Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat yolunun bir farikası da Kâinatın Efendisi’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabına (radıyallâhu anhüm) hürmet, onları sevip saymaktır. Çünkü gerek Kur’an-ı Kerîm’de, gerek hadis-i şeriflerde ashabın üstünlüklerine değinilir ve onları sevmek her Müslüman’a şart olarak koşulur; Müslüman olmayan, kendini Ehl-i Sünnet’ten saymayan varsa bu şartı üzerine almayabilir. Nitekim Efendimiz (s.a.v.), doğru yol hakkında kendilerine soran sahâbîlere şöyle buyurmuştur: “Kurtuluş fırkasının kadrosu içindekiler şunlardır ki, tek yol üzerindedirler… Ben de o yol üzerindeyim. Sahâbîlerim de o yol üzerindedir.” Tercihen, ashabı sevmeyip onlara buğz eden ve böylelikle tereyağından çekilen kıl gibi İslâm dairesinin dışına çıkıp kendilerine has bir kültür oluşturan Şia ve mezhepsiz-reformistler de “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat-Sırat-ı Müstakim”den olmamayı seçenlere örnek olarak gösterilebilir.
Ashab-ı Kirâm’ın faziletlerine delalet eden ayet-i celilelerden bir kısmı: Âli İmran Suresi’nde Allah, sahabîleri ümmetlerin en hayırlısı olarak bildirir. Bakara Suresi’nde sahabîlerin kıyamette, öbür ümmetlere şahit olmaları için âdil ve hayırlı yaratıldıkları fermanı vardır. Feth Suresi’nde Şecere-i Rıdvan altında bey’at edenlerden Allah’ın razı olduğu açıklanmıştır. Tevbe Suresi’nde sahabîlerin eskiler, ilkler, muhacirler, Medineli yardımcılar ve öbürlerinden, Allah razı olduğunu beyan eder. Haşr Suresi’nde sahabîlerin sadakatleri övülmüştür. Tahrim Suresi’nde sahabîlerin kötülük ve küçüklükten emin oldukları tesbit edilmiştir. Enbiya Suresi’nde ise sahabîlerin ateşten uzak ve her nimete yakın oldukları ifadelendirilmiştir.
Hadis-i Şeriflerde ise ashabın faziletleri ve onlara muhabbet beslemeyen, hatta kin besleyenlerin bedbaht sonlarına değinilmiştir: “Ashabımla ümmetim misali, yemekte tuzun misali gibidir. Yemek ancak tuzla salih olur.” “İnsanların hayırlıları benim devrimin adamlarıdır, ondan sonrası ikinci, ondan sonrası üçüncü. Ondan sonrası ise kendilerinde hayır olmayan kavimler gelir.” “Allah’tan korkun. Ashabım hakkında Allah’tan korkun. Benden sonra onları hedef edinmeyin. Kim ki onları severse, bana olan muhabbetinden sever. Ve kim de onlara buğz ederse, bana buğz etmiş demektir. Ve kim onlara eza ederse, bana eza etmiş ve kim de bana eza etmiş ise Allah’a eza emiş olur. Ve onu da Allah’ın perişan etmesi yakındır.” “Allah beni seçti, benim için de ashabımı seçti. Onlar bana yardımcı ve akraba olur. Kim ki onlara fena söz söylerse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lâneti onun üzerine olsun. Kıyamette Allah, böyle kimselerden ne farz, ne de nafile ibadet kabul etmeyecektir.” “Sırat üzerinde ayağı sabit olanınız, Ehli Beytimi ve Ashabımı sevmekte en üstün olanınızdır.” Bunlar gibi daha birçok hadis-i şerif mevcuttur, gerçek iman ehline bunlar yeterlidir. Müzmin münkirler ise bunları da reddedeceklerinden, onların küfür sisi kaplı kalblerinin hakkı başkadır; zira İslâm’ın kılıcı rahmettir.

Hazret-i Muaviye (radıyallâhu anh) de ashabın büyüklerinden biridir ve Kâinatın Fahri Efendimiz’in (s.a.v.) nice övgüsüne ve müjdesine mazhar olmuş, O’ndan 163 hadis nakletmiştir, onun akrabasıdır ve İslam’a nice hizmetlerde bulunmuştur. Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri (k.s.), İstanbul’a ilk geldiklerinde, birtakım ne idüğü belirsiz “ulema” ona “Muaviye’nin avukatı geldi.” demişlerdir. O zamanlar memleketin hali böyle imiş. Elhamdülillah şimdilerde ashaba birkaç nesebi gayrı sahih (İslam âlimleri ashaba dil uzatanlar hakkında bu tabiri kullanırlar) kimseler haricinde saygısızlık eden yok; nasıl olsun ki! Burası Ehli Sünnet ve’l Cemaat’in kalesi. Biz de dünya görüşümüzden aldığımız şevk ile işte bu büyük sahabinin hayatını ve İslam’a olan hizmetlerini gücümüz yettiğince ve mutlaka eksiklikler olduğunu da bilerek toplayıp, burada sizlere sunmaya çalıştık.
Hazret-i Muâviye bin Ebû Süfyân (r.a.)
İsmi ve nesepleri; Muâviye bin Ebû Süfyân b. Sahr b. Harb b. Umeyye b. Abdişems b. Abdimenaf b. Kusay b. Kilab’dır. Kureyş kabilesinin Emevî ailesindendir. Künyesi Ebu Abdurrahman’dır, Ebu Yezid ile de künyelendiğini söyleyenler vardır. Hatta Anadolu coğrafyasında Muaviye isminin kullanıldığına pek rastlanılmamıştır; lakin bunun yerine insanımız o büyük sahabiye atfen çok bildiğimiz Bayezid ismini kullanır. Bayezid isminde iki Osmanlı padişahı olduğu da malum… Lakapları da Halül Mü’minin, yani “Mü’minlerin Dayısı”dır; çünkü kız kardeşi Hazret-i Ümmü Habibe binti Ebu Süfyan Anamız (r.anha), Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.v.) pak zevcesidirler. Hz. Muaviye, bi’setten beş sene evvel doğmuştur, bazı rivayetlerde ise 7 veya 13 sene evvel doğduğu da söylenmiştir. Hudeybiye’den sonra İslam ile şereflenmiştir, lakin Mekke’nin fethi zamanında İslam’a girdiği de söylenmiştir; ama Hz. Muaviye’nin kendisi “Kaza umresinden önce Müslüman oldum. Lakin imanımı açığa çıkarmaktan çekiniyordum.” demiştir. Yani İslam ile şereflenmesi Hicret’in 6. senesine tesadüf eder. Uzun boylu-heybetli, beyaz tenli ve yüzünün güzel olduğu söylenir. Keskin zekâlıdır, Dühât-ı Erbaa’dan (Dört dâhi) biri kabul edilir.

Malûm olduğu üzere her bir peygamber adedince bir sahâbî vardır ve her bir sahâbî, bir peygamberin sıfatını haizdir, onun izinden gitmiştir. Bu bakımdan Hulefa-i Raşidin sırası ile Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Nuh (a.s.), Hz. İsa’ya (a.s.) benzemektedirler. Âlimlerimiz Hz. Muaviye’nin ise hilafet, ibtila ve tevbe itibariyle Hz. Dâvud’a (a.s.) benzediğini söylemişlerdir.

Hz. Muaviye, babası Hz. Ebu Süfyan’ın İslâm’a daha çok hizmet verebilme gayreti ile Fahr-i Kâinat Efendimiz’e (s.a.v.) “Ya Resûlullah! Muaviye’yi vahiy kâtibiniz kabul eder misiniz?” isteği ve Cebrail’in (a.s.) Efendimiz’e (s.a.v.) Hz. Muaviye’nin emin olduğunu bildirmesi üzerine vahiy kâtibi olmuştur; artık Efendimiz’in (s.a.v.) eminidir. Efendimiz’in (s.a.v.) vahiy kâtipleri arasında en uzun süreli bulunanlar Hz. Zeyd bin Sabit ve Hz. Muaviye’dir. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.v.) mektuplarını yazan da Hazret-i Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.
Efendimiz (s.a.v.) zamanında Huneyn, Taif ve diğer cenklerde hazır bulunmuş, hem malı hem de canı ile cihad etmiştir.

Baran Dergisi 519. Sayı