Anadolu’nun bağrında bir çıban var ki, o kurutulmadıkça bu millete huzur yok. Çok başlı bu çıban sıkılıp irini akıtılmadan ve özünü bulup gerekiyorsa cerrahî bir müdahale neticesinde bu topraklardan söküp atmadan, bize rahat yüzü yok. Bu çok başlı çıbanın ortasında CHP var ve onun etrafında da aynı kökten beslenen FETÖ, TÜSİAD, PKK, odalar, kimi sivil toplum kuruluşları ile çeşitli medya kuruluşları var. Bunlar, organize bir şekilde bizi yok etmek üzere kurgulanmış bir oyunda, kendi hisselerine düşen rolü oynayan bir iç ihanet şebekesinin türlü veçhelerini meydana getiriyorlar.
1999 senesinde, İhtilâlci Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Dik durun, karşınızda leşler var!” diyerek işaret fişeğini ateşlediği ihtilâl süreci, 15 Temmuz gecesi tarihî bir zafer ile taçlanarak kutlu yürüyüşünü sürdürüyorsa da, diğer taraftan hain hainliğini, namerd namerdliğini ve düşman da düşmanlığını yapmaya devam ediyor. 15 Temmuz gecesi meydana gelen iklimi ve bu iklimin rüzgârını arkasına alarak iç ihanet şebekesinin tüm bu uzuvlarını bir bir kesmesi gereken iktidar ise, kendi içinde bir bütünlük arz edemiyor oluşu ve mütereddit zihniyeti dolayısıyla ne yazık ki zamanın hakkını bir türlü tam mânâsıyla veremiyor.
Geçtiğimiz haftalarda türlü veçheleriyle ele aldığımız üzere içeriden ve dışarıdan çok yönlü bir çevreleme hareketiyle karşı karşıyayız. Yazar Kenan Durdu’nun ifâdesiyle; “koskoca Anadolu kıtası adeta iğne deliğinden geçiyor.” Dışarıda bir yandan bizi İslâm Âleminden tecrit ederek yalnızlaştırmaya çalışırlarken, diğer taraftan da kurmuş oldukları global çete düzeninin iç tüzüğü olan milletlerarası hukuku, millî cenahta yer alan siyasîlerimizin tepesinde “Demoklesin kılıcı” gibi sallandırarak alan daraltıyorlar. İçerideyse, belki bugün birçoklarının müşahhas bir şekilde birbiriyle alâkalandıramadığı; fakat hepsinin ortak bir amaca hizmet ettiği aşikâr olan saldırılar ile karşı karşıyayız. İşin belki de en kötü tarafı şu ki, Müslüman Milletimizden yana görünen birçokları da şuurlu yahut şuursuz bir şekilde bu saldırılarda yer almaktalar. İçteki manzara biraz boks maçlarını andırıyor sanki... Ardı ardına küçük küçük darbeler alıyoruz; belki bu darbelerin hiçbirisi tek başına bir anlam ifâde etmiyor fakat inen her yumruk bizi zayıflatarak nihai darbeyi aldığımızda yıkılmamız için enerjimizi, gücümüzü, moralimizi, motivasyonumuzu azaltıyor ve birliğimizi dağıtmayı hedefliyor.
FETÖ davalarının FETÖ’cü panayırına dönmesi, damatların serbest bırakılması, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” başlıklı yürüyüşü, kışlalarında zehirlenen askerler, bürokrasideki ahenksizlik, istatistikî verilere yaslanarak ekonomik buhran yokmuş gibi davranmak ve medyanın da yol açıcı bir misyon almak yerine ortalığı güllük gülistanlık göstermek suretiyle yaptığı yalakalık milletimizin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan şuurlu ve şuursuz saldırılardan yalnız bir kaçı... Tüm bunlar bizi hedef alan küçük küçük yumruklardan ve belli ki bunların arkasından illâ ki daha şiddetli bir yumruk daha yiyeceğiz. Şu hususu hatırlatmakta da yarar var; biz bu yumruğu yedikten sonra da Allah’ın izniyle millet olarak ayakta kalır ve 15 Temmuz gecesi olduğu gibi yumruğun sahiblerine bunun bedelini ödetiriz ödetmesine de, o yumruğu yememiz şart mı? Aksiyonumuz illâ ki reaksiyon şeklinde olmak zorunda mı? Türkiye’nin artık gayesi, hedefi ve vasıtası belli aksiyoner bir siyaset izlemesi gerekmiyor mu?
Başa dönecek olursak, iç ihanet şebekesinin merkezinde yar alan ve siyasî parti tabelası altında faaliyet göstermek suretiyle de kendisini koruma altına alan CHP’ye ve CHP’nin benimsediği altı temel prensibe gelelim...
***
Cumhuriyet Halk Partisi 9 Eylül 1923 günü, milletimizi ruh kökü olan İslâm’dan ve şanlı tarihinden kopartarak kurutmak üzere kurulmuş siyasî teşekkülün adıdır. Bu siyasî partinin birinci vazifesi, Anadolu’dan Müslümanları silmektir. 1980’li yıllara kadar CHP bu gayeyi yerine getirmeyi beceremediği için FETÖ kurulmuş ve yok edilemeyen Müslümanların en azından itikadının yozlaştırılması hedeflenmiştir. Bu bakımdan FETÖ ile CHP zihniyeti müşterektir. Ve ne yazıktır ki, Ak Parti kadroları içinde FETÖ’nün nihaî gayesi olan “ılımlı İslâm” zihniyetini temsil ederek her iki iç ihanet şebekesiyle zihniyet bakımından müşterek olan pek çok isim vardır. Yazımızın başında çerçevelemeye çalıştığımız iç ihanet şebekesinin ortak düşmanı İslâm ve Müslümanlardır.
***
Cumhuriyet Halk Partisi, kurulduğu günden bugüne dek Anadolu vatanına ihanetin remz şahsiyeti olagelmiştir. Devlet-i Aliyye’nin evvelâ Anadolu topraklarına kıstırılmasının ve ardından da yıkılarak onun yerine Cumhuriyet adı altında kimliksiz, şahsiyetsiz, köksüz, gayesiz bir devlet kurulmasının ve bu adi yapının muhafaza edilmesinin başlıca müsebbibi de yine CHP ve temsil ettiği zihniyettir. Bugün yeniden eski günlerde olduğu gibi hâkim olmak ve  efendilerinin bir asırdır emrettiği çerçeveye Türkiye’yi yeniden mahkûm etmek adına dış müdahaleye davet çıkaracak kadar alçalan bu zihniyetin Türkiye’de yeri olamaz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi karikatürize bir tip olması dolayısıyla her ne kadar ürkütücü değilse de, unutmamak gerekir ki; Sparta’nın Pers ordusuna karşı mağlub olmasına vesile olan hain de, tıpkı onun gibi silik bir şahsiyet olan Malisli Efialtes’di.
***
CHP ve temsil ettiği zihniyet milletimize ait olan değerler kadar milletimizin kendisine de düşmandır. Onu alçak ve hakir görür. Kendileri birinci sınıf vatandaşken, milletimizi yeri geldiğinde insan yerine bile koymazlar. Her ne kadar siyasî konjonktür dolayısıyla varlıklarını idame ettirmek adına şu sıralar dillerinin altındaki baklayı saklıyorlarsa da, Müslüman Anadolu İnsanı onların nazarında göbeğini kaşıyan adamdır, bidon kafalıdır, cahildir, iğrençtir. Bu arada Müslüman Anadolu’nun ferdi olarak tüm bu lâfları da sahibine iade ederiz tabiî ki...
***
Hatırlarsanız 15 Temmuz’dan sonra milletin yanında saf tutanların bir kısmının samimiyetsizliğini ihtar etmek adına kapağımızda; “Gönüldaş: Gaye İttihad ile İttifakı Karıştırma” demiştik. Zaman ne yazık bizi haklı çıkardı ve yılan yılanlığını yapmadan duramadı. 15 Temmuz gecesi yaşanan askerî darbe girişiminde Kemalist subayların dahlinin seviyesi henüz aydınlatılmamışken, “kontrollü darbe” açıklamalarıyla darbeciler, yine CHP’nin başı çektiği iç ihanet şebekesi tarafından aklanmaya çalışıldı. Unutmamak gerekir ki; 1908’den beri, yani 110 yıldır ülkemize egemen olan Batıcı kadroların tamamı darbecidir; o yüzden 15 Temmuz da dahil, yaşanan tüm askerî darbelere, önde başka “figürler” de olsa CHP ve CHP zihniyetinin katılmaması mümkün değildir.
***
Devlet-i Aliyye’nin bakiyesi olan devletlerin neredeyse tamamında kurulan ve bir asra yakın zamandır iktidarda bulunan teşekküllerin neredeyse tamamının kuyrukçu düzenin bir parçası olduğu muhakkak. Türkiye son yıllarda maruz kaldığı tazyik dolayısıyla kendisini bu düzenden çıkartmaya çalışıyorsa da, görüyoruz ki iç ihanet şebekesi “kuyrukçu düzen”i sürdürmek adına seferber olmuş vaziyette.
Kemal Kılıçdaroğlu elinde “Adalet” yazan pankart ile Hak için değil; 1923 senesinde kurulmuş olan çete rejiminin, ülkemizin üzerine karabasan gibi çökmüş olan 3000 aile ile CHP zihniyetine imtiyaz tanıyan kuyrukçu düzen elden gidiyor diye yürüyor.
***
15 Temmuz öncesinde “olağanüstü şartlar olağanüstü hukuk ve mücadele gerektirir” diye yazmaktan kalemimiz kurumuştu. Şimdi bir kez daha ikaz ediyoruz: Türkiye’yi ardı sıra hedef alan saldırılar, yeni bir büyük ve şeytanî planın küçük parçalarıdır. Bu parçalar muhakkak ki birleşecekler ve ilerleyen günlerde bize yeniden büyük sıkıntılar çıkaracaklar.
Türkiye siyasîlerin altını çizerek söylediği gibi 15 Temmuz öncesi Türkiye değilse, zaten bizi istedikleri gibi bir kalıba sokmak üzere çalışan Batı’nın milletlerarası bilmem neleri de bir kenara bırakılarak, 90 küsur yıldır sırasını bekleyen büyük ve ulvî hesablaşmanın artık yapılması gerekmektedir. Türkiye ya 3000 aileye hizmet etmek üzere kurgulanmış yapısıyla çete rejiminin tasallutundaki bir ülke olarak tarihten silinip gidecek yahut Müslüman Anadolu’dan başlayarak İslâm Âlemi ve insanlığın içinde kıvrandığı buhrana deva olacak devlet müessesesi olacak. Bunun arası yok. Bizim tek derdimiz bu süreci en az zararla atlatmak. Yoksa Allah’ın izniyle zaferin mutlaka biz inananların olacağından da zerre şüphemiz yok!
 
Baran Dergisi 545. Sayı