Önceki haftalarda yazdım; AKP ve Cemaat ulaştıkları güç açısından ABD ve İsrail’in başını çektiği güçler tarafından –çaktırmadan- tırpanlanıyor ve törpüleniyor. ABD ve İsrail bunu yaparken bir yandan da AKP ve Cemaatle pazarlıklar yaparak işlerini yaptırıyor, hem de mümkün olan en yüksek seviyeden. Hâl böyle olunca da bir kafa karışıklığı meydana geliyor; karşılıklı verilen tavizler veya yapılan anlaşmalar kimi daha güçlü kılıyor. Kim daha fazla bir hareketlilik yaşıyor. Biraz açalım.

ABD ve İsrail hiçbir zaman tam anlamıyla AKP ve Cemaate güvenmedi onlara -halihazırda olduğu gibi işini yürütmek- için payeler ve imkânlar verdi. Ancak burada inisiyatif bütünüyle ABD ve İsrail’de değil, hatta rahatlıkla denilebilir ki böyle bir yakınlaşmaya ve taviz vermeye ABD ve İsrail’in başını çektiği gücün eli mahkûmdu. Başka şansı yoktu. Sadece Türkiye’de değil bütün Ortadoğu’da muhteşem bir zuhur gerçekleşecekti. Bunun yanında Batıda meydana gelen askeri ve ekonomik kriz ise bu zuhurun önüne geçmek isteyen batının iflasını kolaylaştıracaktı. Ve Batı bu mantıkla ve kurguyla son bir hamle, başta Türkiye olmak üzere bir çok Müslüman ülkede “Ilıman” gördüğü cenahla uzlaşmaya geçmiş ve günü kurtarmaya çalışmıştır-çalışmaktadır.

Bu günler Batı’nın uzatma günleridir. Bu uzatma günlerinin uzamasının tek sebebi vardır Müslümanların fikir ve aksiyon olarak olgunlaşmaması ve hala Batı’nın dümen suyunda maddi manevi hayat arıyor oluşudur. Başlığımıza dönecek olursak;

AKP Tırpanlanıyor, Derinler Ses Veriyor

Olay Şu; İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin. Uludere İlçesi'nin Irak sınır kesiminde 28 Aralık 2011 Aralık'ta düzenlenen hava operasyonunda "Özür dilenecek mahiyette bir olay değildir. Olayı suçluluk psikolojisiyle görmüyoruz. (..) Hayatını kaybeden insanlarımız olayın sadece figüranlarıdır."

Bir vekil ki vekili olduğu millete figüran desin. Sormazlar mı adam sen kimin figüranısın. Hadi diyelim ortada figüratif bir durum var; O zaman be adam insanları figüran konumuna niye düşürüyorsun, ne diye İçişleri Bakanlığı gibi önemli bir makamı işgal ediyorsun. Orada ki konumun figüratif mi?

Elbette bu kurumun, halihazırda Yaşayan Mü’min ve Çilekeş Mütefekkir Mirzabeyoğlu’na kesintisiz yürütülen işkencenin yöneticisi hükmünde göründüğüne de dikkat çekmek gerek.

Memur Maaş Zamları-Fenerbahçe İsyanı-Eurovizyon

Önce bir başka haber AKP’nin derinden derine törpülenmesine dair. Ancak bu aynı zamanda “Gülen Cemaati”nin de törpülenmesi demek. Anlayana! Gülen Cemaati sendika faaliyetlerine girdi. Türk Eğitim Sen, Eğitim Sen ve Eğitimbir Sen gibi AKTİF-SEN olarak. Eğitimbir Sen’den bir alım bekliyor. “Örgütlü az bir topluluk örgütsüz “heyecanla” bir araya gelmiş koca bir topluluğu rahatlıkla idare edebilir ve güdebilir. Bu, Kitle Psikolojisine vakıf kişilere yabancı olmayan bir durum. Dolayısıyla durum vahim. Bölüne bölüne, sonuç!

Ve 4+4 diye belirlenen zam ve memurların buna rıza göstermeyişi. Ardından en üst seviyede “Başbakandan” tepkiler. Özellikle öğretmenlere. Eğitime tam teşekküllü darbe yaparak ve paralelinde  milyonları etkileyen öğretmenleri aleyhine çevirerek büyük bir propaganda gücünü kaybetmek bu olsa gerek. Başbakanın göremediği şey partinin “dava olarak” içi boşalıyor-boşaltılıyor olması. Diyanet kadrosu özellikle camide “çalışanlar” aldıkları yüksek maaşlarla çanları AKP için çalıyorlar.

Ve ABD-İsrail ikili oynuyor bir yandan “Gülen Cemaatini” bir yandan AKP’yi törpülüyor. Fenerbahçe algısı üzerinden Cemaat kitlelerin zihninde “komikleştirir-küçültülür-yavanlaştırılırken”, Uludere üzerinden AKP “itibarsızlaştırılıyor-küçültülüyor-aşağılanıyor”.

TRT malum olduğu üzere, her ne kadar inkâr üzere politik manevralara gidilse de Gülen Cemaatine yakın isimlerce güdülmektedir. “İsrail” otoriteseverliğin bir çok örneğini olmayan Yahudi  “soykırımının” Yahudi yalanları çerçevesinde yapılan belgeselleri vs. hep bun dönemde yayınlanmıştı. Neyse biz gelelim Bonamo’ya. Şarkısı İngilizce kendisi Yahudi Türk vatandaşı olarak Eurovizyon’a giren ve ne dediği belli olmayan bir garip mahluk. TRT niçin seçti sebebi basit; bu zevat üzerinden sempatik Yahudi algısı oluşturmak. Yani en küçük kılına kadar Yahudi’den nefret eden bir milletin Yahudi nefretini törpülemek. Gülen cemaatini güdenlerin kim olduğundan cemaatin haberi yok ya! Vardır hikmeti…

MİT, MOSSAD ve CIA’nın İşgali Altında

Ergenekon davasında tanık sıfatıyla ifade veren eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, 28 Şubat döneminde MOSSAD ajanlarının MİT’in kozmik odasına girdiğini öne sürdü. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nde görülen davanın 187. duruşması yapıldı. Tanık sıfatıyla ifade veren Bülent Orakoğlu, Türkiye’de Gladyo’nun Özel Harp Dairesi ve MİT’e sızarak bir yapılanmaya gittiğini anlattı. Yabancı istihbarat örgütlerinin de bu derin yapılanmalar içinde olduğunu belirten Orakoğlu, “Türkiye’de güçlü bir İKK (istihbarata karşı koyma) faaliyeti yok. 28 Şubat döneminde MOSSAD ajanlarının MİT’in kozmik odasına girdiklerini biliyorum. Bu konudaki belgeleri Ankara’daki savcılara verdim” dedi.(25 Mayıs 2012)

İktidar bu yönde adım attı mı ya da MİT üzerinden önceki günlerde, Gülen Cemaatinin içinde olduğu tartışmanın kaynağında bu da var mı? Siyasetin daniskasını yapan maskeli Otoritesever camianın üst seviye güdücüleri bu hususta ne kadar şeffaflar en azından bu hususta İsrail’in tavrını kınamalıdırlar. Ve bir gün olsun gazetelerinin manşetine “KATİL İSRAİL” ifadesini taşımalıdırlar.

Suriye, Bizim İçin İyi Bir Pazar Olacak

Cüneyt Zapsu Unakıtan’dan sonra en büyük AKP yiyicisi. ABD’ye Tayyip Erdoğan’ı pazarlarken “işiniz bittiğinizde süpürürsünüz diyen zat”. AKP iktidarı boyunca elde ettiği imkânlar ve yine istismar ettiği kurumlar-şahıslar aracılığı ile kendine müthiş servet edinen adam. Sonrasında BİM örneğinde olduğu gibi yarıya yakınını Yahudi bir işadamına satacak kadar para için göz dönmüş biri. Bu tiplerden AKP’de çok var. Ancak mevzuumuz şimdilik bu değil. Meselemiz Suriye. Bazı STK’ların Suriye’de olan biten -özellikle ilk başlarda ortaya çıkanların- niçin ve kimler tarafından motive edildiğinin ve yönlendirildiğinin işaretlerini veriyor gibidir. “Ilıman İslâm” güruhunun şekil ve şemail değiştirmesi vâkidir ve yine bir çok “davasız dava adamının” milletin duygularını, acılarını, gayelerini, davalarını istismar etmesi, kullanması vâkidir. Hal böyle olunca da insan düşünmeden edemiyor. Niçin?

Elbette bunun sayısız cevabı var, lakin bu içlerinde an adice olanı…

“Denizli Genç İşadamları Derneği tarafından Dedeman Otel’de ’Türkiye’de Yeni Fırsatlar’ konulu konferans düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak Azizler Holding İcra Kurulu Başkanı Cüneyd Zapsu, katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eski Danışmanı ve Azizler Holding İcra Kurulu Başkanı Cüneyd Zapsu, Arap Baharı ve AB ülkelerinde yaşanan krizin Türkiye için önümüzdeki yıllarda avantaj yaratacağını söyledi. Zapsu, "Bu yıl Suriye'de yönetim değişikliği olacak. Bu fırsatı kaçırmamalıyız. Suriye, bizim için iyi bir pazar olacak" dedi”.(03.05.2012)

GM‘yi İflastan Türkiye Kurtaracak; Tablet Bilgisayar

Batı hem askeri hem de ekonomik olarak büyük bir krizde. İşin içinden çıkamıyor. Çıkamadıkça da saldırganlaşıyor, yağmacı ve barbar tavrını artırıyor. Irak, Mısır, Tunus, Yemen ve Libya misallerinde bunu çok acı olarak tecrübe ettik. Lakin Türkiye’de ki daha acı. Öyle bir şey ki gönüllü olarak ve kılıfları hazırlanarak müthiş bir söğüşleme ve milletin ümüğünü sıkma gerçekleşiyor. Altı şişhane üstü meyhane hesabı hem dindar gençlik, kürtaj muhabbeti hem de 30 milyar doları tek kalemde birkaç şirketin cebine aktarma ve bu sürekli halde bir müddet ayniyle devam edecek. “9 milyar liralık Fatih Projesi, Kamu İhale Kanunu dışına alındı. Bakan Ergün, Fatih Projesinin ilk bölümünün hayata geçtiğini, ikinci bölümde liselerle süreceğini, daha sonra tüm okullarda devam edeceğini anlatarak, ilk 4 yılda 15 milyon civarında tabletin, sonraki her bir yılda ise 1,5 milyon tabletin dağıtılacağını belirtti. (13 Mart 2012)

Malumunuz Türkiye Bilişim Teknolojilerinde çivi bile üretmeyecek bir seviyede. Hâl böyle olunca Montaj sanayi dışında bir verimimiz yok. Sonuç Türkiye siyasi ve ekonomik olarak ABD politikalarına mahkûm ediliyor ve buda Büyük Eğitim Projesi olarak sunuluyor. Türkiye’de eğitimin en felaket günleri olması muhtemel bu günler ABD ekonomisinin en mesut günleri olacaktır. Nihayetinde ihaleler tabanda ABD firmalarına kaldı. Bir çoğu açıktan bir kısmı ise montaj altından. Teknolojinin adresi belli ABD. AKP iktidarının ABD Gıda Endüstrisinin GDO’dan sicili bozuk Cargille yaptığı kıyaklar unutulmuş değil. Türkiye’de tablet bilgisayarda dahil araç-otobanlar ve diğer ihtisaslarla ilgili bütün adresler, taşeron kurulmuş ABD firmaları da dahil büyük bir kısmı General Electric’e çıkıyor.

Haber şu; “İstanbul bugün dünyaca ünlü 17 firmanın üst düzey temsilcisinin katılacağı Yatırım Danışma Konseyi’ne hazırlanırken, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’dan bir yatırım haberi daha geldi. “Uluslararası Markalaşma Stratejilerinde İnovasyon ve Sosyal Sorumluluk” konulu Turquality Vizyon Semineri’ne katılan Çağlayan, dünyada tanınan bazı markaların değerine işaret ederek, “General Electric ile bugün önemli bir görüşme yapacağız. Dün benimle görüşme yaptılar. Türkiye’yi operasyon üssü yapacaklarını önümüzdeki çok kısa bir süre içinde benimle birlikte açıklayacaklar. Marka değeri 43 milyar dolar” dedi.”(Habertürk 11.05.2012)

Bu başlıkla ilgili son bir not; 1908 yılında ABD'de kurulan GM Firması 2008 yılında yaşadığı mali kriz neticesinde ABD hükümetinden destek talebinde bulunmuş ve göreve gelen ABD başkanı Barack Obama'nın isteği üzerine GM CEO'su Rick Wagoner 29.03.2009 tarihinde istifa etmiştir. GM grubun elinde tuttuğu SAAB firması 20.02.2009 tarihinde, olası bir satılma durumunda ticari ve hukuki süreci kısaltmak amacıyla, GM grubundan bağımsız hareket etme kararı almıştır. GM 1 Haziran 2009 tarihinde iflas koruması için mahkemeye başvurmuştur.(Wikipedia)