Bugünlerde Hollandalı ressamların sergileri ardı ardına açılmaya başlandı. Önce dijital bir Van Gogh sergisi, ardından Rembrant ve Çağdaşları sergisi. Meğer, Hollanda-Türkiye ilişkilerinin 400. yılı münasebetiyle, Hollandalı ve Türk girişimcilerin sponsorluğunda açılmaktaymış bu sergiler.
Önce “Van Gogh Alive” sergisine bakalım. Bu sergi, orijinal Van Gogh eserlerini ihtivâ etmiyor ne yazık ki... Dijital bir sistemle duvarlara ve tavanlara yansıtılmak suretiyle, Van Gogh eserlerinin görüntülerini, kopyalarını, dijital yansımalarını sergiliyor diyebiliriz. Teknik ayrıntı bilgisi şöyle:
- “Van Gogh Alive Digital Sanat Sergisi”nde, SENSORY4 teknolojisiyle donatılmış yüksek çözünürlüklü 40 projektör aracılığıyla, çok kanallı animasyonlar ve sinema kalitesindeki surround ses sistemi birleştirilerek farklı bir görüntü kullanılıyor. İzleyicinin dokunmak isteyeceği kadar gerçek, dev boyutlardaki kristal netliğindeki görüntüler, İstanbul Karaköy Antrepo ve Ankara Cer Modern için özel olarak tasarlanan çok çeşitli ekranları ve yüzeyleri aydınlatacak. 3 binin üzerinde dijital imaj ile Van Gogh’un en ünlü eserleri, projektörlerden aynı anda akıp ses sistemi ile klasik müzik eşliğinde senkronize olarak, ziyaretçinin etrafını saran bir gösteri ziyafeti sunacak.”
Bu ilginç sergiyi ziyaret etmek için ilk gün izdiham yaşandığı, 150 metrelik kuyruk olduğu haberlerini okuduk. Halkımızın Van Gogh’a mı yoksa bu renkli gösteriye mi teveccüh gösterdiği ise meçhul.
Diğer sergi, Sakıp Sabancı Müzesi’nde 22 Şubat’ta (2012) kapılarını açan “Rembrandt ve Çağdaşları” adını taşıyor. 10 Haziran’a kadar devam edecek sergide Hollanda resminin en önemli isimlerinin bulunduğu 59 sanatçıya ait 73 tablo, 19 desen ve 18 obje yer alıyor. Sergide ayrıca, yüzyıllar boyunca karanlık bir figür olarak kalan, eserleri uzun zaman boyunca başka sanatçılara atfedilen, yalnızca 35 eseri bilinmesine rağmen, dönemin en büyük isimleri arasında gösterilen Vermeer’in “Aşk Mektubu” adlı eseri de yer alıyor. Frans Hals, Jan Steen ve Jacob van Ruisdael gibi pek çok büyük ismin eserlerinin ağırlandığı sergi; dünya resim tarihinin en önemli dönemlerinden biri olan “Hollanda Sanatının Altın Çağı”nı gözler önüne seriyor.
28 Şubat Darbesi’nin, hararetle konuşulup tartışıldığı, belgeseller çekilip, programlar hazırlandığı, yazılar yazıldığı, protestolar düzenlendiği bugünlerde, bu resim sergisi haberleri, gözümün önüne şöyle bir tablo getiriyor:
Bundan tam 13 yıl önce Metris Cezaevi... 28 Şubat darbecilerinin aldığı karar neticesinde tutuklanan Salih Mirzabeyoğlu’nun görüş mahallindeyiz. O zamanlar lise talebesi olan ve resimle ilgilenen kardeşime tavsiyelerde bulunan İBDA Mimarı, mealen şöyle diyor:
- “Ressamların orijinal resimlerini görmeye çalış, sahaflarda bu resimlerin baskıları bulunur, onları bile incelemen faydalı olacaktır.”
28 Şubat darbecilerinin tutuklayıp yargıladığı, önce idama, sonra da müebbed hapse mahkûm ettiği, F tipi cezaevi şartlarında 13 yıldır Telegram gibi özel bir zihin kontrol yöntemi ile akıl almaz işkencelere maruz bıraktığı İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu, işte bu şartlarda kaleme aldığı “Elif –Resim Redd Kökündendir-” isimli eserinin takdiminde şöyle diyor:
- “Bu kitab: Bir uzman değilim elbette, hattâ iyi bir seyirci de. Ama bunun “Niçin”ine dair söyleyeceklerim var ki, hem ressam, hem de münekkidlere bu çerçeveden çok şey anlatsa gerek. Samimi edam, doğrudan doğruya resim sanatının kendine dair ufuk açıcı terkibî hükümler getirmiş olduğumu da söyleme hakkı veriyor bana; anlaması gerekenler anlayacak. Bunun dışında –ve asıl olarak–, hayatta damak tadından başka bir zevk anlayışı olmayan genel insan coğrafyamıza, resim zevkini ihtar etmek; resmi sevdirmek. Bu genel ifâdeyi, “niçin?” ikazıyla özelleştiriyorum; işte burada özelim.”
 Hollandalı ressamlar, 28 Şubat ve Salih Mirzabeyoğlu... Mirzabeyoğlu bir tane, gerisi hikâye...