiz vasıtaların maksad hâline gelmesini isbat edebilir. Neyse, devam edelim...

Müslüman Anadolu İnsanı'nın Ak Parti'ye teveccüh göstermesinde bu araçları iyi bir şekilde kullanmasının oynadığı rol muhakkaktır fakat diğer bir taraftan, milletimizin tüm bu vasıtaların amaç hâline getirilmediğini görmesi, sağlama yapılması için geçilmesi gereken mihenk taşları vardır. Meselâ, Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması, küfür ocaklarının kurutulması, okullarda öğretimden eğitime geçilmesi, milletimizin gerçek aydınlarının lâyık oldukları şekilde muamele görmesi ve daha nicesi... Saydığımız mihenk taşları dâhi amaca giden yolun doğruluğunun sağlanmasının yapılmasını sağlayan "araç"lardır.

Ak Parti için şunları da hatırlatmakta fayda var; Ergenekon sanıklarını tahliye etmek, askerî bürokrasiden gelecek olan tehdidi ortadan kaldırmaz. Seçime ve bir sonraki seçime endeksli politikanın, sandıktan çıkan her ne olursa olsun, Adnan Menderes'i sürüklediği akıbet unutulmamalı ve amaca yönelik ciddî adımlar kararlı ve tereddütsüz bir şekilde atılmalıdır.

Taban

Türkiye'de İslâmcı Mücadelenin tabanında bulunan Müslüman Anadolu İnsanı'nın sahib olduğu enerji ve motivasyon  artık ne seçim sandıklarıyla, ne de Pensilvanya Canavarıyla yapılan kör dövüşüyle itfâ edilemez, sönümlenemez. 

Bugün cemaatin gittiği istikâmetin tabanın idealleriyle örtüşmediği zaten faş olmuş vaziyettedir. Cemaatin kurmay kadrosu tarafından amaçtan uzaklaştırılmış; dershane, yardım vakfı, ticarethane, gazete-dergi aboneliği, devlet memurluğu gibi araçlarla sanki amaç buymuş gibi oyalanmış olan Müslüman taban artık uyanmıştır.

 Ak Parti ise son kez seçmen tarafından desteklenmektedir ve eğer ki amaca giden yolda ilerlediğinin sağlaması olan noktalardan geçilmezse, Ak Parti'yi de yutarak yoluna devam edecektir. 

Türkiye'deki İslâmcı Mücadele'nin tabanı artık Türkiye'de 90 senedir hâkim olan garabet rejimin tasfiyesinin hangi elden geleceğine, kimin bu uşaklık rejimini tasfiye edeceğine, kimin milletimizi bir ideal ekseninde birleştireceğine ve kimin İslâmcı Mücadelenin lâyık olduğu dünya görüşünü  teklif ettiğine bakmaktadır. Türkiye'de İslâm İhtilâli başlamıştır ve istikbâl peşinde koşanların kendilerini kurtarması bu sele teslim olmalarına bağlıdır. Türkiye'deki İslâmcı mücadele tabanının artık sandıklarla, Pensilvanya Canavarıyla, vaatlerle, montajlarla, kasetlerle önü alınamaz.

Bundan sonra Müslüman Milletimizin parolası; marifet seçim kazanmak değil, Anadolu Kıtası büyüklüğündeki dâvâ taşını gediğine koymaktır. 

İhtar olarak, teşvik olarak, istikâmet olarak anlayana bu parola yeter de artar!..