Abdurrahman Dilipak:

Koalisyon tartışmaları başkanlık sisteminin önünü açacaktır

Erken seçim göründü. Erken seçime ya Ak Parti azınlık hükümeti ile gidilecek ya da bir koalisyonla seçim hükümeti kurulacak. 45 gün içerisinde hükümet kurulamazsa meclis fesih olup otomatik olarak erken seçime gidilecek. Bunun anlamı iki ay sonra seçim kararı alınacak. Bu süreçte mecliste yemin edilecek, başkanlık divanı oluşturulacak, komisyonlar kurulacak ve rutin işlemler devam edecek, arkasından hükümet kurma görevi verilecek, hükümet kurulamayınca erken seçim kararı alınacak. CHP’nin hükümet kurabilmesi ise ancak MHP ve HDP’nin desteğini alması ile mümkün. Bu da çok mantıklı değil. Dolayısıyla Ekim sonu Kasım başında yeni bir seçim olacak. Bu seçimde gördük ki MHP ve HDP’nin oyları artıyor. HDP’nin oylarının artışı Kürt sorununun çözülmesi gerektiği yönünde ihtarda bulunuyor. Tabiî ki diğer kesimlerden de HDP’ye oy verenler var. Paralelinde ise bu meseleden kaygı duyan milliyetçi kesimin oy verdiği bir MHP var. Olası bir erken seçimde benzer bir sonucun çıkacağını da düşünmüyorum. Ak Parti’nin oyları bu seçimde büyük ölçüde iptal edildi, yaşlılar yanlış oy kullandı. Yeni bir seçimde Ak Parti, diğer partilere oy verenlerin bir kısmının oyunu da alacaktır. Ak Parti’deki %2-3’lük bir artık tekrardan tek başına iktidarın yolunu açacaktır. Zaten, Türkiye’de Ak Parti’nin tek başına iktidarda olmamasının ne anlama geldiği de altı aylık süre içinde görülecektir. Başkanlık sistemi daha yoğun olarak tartışılacaktır. Koalisyon tartışmaları bu tartışmanın önünü açacaktır.


 

Ahmet Kekeç:

Seçmen Ak Parti Dışındakilere “Koalisyon Kurun” Dedi

Seçimlerde ortaya çıkan tabloya göre seçmen, Ak Parti’nin dışında kalan partilere “siz koalisyon kurun, ülkeyi yönetin” mesajı verdi. Ama Devlet Bahçeli şimdiden erken seçim diyor; daha doğrusu koalisyondan kaçıyor. O arkadaşlara “kaçmayın, seçmenin talebini yerine getirin” demek gerekiyor. Bir koalisyon kursunlar da görelim.

Ak Parti şu anda %41 oy alarak en yakın rakibine 16 puan takmış olmasına rağmen tek başına hükümeti kuramıyor. Ak Parti hem başarılı olmuştur, hem de başarısız olmuştur.

Ak Parti’nin karşısındaki partiler koalisyondan kaçtığı için ise erken seçim yolu gözüküyor.

 

Cemil Barlas:

Davutoğlu “Erdoğan’ı Başkan Yaptıracağım” Demeliydi

Türkiye yeni bir döneme giriyor. Gençlere sürekli hatırlatmaya çalıştığımız, ülkenin koalisyonlar elinde girdiği kötü durumları gençlerin bizzat yeniden yaşayıp tecrübe edecekleri bir sürece girdik. Umuyoruz böyle olmaz; ama ne yazık ki tek parti iktidarı olmadığı zaman, ülke yönetilmek yerine, devletin kaynakları paylaşılmak üzerine bir düzen kuruluyor. Sanıyorum yine böyle bir dönem yaşayacağız.

Bence birinci olarak Ak Parti’nin seçim stratejisindeki hatadan dolayı böyle bir sonuç ortaya çıktı. Seçim stratejisinde başkanlık sistemi anlatılacağına diğer partilerle vaat yarışına girdiler. Seçmen üzerinde mücadele bitti gibi bir hava oluştu.

Önümüzdeki süreçte muhtemelen koalisyon göreceğiz. CHP-MHP ve dışarıdan destekli HDP koalisyonu olabilir. Bütün sözlere rağmen üçlü koalisyon da olabilir. Ak Parti için ise siyasî olarak doğru olan hiç bir koalisyonda yer almayıp ana muhalefet görevini yürütmesidir. Bir müddet böyle devam ederse yeniden güçlenecektir zaten. Fakat siyasî doğrular her zaman olur mu bilmiyorum. Hepsi bir ağızdan “memleket hükümetsiz mi kalsın? Projeler dursun mu?” diyecek. Bu kadar kan kaybının sebebi içerideki kavgalardır. Eğer Tayyip Erdoğan’ın bahsettiği başkanlık sistemine sahip çıkılsaydı ve seçim kavgalarına ben daha fazla asgâri ücret veririm üzerinden girmeseydi böyle olmazdı. Davutoğlu, “Tayyip Erdoğan’ı başkan yaptıracağım” kavgası yapsaydı, çok farklı olurdu. Seçimin asıl yenilgi sebebi bu olmasının yanı sıra ve içeriden kurulan kumpas da etkili olmuştur. Kartel medyasının ve Paralel medyanın etkisi de göz ardı edilemez; ama bu manipülasyonların en yoğununu 30 Mart’ta yaptılar çalışmadı, şimdi neden çalıştı? Çünkü seçimlerde hava değişti, strateji yanlışlığı yapıldı.

 

Ömer Turan:

Ak Parti’nin Bir Davası Yok!

Görünen tabloda erken seçim kaçınılmaz. Bu seçimin tek bir galibi var, o da HDP. Onun dışındakiler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. MHP %16 bandında çakılı, CHP’de aynı %25’i aşamıyor; bu başarısızlıktır. Ak Parti ise Doğu’yu ve sahil şeridini saymassak Türkiye’nin hemen hemen tamamından birinci parti olarak çıktı; fakat %41 oy aldı ve 8 puanlık bir oy kaybı var.

Halk burada bir mesaj verdi. Halk partinin ve özellikle Davutoğlu’nun, cumhurbaşkanımızdan sonraki politikalarından memnun değil. Bu çözüm süreci noktasındaki politikalardan memnun değil. Çözüm süreci başlangıç itibari ile doğru olsa da, yürütülüş ve yapılış şekli son derece yanlıştır. Çözüm süreci PKK’yı ve siyasî uzantısı HDP’yi bölgede tek güç hâline getirmiştir. PKK’nın dışındaki tüm oluşumları tasfiye etmesine müsaade etti. Bu seçimlerde çok net bir şekilde görebiliyoruz, Kürt halkının %95’i PKK’nın siyasî uzantısı olan HDP’yi destekledi. Orta vadede kesinlikle bir istikrar görmüyorum. Bugünden itibaren makro planda bir istikrarsızlık söz konusu; çünkü siyasî istikrarın olmadığı yerde ekonomik istikrar da kesinlikle olmaz.

MHP lideri koalisyona girmeyeceklerini açıkladı. Ak Parti de “herhangi bir koalisyona girmeyeceğim” derse 45 gün içinde bir erken seçim kararının alınması kesin olur. Ak Parti’nin kesinlikle ve kesinlikle koalisyona ve hatta koalisyon görüşmelerine dahî girmemesi lâzım. HDP’ye yönelik söylemini yumuşatır ve HDP’ye yanaşırsa bu Ak Parti’nin ANAP’laşması demektir. O saatten sonra bırakın %41’i, %30’ları ve hatta %20’leri bile göremez Ak Parti. Hiç bir koalisyona yanaşmaması lazım. Olası bir koalisyon yapılsa dahî ömrü 3-6 ay arasındadır. HDP ile yahut CHP ile nasıl bir koalisyon yapabilirsiniz? Yapsalar da bu koalisyonun uyumlu olabilmesi mümkün mü? Rahmetli Erbakan 1974’te Ecevit ile bir koalisyona yapmıştı, o koalisyonun rantını Ecevit yemişti ve bizim adımız yeşil komüniste çıkmıştı.  Üstad Necip Fazıl “muhalefette kal” demişti, şu anda da aynı durumdayız. Koalisyonlar bizim gibi sisteme alternatif oluşturan hareketleri yok eder. Dolayısıyla muhalefette kalması gerekir.

Ben Davutoğlu’ndan “halk bize muhalefet görevi verdi, koalisyon yapmayacağız” demesini beklerdim. Zaten erken seçim kaçınılmaz. Eğer Ak Parti hiç bir şekilde koalisyona yanaşmazsa ve HDP’ye yönelik söyleminde yumuşamaya gitmezse erken seçimde %46-47’leri görebileceğine inanıyorum. Bu ara dönemde millet Ak Partisiz bir iktidarın nelere sebep olabileceğini, ekonomik dengelerin bozulduğunu, siyasî istikrarsızlığın oluştuğunu görecektir. Dolayısıyla %5-6’lık bir kesimin tekrar Ak Parti’ye döneceğine inanıyorum; ama bunun şartları var. Şöyle ki; Davutoğlu’nun hazırlamış olduğu listeler son derece hatalıydı, erken seçimin listelerini Davutoğlu’nun kendisi değil, cumhurbaşkanımız ile beraber hazırlaması lazım. Süleyman Soylu’nun başkanlığındaki teşkilâtlar tamamen küstürüldü, ne kadar İslâmcı varsa tasfiye edildi, merkez sağdan isimler getirildi. Bu yüzden seçimler hiç heyecan göremedik, herkesin şikâyet ettiği husus heyecandı. Süleyman Soylu’nun bir an önce istifa etmesi, teşkilâtların yeniden yapılandırılması ve gerçek dava adamlarının, İslâmcıların teşkilâtlarda köşe başına getirilmesi lâzım. Eskişehir’de 5 vakit namaz kılan Müslüman hacı amca HDP’nin eşcinsel adayına sırf Kürt diye oy verdi. HDP’nin bâtıl da olsa Kürt faşizanlığına dayalı bir dâvâsı var; Ak Parti’nin ise bir dâvâsı yok. En önemlisi parti içerisindeki derin Ak Parti’nin tasfiye edilmesi lâzım. Bunlar yapılırsa bir dahaki seçimlerde başarı sağlanır.

Bölgede tüm haritaları yeniden şekilleneceği bir süreçteyiz. Kan gövdeyi götürüyor. Sykes-Picot ve San Remo anlaşmaları ile çizilen haritaların tamamı yeniden çizilecek. Biz bu çalkantılı döneme kaotik bir siyasî yelpaze ile giriyoruz. Güçlü bir lider ve güçlü bir hükümetle girmiyoruz. Bu Türkiye’nin kaybı olur. Bu sürece güçlü bir lider ve güçlü bir hükümet ile girmezsek, bu haritalar yine İngilizler tarafından çizilir. Onun için bu seçimler sıradan seçimler değildi; bu seçimler bir istiklâl ve istikbâl mücadelesiydi. Maalesef istenilen sonuç alınamamıştır. Ve yine maalesef Kürtler bu istiklâl ve istikbâl mücadelesinde Türkiye’nin yanında yer almamış, Marksist-Leninist bir parti olan HDP’yi desteklemişlerdir. Kürtlerin %95’i HDP’yi desteklemişlerdir. Bu da demek oluyor ki, Yavuz Sultan Selim döneminde Amasya Anlaşması ile oluşturulan Kürt-Türk ittifakı yaklaşık 500 yıl aradan sonra resmen bitmiştir.

 

Merve Şebnem Oruç:

Ümmet ve Hizmet Sevdası Artık Lafta Değil, İcraatte Olmalı

Milletin takdiri demek en doğrusu olacak. Bizim göremediğimiz, bilemediğimiz şey sandıkta ortaya çıkabiliyor. Son iki senede üçüncü seçimi yaşadık, bu üç seçim de oldukça zor bir durumdan geçerken gerçekleştirildi. Gerek küresel, gerek bölgesel dengeler ve gerekse de Türkiye’de iç dinamiklerin değişmesi bakımından zor bir dönemdi. Tüm bunlar yaşanırken 17-25 Aralık darbe süreçlerinin sıcak olduğu 30 Mart seçimlerinde başarı yakalamış, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarı yakalamış Ak Parti’nin, son seçimlerde düşüş göstermesi incelenmesi gereken bir vaka. Burada herhalde halkın almadığı bazı mesajlar olacak ki böyle bir sonuçla karşılaşıldı. Mükemmel bir ittifakın ortaya çıkardığı dördüncü partinin küresel ve yerel aktörlerin desteği ile başarılı olması Ak Parti’nin düşüşünü açıklamıyor. Bundan önce de çeşitli ittifaklar vardı; bu düşüşün bahanesini dışarıda değil, içeride aramak gerekiyor. Gelecek hakkında tahminde bulunmak için çok erken; fakat bir koalisyon süreci öngörüyorum. MHP her ne kadar muhalefet fikrine olumlu yaklaşmıyor olsa da siyasette her an her şey olabilir. Bu durum, çözüm sürecinin bilhassa 6-7 Ekim ile de facto olarak ortadan kaybolmaya başlayan kazanımlarının kaybedileceği ve sürecin tamamen askıya alınabileceği bir sürece girebiliriz.

Bu durumun Ortadoğu’ya ve bölgedeki dengelere büyük bir etkisi olacak. Yeni bir hükümetin oluşması uzun sürerse ekonomik yansımaların olacağı muhakkak. Türkiye’deki belirsizlik sürdükçe bölgesel ve küresel belirsizliklere de yol açacak. Bu sebeple ABD’nin gerek Türkiye, gerek Ortadoğu politikasının değişmesi söz konusu... Belirsizlik istikrarsızlık demek ve istikrarsızlık ortaya çok daha farklı koalisyon ve ittifakların çıkması demek. Bu yüzden her şeye hazırlıklı olmak gerek.

En önemlisi ise henüz kaybedilmiş bir şey olmaması. Bugüne kadar altı çizilen ümmet ve hizmet gibi sözlerin ve sevdaların artık lafta değil icraatte olması gerektiğini idrak edip doğru yolu bulmak gerekiyor.



Baran Dergisi 439. Sayı