Horozun ilk özelliği güneşin doğuşunu haber vermesi ve namaza uyandırmasıdır. Mevsim değişikliklerinden kaynaklanan gece uzunluklarının değişimine rağmen ötüşünü ayarlayabilmesi onun en dikkat çekici hususiyetidir. 

Horozun en yaygın anlamı, “onun ötüşünün tan ağarmasını haber vermesiyle” ilgilidir. İslâm inancına göre rızıklar, güneş doğmadan önce taksim edilir. Horozun mübarek ve asil bir hayvan olarak kabul edilmesinde bunun da bir payı olmuş olabilir. 

Eski Türkçe’de “tavuğun erkeği” mânâsına horoz kelimesi yerine “erkek takugu” veya “aygır tavuk” gibi sözcükler kullanılmış. Aygır kelimesi bugün daha ziyade “damızlık erkek at” için kullanılan bir isimdir. At, İslâm Hikemiyatı’nda, varlık dereceleri içerisinde insana en yakın hayvan olarak bilinir, çünkü tıpkı insan gibi rüyâ görür. Bu arada, at’ın horoz borcu mevzuu içerisinde bizdeki tedaisi, Burak! 

Burak: 303= 1302: Mirzabeyoğlu…
Not: Allah Resûlü’ne en yakın olan, sıddıkıyyet makamının sahibi Hazret-i Ebu Bekr (R.A.) üzerinden hafî zikir / gizli zikir üzere olan kafile, diğer bir ifadeyle de, kavgası Nakşi sırrı olanlar, “daire sırrı”nı da ellerinde bulundurmaktadır. Bu mevzu, kıyamet öncesi zaman diliminde, yani ahir zaman diliminde “İstikbâl İslâmındır” mânâsı çerçevesinde, dairenin başlangıç ve bitiş noktasının bitişikliğine en yakın olma hâlini de mündemiçtir.

Burak: Binek. Cennet’e mahsus bir vâsıta. Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak’ın Hadis-i Şerife göre tarifi: “Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar.” Bu ise bir berk ve elektrik sür’atini anlatır… Cennete mahsus bu mahluk, Peygamber Efendimizin (s.a.v.), Mîrac’a çıkarken bindiği nûrânî binek… Tedaisi, “Mavi Işık” ve İBDA Mimarı’nın veciz sözü: “Ufkumuz: Ufuksuz ufuk!”

Not: Üstad Necip Fazıl, “İhtilâl” isimli eserinde Hazret-i İsa başlığı altında şöyle bir girizgâh yapar: “Avrupalının “Küçük Asya” dediği Anadolu’yu bir at kafasına benzetecek olursak onun kulaklarını Kafkas dağlarında, boynunu da Suriye ve Filistin çizgisi üzerinde bulabiliriz. Ağrı Dağı’ndan Mezopotamya’ya inen, oradan Urfa yoluyla Şam’a kıvrılan, oradan da Filistin istikametinde caddeleşen ve hem ilk hem de son hedefini Kâbe noktasında düğümleyen bu yol, Peygamberler geçididir. Peygamberler geçidi ve insanlığın nefes borusu… Kalb noktası daima Mekke…” 

Üstad Necip Fazıl’ın Hazret-i İsa Aleyhisselâm mevzuunda bu şekil bir girizgâh yapması muhakkak ki büyük bir hikmete mebnidir. Ancak, “tek kelimemin bile boşa gitmediğine inandığım tek sen varsın!” sözünün muhatabı İBDA Mimarı olduğuna göre, bunun hikmetini o bilir. Bu hassasiyeti başa alarak söylemek isterim ki, söz konusu tasvir, kuvvetle muhtemel, “insanlığın nefes borusu” mânâsını mündemiç, doğrudan doğruya “İstikbâl İslâmındır” mânâsına işaret eden bir tasvirdir. Bu tasvir aynı zamanda, yine kuvvetle muhtemel, “mecaz hakikate köprüdür” mânâsı üzerinden, at kafasına benzetilen Anadolu’yu kendisine mekân edinen “Büyük Kafa” sahiblerinin örgüleştirdiği Büyük Doğu-İBDA ruh ve fikir sistemine de işaret eden bir mânâdadır… Söz konusu mânânın kalbi Mekke, bedeni ise Medine’nin uzayan gölgesi hâlinde Anadolu’dur… Başyüce ve Başyücelik Devleti!

Not: Allah Resûlü’nün mübarek naaşlarının bulunduğu mübarek mekân Medine’den, acb-üz-zeneb mânâsı üzerinden düşünüldüğünde, tekrardan yeniden doğum veya doğuşun Medine’nin uzayan gölgesi hâlinde Anadolu’dan gerçekleşeceğini şimdiden söyleyebiliriz. 

Tedaisi, “Ölüm Odası B-Yedi”den: “Süryanice, Kendez-Horoz: 83: Kübas-Başı büyük erkek. “Üstadım’ın Bahriye mektebindeki namı; Koca kafa”… Yengeç: 1082= 83: Mehdî Salih Mirzabeyoğlu… Süryanice, Gjel-Horoz: 1037: Ezel… Boşnak dilinde, Pijevaz-Horoz. Yelkovan: 30: Key-Hükümdar.”

Anadolu kültüründe horoz, özellikle de beyaz horoz çok önemli bir yere sahibtir. Bulunduğu yere uğur getirdiğine inanılan beyaz horozun aslanları kaçırdığına ve evleri koruduğuna inanılır.

Horozun cesaret, savasçılık, dürüstlük, nezaket, şeytanı def etme gibi vasıfları, onun bu kavramların simgesi olarak algılanmasının en önemli sebebi olmuştur.

Yine Anadolu kültüründe beyaz horozun semada horozların piri olduğuna inanılır. Horozun zamansız ötmesi iyi kabul edilmez ve hayra alamet sayılmazdı. “Vakitsiz (veya ikindiden sonra) öten horoz öldürülür” sözü hatırda!.. “Baba horoz taklidi yapan piliçler”i de yine bu çerçevede değerlendirmek icab eder! 

Horoz, depremi önceden haber veren hayvanlar arasında zikredilir… Aynı şekilde, “koku alma” özeliğine sahib olan köpekler de davranışları itibariyle depremi önceden haber veren hayvanlar arasında yer alır. Nefsin “köpek” sûretinde olduğu hatırda!.. Kıyamet öncesi büyük savaşın, (Melheme-i Kübra), kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutupları arasındaki mücadeleden mülhem, ruhçuluğun hakikatini temsil eden Müslümanlar ile, nefsin temsilcisi konumunda olan Şeytan’ın elçileri mânâsına Deccalin dölleri arasında cereyan edeceğini bilmek gerekiyor. Horoz ile köpeğin depremi önceden haber veren bir keyfiyeti haiz olmasının bizdeki tedaisi bu çerçevededir… Metris’te şahidi olunan bir söz, ki; bu söz, 28 Şubat Darbesinin hemen akabinde ve 28 Aralık 1998 yılında tutuklanmasının hemen ardından, İBDA Mimarı’nın büyük hurucunu ifade eden, “1999: Ümmetin Kurtuluş Yılı” üst başlığı altında, “Müslümanlar dik durun, karşınızda leşler var” sözünün tahkimine dair söylenmiş bir sözdür. Söz şu, meâlen: “Misâl bu ya, ben gökyüzünü göstererek, yukarıdan bir taş düşüyor diyorum, adam yukarı bakıyor ve hâliyle bir şey göremeyince de, “ben göremiyorum, hani taş nerede?” diye soruyor. Tamam da onu sadece ben görüyorum; sen değil!” 

Evet; İBDA külliyatından biliyoruz ki, “halkın aklı gözündedir.” Hâl böyle olunca da, haber verilen “taş”ın halk tarafından görülmesi ancak ve ancak taşın kafaya düşmesiyle mümkündür. Öyle ya; yukarıdan düşen bir taşın görülmesi anı, kafaya çakılması anına eşittir. 

Not: İlâhî emir gereği, Arş horozunun bir daha ötmemesine paralel olarak, yeryüzü horozları ve köpeklerinin sesinin kesilmesi kıyametin habercisi olduğuna dair bir bilgiye daha evvel işaret etmiştik. İnsan, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından birinden birini gerçekleştirmeye memur... Depremi önceden haber veren köpeğin bu davranışı Arş horozunun ötmesiyle doğrudan ilişkili gözükmektedir. İBDA Mimarı’nın İslâm düşmanı kefere hakkında, “aksiyonlarını bizden alıyorlar” derken ne demek istediğini şimdi biraz daha derinden sezer gibi oluyoruz.

Not: “Ölüm Odası B Yedi”den: “1966 + 16= 1982… 1982 + 16= 1998… 1998 + 16= 2014… 16 senelik devreler hâlinde, ilkinde “Kapan Kusto Müslüman” takdimim; “İstikbâl İslâmındır” isimli eserim için verildi… İkinci devrede tutuklanışım… Üçüncü devrede yeniden mahkeme edilmek üzere salınışım, Haliç Kongre merkezinde “Adalet Mutlak’a” konferansım ve yılın son gecesi mührümün farkedilişi… Kürtçe, Çüz-Bitkide yeni sürgün: 16: Pacet-Arnavutça, “Mühür”… Seyyid Abdülhakîm Arvasî + Salih Mirzabeyoğlu: 2016: Cüz-Karaçay Malkar dilinde, “100 sayısı”…”

100 sayısı?... Melîk: Hâkimi mutlak. Hükümdar. Sultan. Kadir: 100.
Kıyamet öncesi bir zaman diliminde yaşadığımız hassasiyeti üzerinden tedaisi, horoz sûretli meleğin veya Arş horozunun üç iş için vekil tayin edildiğinin bildirilmesi. Rivayet edildiği üzere, horoz sûretli melek gecenin başlangıcında, ortasında ve sabaha yakın kısmında olmak üzere kanatlarını çırpıp üç defa ötmektedir… Her şeyi hakkıyla bilen, gören ve işiten sadece ve sadece Allah azze ve celle!

Anadolu kültüründe yer eden bir deyim: “Dünya Kızıl Öküzün veya Kızıl Horozun üstündedir.” 
Eski Türkler’de ayin ve sulh sembolü olarak kullanılan horoz, aynı zamanda yer, gök ve atalara sunulan bir kurban hayvanıdır. Yakutlar ve Dolganlar’da üzerinde kuş figürleri bulunan ve kurbanı göğe götüren yolu temsil eden (evrensel eksen-hayat ağacı) kazıklar kullanılıyordu. Başkurtlar ise, cenazeyi mezara koyan kişilere “gör sadakası” olarak canlı horoz hediye ediyorlardı… Gör veya göz sadakası! Görmek ve şahid olmak!

Anadolu’nun kimi bölgelerinde horoz, zaman zaman adak-kurban hayvanı olarak kullanılmıştır. Meselâ türbe ziyaretlerinde horoz kesme geleneği çok yaygındı. Ayrıca, türlü belalardan kurtulmak için de horozun kurban edildiği olmuştur. Özellikle Bektaşî-Alevî geleneğinde horoz, bir kurban hayvanı olarak kabul görmüştür. Ne derece doğru bilemiyorum ama, eskiden İstanbul / Eyüp Sultan’da kurbanlık horoz bile satılırmış. Alevilerin Cem ayinlerinde horoz kurban ettikleri rivayetler arasındadır. Hatta Alevi kültüründe horoz adamaya “Cebrail adadım” derlermiş. Anadolu’da bazı yerlerde (Erzurum ve çevresinde) halen horozla ilgili bu tür inanışların sürdüğü belirtilir. Meselâ, horoz vakitsiz öterse ev sahibi ölürmüş. Tüyleri istisnasız beyaz olan horozun geldiği yerde kadınların ayağa kalkması gerekir, çünkü o horoz “molla” sayılırmış. Ayağa kalkılmaması ise günah kabul edilirmiş. Diğer taraftan, Hacı Bektaş-ı Veli’nin bir beyaz horoza binip keramet gösterdiği de rivayetler arasındadır.

Pek çok kültürde horoz, güneş (ilahî nur, ışık, ziya!), gurur (kibir, kibriya!) ve aydınlık (bilgi, hikmet, irfan!) sembolü olarak kabul edilmiş ve horozun ötüşüyle (bilgi, hikmet ve irfan!) güneşin doğuşu (bilgi, hikmet ve irfanın kaynağı mânâsına ışık, ziya ve nur!) arasında sıkı bir ilişki kurulmuştur.

Yeniden doğuşun ve ölümden sonraki hayatın sembolü olarak da kabul gören horoz, 12 hayvanlı Türk takviminde yer alan yıl sembollerindendir.

Çin takviminde ise horoz sembolüne doğrudan yer verilmiştir. Bu arada hemen şunu da söylemek gerekir ki, Çin Takviminde 2017 Horoz Yılı olarak kaydedilmiştir.

Not: Çin takviminde yeni yıl 28 Ocak’ta başlamaktadır… Bunun sebebi Çinlilerin hem ay, hem de güneş takvimini kullanmalarıdır. Festival ve bayramlar ay takvimine göre kutlanırken, geriye kalan her iş için güneş takvimi kullanılmaktadır. Ay, dünya etrafında dönüşünü 29 günde tamamlıyor ve bu 12 tur demek, bu da yaklaşık 350 güne denk geliyor...
Not: Kamerî- Ay ile alakalı: 350: Arf- Horozun ibiği. Atın yelesi. Yüksek yer. Güzel koku... 

Güneş ve ay takvimi arasında oluşan farktan dolayı Çin’de yeni yıl her sene değişik bir günde kutlanıyor. Bu kutlama aslında doğanın doğuşunu simgeliyor ve Çin’de Bahar Bayramı olarak da ayrıca kutlanıyor… Bu arada, Çinlilerin güneş takviminin bizdeki karşılığının maarif takvimi olduğunu söyleyelim. 

Çin’de bayramlar hariç her iş için güneş takvimi kullanılmaktadır. Çünkü güneşin yeryüzüne etkisi aydan çok daha fazladır... Güneş takvimi, Hsia Hanedanlığında keşfedildiği için Hsia takvimi olarak da biliniyor ve daha ziyade çiftçilerin kullandıkları bir takvimdir. Çiftçi takvimi veya Hsia takvimi, sadece geçen zamanı kaydeden bir araç değil, aynı zamanda güçlü bir öngörü sistemini de içermektedir. “Kaderin Dört Sütunu” olarak adlandırılan Çin astroloji yönteminde kişinin kaderi ve geleceği, doğum gününün Çin takvim formatına dönüştürülmesi ile okunur… 

Not: “Kaderin Dört Sütunu” ifadesinin tedaisi, Arş horozunun baş, ayaklar ve kanatlarının oluşturduğu  artı (+) veya haç / salib formu!.. “Varlık sayısı” ve Kâbe! 

Not: Bilindiği üzere dört, herhangi bir sayı veya rakam olmanın çok ötesinde, doğrudan doğruya “varlık sayısı”dır... “Ölüm Odası B-Yedi”den: “Halenc-Ağaç, şecer: 1682: Erbaiyyet-Dört olmak… Rec’a: 278: Erbaa-Dört. “Varlık sayısı”… Yine “Ölüm Odası”ndan: “Erbaa-Dört: 278: İbare-Beyan etmek. Açıklamak. “Kul: De, bildir!”… Arub-Erkeğini seven kadın. “Kabul edici nefs”: 278: Arvasî… Ar-Vasi-Ahde vefa eden vâsi, Halife: 278: Arvasî- Hakîm. Varlığın hakikatiyle muttasıf ve her şeyi yerli yerince eden…

Not: Evet; “4, varlık sayısıdır” ve Kâbe’ye de, dört köşe olduğu için “Kâbe” denmiştir… “Zevk etmeyen nereden bilsin!” sözünün paralelinde, “zevkten dört köşe olmak” sözünün kaynağının aslında kalben huşû içerisinden olmak mânâsı ile örtüştüğünü bilmek gerekiyor. İBD Mimarı’nın yüksek ifadeleriyle, “Allah’ın Evi Kâbe’nin nurundan, İnsan kalbinde de bir hisse var!”

Not: Kâbe… Kabe… Kabe ilkin kab, kase, çukur, delik, beden vs. şeklinde okunabilir... Kabe-Yumurta: 109: Medine-Şehir… Kabe… Kaf ve be!.. Ruh ve beden!.. Zevata-İki zat. İki sahib. Çift: 1108= 109: Mevzun-Vezinli. Ölçülü. Tartılı. Düzgün. Yakışıklı… Tedaisi, kalbi Mekke olan Medine’nin uzayan gölgesi hâlinde Anadolu ve Büyük Doğu-İBDA!

Doğum süreci 4 temel bilgiyi içerir: Yıl, ay, gün ve saat. Çin takviminde “4 Sütun” tanımı buradan gelmektedir… Bu takvimin özelliği, zamanı belirten tüm birimlerin (yıl, ay, gün ve saat) beş element ile ifade ediliyor olmasıdır. Çin astrolojisine göre evrende her şey beş temel elementten oluşur. Bunlar; metal, su, ağaç, ateş ve topraktır. Elementler arasındaki ilişkiler kişinin yaşamında karşılaşacağı şansı da belirlemektedir. Bu bilgiler doğrultusunda kişiler iyi şanslarını arttırabilir, kötü şanslarını ise en aza indirgeyebilirler. 

Çin kültüründe horoz burcunun elementi, yin-yang döngüsünde güçlü bir yin metal elementidir.
Çin takvimi 60 yıllık döngülerle tekrarlanır. Yani 60 yılda bir aynı yıl yaşanır. Bu nedenle Çin’de 60 yaşın özel bir yeri vardır. Çünkü “yeniden doğum” sayılır… 

Not: Ebced hesabında 60, Arapça’daki Sin harfinin sayı karşılığıdır… İBDA külliyatından biliyoruz ki, “Sin; iki kişi demektir”… Tedaisi, Büyük Doğu ve İBDA: İnsan!

Ateş güneşi, mutluluğu ve optimizmi sembolize eder. Horoz burcu da aşk çiçeğidir. Yani güzellik ve romantikliği getirir. Mutluluk ve neşe saçan bir ruha sahiptir. 

Çin astrolojisinde horoz burcunun üzerindeki yin ateş elementi akademik bir yıldız ve aynı zamanda koruyucu bir melek olarak da değerlendirilmektedir… 

Not: Akademik yıldız ve koruyucu melek… Koruyucu zırh ve Davud Yıldızı / Hazret-i Süleyman mührü… Efendi Hazretleri’nin üç kaşlı mührü ve Derviş Muhammed- 332 mührü! 

Not: Vakti zamanında Anadolu’da yapılan bir kazı çalışmasında, tam orta noktasında horoz motifi işlenmiş bir Davud Yıldızı bulunmuştu. Davud Yıldızı’na işlenmiş horoz motifi çok ilginç olsa gerektir. İBDA külliyatından biliyoruz ki, Davud Aleyhisselâm’da tecelli eden mânâ “Kâmil Hilafet”tir. Diğer taraftan, yakın zamanlarda basına da haber olmuş güzel bir haber: “Amasya’da Hazret-i Süleyman’a ait olduğu düşünülen bir bronz mühür ele geçirildi!” Tüm bunlar aslında “zamanı gelmiş bir fikrin” habercisi mahiyetinde olan haberlerdir kanaatimizce. Tıpkı uzun bir aradan sonra Ebabil kuşlarının Anadolu’da sıkça görülmesinde olduğu gibi!.. Malum olduğu üzere, Ebabil kuşları Allah’ın Evi olan Kâbe’yi yıkmaya giden Ebrehe’nin ordusunu darma-duman etmişti. Şimdilerde ise, kalbi Mekke olan ve Medine’nin uzayan gölgesi hâlinde Anadolu’yu hedef alan lanetli Deccal’in ordularının da darma-duman edileceği günlerde olduğumuz hissi baskın!
Not: Allah’ın Evi’nin bulunduğu Mekke Allah Resûlü’nün doğduğu şehir, Medine ise Allah Resûlü’nün mübarek naaşlarının defnedildiği şehir. “Acb-üz-zeneb” mânâsı üzerinden bir değerlendirme yapmak icab ederse, “insan defnedildiği yerden doğar!” hakikatine yol bulunur ve buradan da “insan düştüğü yerden kalkar!” hikmetine kapı açılır. Anadolu’nun kalbinin İstanbul olduğu ve İstanbul’un ise payitaht merkezi olduğu hatırda!.. Payitaht merkezinden kasdın muktedirlik makamı Hilafet olduğu malûm olduğuna göre, İBDA Mimarı’nın “Hilafet kaldırılmadı, gökyüzüne çekildi!” sözü de hatırda! “İstikbâl İslâmındır” mânâsı üzerinden Hilafetin kıyamet öncesi tekrardan yeryüzüne indirileceği “mutlak ölçü” ile sabit olduğuna göre, bütün Peygamberler tarihinin toplamı hâlinde Allah Resûlü’nün ruh ve beden olarak Miraç mucizesini gerçekleştirip, “sidretül münteha”dan öteye geçip, Allah’ın Zâtı ile konuşup “Mutlak Terbiye”yi gerçekleştiren olarak tekrardan aynı isimle (tekrar tekrar övülen has ismiyle) yeryüzünde kulluk vazifesini tamamladığına göre, ve bu da “uzayan gölge” hâlinde kıyamete kadar devam edeceğine göre, “daire sırrı” çerçevesinde hilafetin niçin ilga edilmiş olduğu değil de, aslında niçin gökyüzüne çekilmiş olduğu mukadderat çerçevesinde daha bir netlik kazanıyor.  5. felek olan Güneş feleğine yükseltilen İdris Aleyhisselâm’ın İlyas Aleyhisselâm olarak tekrardan yeryüzüne inip vazifesini tamamladığı malumdur. Yine 5. felek olan Güneş feleğine yükseltilen İsâ Aleyhisselâmın kıyamet öncesi tekrardan yeryüzüne indirilip “Kâmil Hilafet”e yol verileceği de malumdur. Bütün bunların horoz sûretli melek veya Arş horozu ile olan yakın ilişkisini sezmemek mümkün mü?    
Çin astrolojisinde ateş elementi mutluluk demektir. Ateş insanları dürüst, sıcakkanlı, açık görüşlü insanlardır ve kolayca arkadaş edinirler. Yang ateş optimisttir. Ateş yılı her şeye rağmen insanlarda güven duygusunu arttırır. 

Çin tıbbında her bir element bedendeki bir organı temsil eder. Ateş kalptir. Ateş enerjiyi ve güneşi simgeler. Dolayısıyla bedenimizde kalp, kan dolaşımı, sinir sistemi ve beyinle de ilgilidir.

Horoz ile ilgili değişik kültürlerde yer alan anlatımlara devam ediyoruz. Anadolu kültüründe horoz, özellikle de beyaz horoz önemli bir sembol olarak kullanılmıştır, dedik. Meselâ Mevlevî dergâhlarında beyaz horoza özel bir ihtimam gösterildiği biliniyor. 

Batı kültüründe (meselâ Ortaçağ Avrupası’nda) olduğu gibi, Doğu kültürlerinde de horoz uğurlu kabul edilmiştir. Meselâ İranlılar horoz hakkında güneşin doğuşunu müjdelediği için, “sabah müezzini” tabirini kullanmışlardır. Erken Hıristiyanlık dönemlerinde Portekiz’de ise horoz, güneş sembolü olarak görülmüştür. 

Kadim kültürlerin pek çoğunda horoz kurban etme törenlerine rastlanmaktadır. Gün dönümlerinde yakılan bir ateşin çevresinde yapılan tören veya ayinlerde kesilen horozlar soyulur, temizlenir, kızartılır ve yenilirdi. Bu tür törenlere Hristiyanlar “horoz ayini” (“missa do Galo”) adını vermişlerdir. Horozla ilgili yapılan ayinlerde çok detay aslında horoz ve güneş arasındaki sembolik ilişkilere dairdir (horozun rengi, güneşle birlikte ötüşü, ışığın gelişini veya doğuşunu haber vermesi vs.)

Ermeni halk inanışında horozun kutsal bir yeri vardır ve semavî olduğuna inanılır. 

Rivayet o dur ki, Hazret-i Âdem Aleyhisselâm yaratıldığında şeytan cennete onu kandırmak için girmek ister... O sırada cennetin bekçiliğini yapan horoz onu oradan kovar, diğer bir bekçi olan yılan ise onu ağzından alıp, kuyruğundan gizlice cennete sokar... İlk başlarda ayakları olan yılan, Allah (c.c)’ın gazabına uğrar ve bulunduğu yerden yeryüzüne atılır...

Yeryüzüne düşmesiyle de ayakları kaybolur ve Allah (c.c) tarafından kıyamete dek sürünmeye mahkûm edilir.