Son bir-iki haftadır başta hükümet yetkilileri ve medya olmak üzere, Kürt meselesini yine deşmeye başladılar, kimi "demokratik açılım", kimi "milli birlik ve kardeşlik projesi" kimileri de "sosyal barış" diyor… Şimdide "Taktiksel değil, stratejik bir değişikliğe" gidiliyor denmekte; hâsılı yine temcit pilavı gibi bir mesele bin açmazla karşı karşıya olduğumuz fikri değişmiyor.

Hükümetin çözüme yönelik değil de bağlı olduğu Batılı mihraklarca bunu daha da kompleks ve içinden çıkılmaz hale getirmek için elinden geleni yaptığı ve sesini yükselttiği bu hengamede ilk "taktiği değil stratejisi" meğer Newroz'un Kürdistan bölgesinde kutlanmasını yasaklamakmış! 6-7 senedir hiçbir gerginliğin çıkmadığı nevroz'larda bu sene 90'ları aratmayan çatışmalar meydana geldi! Kitlesel bazda çatışmalar kimin işine yarar sorusu ve hükümetin yeni konseptini içine alarak söylersek; En son 20 yıl önce bu çapta Newroz çatışmalarının olduğunu ve neticesinde Kürt hareketinin alt yapısını kurduğunu ve sağlamlaştırdığını hatırlarsak ve bu Newroz'da Güneydoğu ve doğuda daha önce birçok mühim olayda tepki göstermeyen ve olay yaşanmayan il ve ilçeler kitlesel boyutta hem de silahlı olarak devlet güçleri ile çatışmaya girdiklerini göz önüne alırsak hadiselerin farklı bir mecraya doğru akmaya başlayacağını söyleyebiliriz… Bundan kazançlı çıkan birçok yöneticisi hapiste olan son zamanlarda pasif bir siyaset yapma durumunda bırakılan BDP ve Kürt harekâtı olmuştur.  

Her ne kadar hükümetin büyük sansür çabası da olsa ve gündemi Afganistan'daki helikopter kazasındaki süslü cenazelerle kapatmaya çalışsa da bu Newroz "güvenlikçi yeni politika " sayesinde temelleri atılan ayrışma ve bölünmeyi derinleştirmekten başka işe yaramadığı açıktır. Bunu gözden kaçırmayan Batı medyası şimdiden kolları sıvamış bir şekilde yayınlar yapmaya başladı.
The Economist dergisinin bu haftaki sayısında Newroz, Kürtler ve AKP'nin yeni Kürt politikası üzerine yorum ve değerlendirmeler bulunmakta; hem de içi seni, dışı beni yakar cinsinden yorumlar mevcut olduğunu söyleyelim.

The Economist'in son olayları değerlendirdiği yazının başlığı "İsyan Günleri"… Suriye ve Ortadoğu'ya bu başlıkla atıfta bulunması gözden kaçmıyor… Dergi açılım süreci ve ondan sonraki merhalelerin AKP'nin iyi yürütemediği ve seçimlerde bölgede aldığı oyların ve verilen vaatlerin hükümetçe yerine getirilmediği, söylenenlerle, yapılanların farklılık arz ettiğini, seçim öncesi ve sonrası yapılan haksız tutuklamaların bunun bir göstergesi olduğunu, BDP'nin "AKP daha en başından beri samimi değildi" söyleminin görülen tabloya bakılınca, haklılığını güçlendirdiğini yazıyor.

Ekonomist dergisi ayrıca işin ekonomik yönünü de gözden kaçırmadan Güneydoğu sanayici ve iş adamları derneği başkanının şu sözlerine yer veriyor " Türklerle Kürtler arasındaki bağlar hiç bu kadar gerilmemişti, kırılma noktasına yakınız." 
Yazı başlığı olarak, "İsyan Günleri" diyen Economist şu hatırlatmayı da yapmayı unutmuyor; "Daha büyük risk ise tahminen 2 milyon Kürdün yaşadığı Suriye'de pusuda beklemekte" ve "PKK'nın üçte birini Suriye Kürtlerinden oluşmaktadır." 
Değerlendirme ve yorumun sonunda ise üst düzey bir Batılı diplomatın kendilerince mühim sözlerine yer veriyor dergi… Batılı diplomat "Er ya da geç Bağımsız Kürdistan oluşacak" diyor; bizce mühim kısmı " oluşacak" demesinde… Yazı şöyle bitiyor, "Her iki şekilde de Türkiye'nin kendi Kürtlerine daha iyi bir anlaşma sunması gerek"!

Yine, ABD'nin en çok satan gazetesi Wall Street Journal " en şiddetli newroz protestoları" diye verdiği haberde, Economist dergisinden pekte farklı olmayan değerlendirmelerde bulunmuş! Yaşanan newroz olaylarının "hassas bir döneme" denk geldiğini, İran ve Suriye ile ters düşüldüğü geçmişte PKK'ya üs ve destek vermiş olduklarını aba altında sopa göstererek hatırlatıyor ve şöyle diyor;  "Türkiye'nin en büyük azınlığı Kürtler, sivil ve siyasi hakları içerecek yeni bir anayasa talep ediyor…" Ve şunu ekliyor "son kamuoyu yoklamaları, Türkiye'nin Kürtlerin arasında bağımsız bir devlet değil, bölgesel bir özerklik sunan bir anayasa için açık bir destek olduğunu gösterdi." 

İçerde yaşanan gelişmelerin dışarıdaki aksi sedası, bir kıpırdanma olduğu, daha öncekilere benzemeyen bir kıpırdanma ve hareketlilik olduğu yönünde! İçerde etkili ve yetkililer, yeni "güvenlikçi çizgi" konseptini içine alarak temkinli konuşmaktalar! Temkinleri şundan dolayı: Yeni güdülen Kürt politikası son 3-4 yılın tam zıddı bir politika ve nedense birbirini çelen, tezatlar ve tutarsız açıklamalarla kimsenin sonunu kestiremediği müphem bir politika uygulamaya geçmiş durumda!

" Taktiksel değil, stratejik bir değişiklik" diye lanse ettikleri yeni politikada yeni bir şey yok! Sivil siyaset dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek. Öcalan ve Kandil ve onları gösteren siyasetçiler muhatap alınmayacak ve devre dışı bırakılacak. Doğu ve güneydoğuda vatandaşlar PKK'nın elinden kurtarılacak. Doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyasetle çözüm aranacak. Çözüm yeri parlamento olacak ve onun dışında hiçbir yer kabul edilmeyecek. İpleri İmralı ve Kandil'in elinde olmayan, siyasi insiyatif kullanabilecek parti ve partililer muhatap alınacak, parantez açarsak Kemal Burkay ve onun 70'lerde kalma sol jargununa kapı aralanacak. Görüşme olacaksa ancak PKK'nın silah bırakması için olacak! Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik olmayacak. Kabaca yazdığım bu başlıklardan ibaret yeni Kürt politikası! 

Güven ortamını hazırlamak için Mesut Barzani, Waşhington ve Bağdat'la yürütülen temaslar neticesinde olumlu sonuçlar bekleniyormuş! Özellikle Mesut Barzani ile yoğun görüşmeler sürdürülüyor ve yakın zamanda Erbil'de yapılacak "Kürt Ulusal Konferansında" silahların bırakılmasında önemli bir adım atılacağı söyleniyor. Barzani'nin " Kürtler bundan böyle haklarını demokratik yollarla almaya çalışacak" şeklinde bir karar çıkartmak istiyor deniliyor hükümet kaynaklarınca! 

AKP 'nin yeni Kürt politikası daha deklare edilirken havada kaldığını son newroz olaylarıyla bir kez daha görmüş olduk. "Demokratik açılım" veya gerçek adı " Milli birlik ve kardeşlik projesi" gibi çözümden çok ayrıştırma ve bölmeye yönelik bu son uygulama, nefreti derinleştirmekten başka işe yaramayacak gibi… Dış basından aktardığımız kısımlarda bunun böyle olduğunu göstermekte!
Dün bir protestoda Kürt bir milletvekiline Cizre emniyet müdürü şöyle diyor;" Siz benim milletvekilim değilsiniz! Sizi vekil tayin ettiğimi hatırlamıyorum." Batman'da Ahmet Türk'ün sivil polislerce saldırıya uğraması… Ve newroz'da yaşananları toplarsak niye AKP'nin yeni politikasının havada kaldığını kısmen görürüz.

20. yüzyılın başında bu topraklarda Batı'nın sevk ve himayesinde önce bir "Ermeni sorunu", sonra da İngiliz ve Amerikan hamiliğinde Ermenistan kuruldu. 21. Yüzyılın başlarında bu topraklarda yine bir sorun ve bir devlet kurmak isteniyor! Karşılıklı yaşanan bu itişme ve kakışma hep bunun alt yapısını oluşturmaya dair. Batı'nın yenidünya kurgusunda bir "Kürdistan" hayali var… The Economist dergisinin Batılı diplomattan aktardığı "Er ya da geç bağımsız bir Kürdistan oluşacak" demesi boşuna değil! Yeni Dünya'nın savaş alanı Mezopotamya!